Bugün yine o manasız günlerden biri. Babalar Günü.
Firmalar her yaşta çocuğu hediye almaya çağırıyor. ‘‘Bize babanı söyle, sana hediyesini söyleyelim’’ diyen var. Hakikaten her babayı düşünmüşler. ‘‘Komik baba’’, ‘‘Çalışkan baba’’, ‘‘Modern baba’’, ‘‘Meraklı baba’’... Ama baktım cennetteki babalara uygun bir şey yok.
En iyisi babacığıma bir mektup döşeneyim dedim. Hem bilirim sen iki satır laf etmemi hiçbir hediyeye değişmezsin.
Sana, dünya kurulalı beri züğürdün çenesini yormakta olan ‘‘zenginin malı’’ hakkında bir iyi, bir kötü haberim var.
Türkiye'de 30 bin kişi dolar milyarderiymiş. Ne iyi değil mi?
Kötü haber, 2002 yılında bir kişi bile eklenmemiş bu 30 bin kişiye.
Bir de en kötü haber var. Ben hayatımın hiçbir döneminde dolar milyarderi olamadım, olacağım da yok.
Ama Türk parası olarak milyarderim çok şükür. Var birkaç milyarım.
‘‘Bu iyi haber’’ diyeceksin.
İyi de... Fakirlik sınırı 1.5 milyar. Buna ne dersin?
Zenginlikle arama koyduğum mesafeyi koruyorum anlayacağın. Ben yürüyorum lakin o da yürüyor mütemadiyen.
* * *
Sen Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü görmemiştin değil mi babacığım?
Oooo... Gözden düştü bile. Şimdi üçüncüsü yapılacak. Sonra dördüncüsü, beşincisi... Her iktidar İstanbul'a bir köprü hediye etmek suretiyle tarihe geçecek. Boğaz'ı coğrafyadan silecekler, o başka.
Alternatif olarak suyun altından geçecek olan tüp geçidi savunanlar var, fakat hükümetler gözle görünür eserler bırakmakta kararlılar. E, haklılar tabii, suyun altındaki eseri kim görecek? Balıklar. Hayır, oy kullanabilseler feda olsun...
Haliyle köprüler silsilesiyle donanacak İstanbul Boğazı.
Bana göre hava hoş da isim konusunda zorlanacağız. Gerçi çok şükür, bir karış eninde boşluk kalmayıncaya kadar köprü yapsak, hepsine yetecek kadar padişahımız var. Fakat Fatih Sultan Mehmet gibi İstanbul'a uygun düşeni az. Kimi üç gün tahtta kalmış, onda da koridorlarda elinde iple ‘‘Kardeşlerimi boğacağım’’ diye koşturmuş, kimini haremden çıkaramamışlar, falan filan.
Neyse... Bu padişah mevzuu nereden çıktı şimdi, zaten hepsi senin de bildiğin şeyler.
* * *
Memleketin halinden çok benim neler yaptığımı merak ediyorsundur belki de.
Ben artık ‘‘Ne iş olsa yaparım abi’’ kıvamına geldim babacığım. Form doldurmam icap ettiğinde ‘‘meslek’’ hanesine de yazıyorum zaten. Küçük kızın ‘‘Amerika astronotluk için çağırsa gideceksin yani’’ diyor. Giderim tabii. Hayır bilenler kullandı bu mereti de ne oldu? Geçen sene gittiler, dönemediler, gördük işte.
Atak olacaksın. Hele bizim memlekette. ‘‘Yapar mısın?’’ diye sordukları zaman ‘‘Yaparım’’ diyeceksin. Ondan sonrası mühim değil. Zaten kimsenin bir şey yapabildiği yok.
‘‘Yaptığı işin hakkını verenler’’ diye bir liste hazırlansa, altına yazacak her meslekten üçer kişiyi zor bulursun.
Oh! Neydi o öyle teker teker... Nihayet toptan küstürmüş oldum milleti... Fakat yine de soran olursa, ‘‘O üç kişiden biri sensin’’ diyeceğim tabii mecburen.
Amaaan... İşte böyle babacığım, bu dünya yalan dolan. Hadi öptüm.
MIŞ-MUŞ
Emine Erdoğan, İngilizce öğrenmiş.
Darısı kocasının başına.
Bush, ‘‘Asla devrilmez’’ denen aleti devirmeyi başarmış.
E, o aramaya kalkana kadar ortalıkta olan Ladin'le Saddam'ı kaybetmeyi de başarmıştı ya.
Erbakan'la aynı saatlerde TV'ye çıkan Erdoğan, reytingde hocasını sollamış.