24 saat sıcak suyun aktığı evlerde yaşıyoruz. Duş almadan sokağa çıkmıyor, yatağa girmiyoruz. (Ebru Şallı’yla Harun Tan’ın da dahil olduğu renkteki Türklerden bahsediyorum elbet.)
İlaveten neden leğene sokup yıkayalım ayaklarımızı?
Ayrıca, kimin evinde leğen kaldı?
Vileda kovasına sokacak halimiz yok!
Hangi devirdeyiz arkadaşlar?
*
Fakat icap ettiğinde bütün kadınlar kocalarının, bütün kocalar da karılarının ayağını yıkamalıdır.
Normali budur.
20 senelik kocanız ameliyat olmuş mesela... Uzun süreli bir banyo yasağı var... Yıkamaz mısınız ayağını?
Hatta tırnağını kesmez misiniz?
Ha, "Allah’ım bir vesile ihsan eyle de şu kocamın ayaklarını yıkayayım" denmez elbet ama yıkanır.
Evlilik biraz da budur.
Dayanışmadır.
Hani ne derler... "İyi günde, kötü günde."
Yoksa gezip eğlenilecek, sevişilecek çok adam var sokakta.
Bazı durumlar "insanlık" icabıdır.
Özetle, "Kocanızın ayağını yıkar mısınız?" sorusunun cevabıyla o kadın ve kocası hakkında bir fikir sahibi olamazsınız. Ya da olursunuz da doğru olmaz.
Mesela şimdi Ebru Şallı kocasına "kul köle", kocası da "kodu mu oturtan" biri midir?
Hiç sanmıyorum.
"Hiçbir şartta kocamın/karımın ayağını yıkamam" diyen, vicdansızın tekidir bana göre. Karşı taraf ilk tökezlediğinde toz olacak demektir.
*
Bir de "dört duvar arası" durumu var.
"Dört duvar arası" öyle bir yer ki orada erkekle kadının büründüğü haller hiçbir şey için ölçü olamaz.
Orada neredeyse herkes "Gündüz insan, gece kurt" misali.
Daha bu yaz pek romantik bildiğimiz biri nasıl şaşırttı bizi, unuttunuz mu?
Diyeceğim ayak yıkama, yıkattırma çok hafif kalabilir.
Fakat sırf kadını hizmetkár olarak gördüğü için ayağını yıkatan nice kendini bilmez vardır elbet.
Onlar "görünen köy"dür zaten.
Ve yapacak bir şey yoktur.
Tekamül etmelerini beklemekten başka...
MIŞ MUŞ
Baykal "Sağ bize geliyor" demiş.İyi. Siz "sağ" biz selamet.
Türkiye’de üç kişiden biri hastaymış.Öteki ikisi de ya futbol hastası, ya komşunun kızına hasta.
Cep telefonu kullanımı erkeklerde kısırlık yapıyormuş."Cep"le bir doğum kontrolü yapılamıyordu, o da oldu.