Paylaş
26 Ocak’taki Genel Kurul’a kadar zig-zaglarla geçen görev süreleri, o gün duvara toslayarak ağır hasara uğramıştır.
Hasar sonrası Aydınlar’dan beklenen ”yolun bittiği” kararını vermesi şeklinde olmasına rağmen, “17 kulübün ısrarlı talepleri ve kamu oyunun yoğun destekleri sonucu futboldaki kaos ortamının daha derinleşmemesi için yönetime devam kararı verdik” diyerek, belirsizliği sonlandırmış oldu.
Ancak, “devam kararı”nı açıkladıktan bir gün sonra (31 Ocak 2012) yeni bir açıklama ile “UEFA yetkililerinin bize karşı farklı, CAS’ta farklı tavır almaları” nedeniyle Başkan ve Yardımcıları görevi bıraktıklarını duyurdular.
TFF’nin bu şok kararından sonra haklı olarak “Şimdi ne olacak?” sorusuna yanıt aranıyor.
Günü kurtarmayalım
Bir gün önce “kaos ortamının daha derinleşmemesi için” büyük bir sorumluluk ve özveri mesajı ile “devam kararı” veren TFF Başkanı, bir gün sonra aldığı istifa kararı ile Türk Futbolu’nu tam bir kaosa sürükledi. Ve sonunda olması beklenen, olmaması gereken zamanda oldu.
Şimdi bulunduğumuz yeri, yaşadığımız olayları, gelecekteki ihtiyaçları daha objektif bir şekilde değerlendirip, yalnızca günü kurtarmayla yetinmeyerek Türk Futbolu’nda güvenli bir gelişim süreci başlatmaya şiddetli şekilde ihtiyaç var.
Her değişim gelişim değildir
DAHA iyiye gitmesi gerekirken, neden her şey daha kötüye gitmiştir? Futbol Federasyonu özerkliğinin ilk yıllarındaki yönetimler, deneyim, bilgi ve kaynak yetersizliği yaşarken Türk Futbolu’nu planlı bir sürece taşımıştır. Çünkü yönetim kurullarında yasa gereği “taban birlikleri” temsil zorunluluğu vardı. Ve bu taban birliklerinden katılan yöneticiler, aykırılıklara engel olmaları yanında, Türk Futbolu’nun gerçeklerine göre uygulamaların yapılmasında da etkili bir rol üstlenmiştir.
Bu dengeli ve üretken yapı neden bozulmuştur?
Başta kulüpler, her istediklerini kabul ettirememenin rahatsızlığını yaşadıkları için, yasa değişikliğinde siyaseti de yönlendirerek, futbolun içinde hiçbir çıkara dayalı olmaksızın yer alan ve ilk yasasının oluşumuna da katkı yapmış olan bu kesimin gücünü zayıflatarak, TFF’yi kendi istekleri doğrultusunda etkilemeyi başarmışlardır.
Daha açıkçası, TÜFAD (Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği) tarafından kurulan “Kulüpler Birliği” siyaseti de inandırarak kurucusunu yok etmeye çalışmıştır. Ve böylece TFF’yi en güvenilir bilgi kaynağından mahrum bırakmışlardır. Her değişim gelişim değildir ama her gelişim değişimdir.
Hiçe sayılan ahlaki değerler
TFF’nin ilk yıllarında taban birlikleri temsilcileri yanında uzmanlara da yer verildiği için Türk Futbolu FİFA sıralamasında 7’nciliği yakalamıştır. Ulusal takımların ve kulüp takımlarının performansının bu dönemde yükselmiş olması bir tesadüf değil, gelişim yolunda ilerlemenin göstergesidir.
Ve bu durum; FIFA sıralamasında 29’unculuğa kadar gerilemiş olan Türk Futbolu’nun nasıl yönetildiğinin en inandırıcı belgesidir.
Kulüp yönetimlerinin baskıları ile oluşturulan yeni yapı, hiçbir plan-program içermediği gibi, ahlaki değerleri de hiçe sayarak tamamen günlük çıkarlara dayalı bir uygulamayla uyumsuz, uygunsuz ve verimsiz geçmiştir.
Türk Futbolu’nun bu kaostan çıkıp bir gelişim süreci yaşayabilmesi için yegane ihtiyacı, liyakat, sadakat ve cesareti yeterli yöneticileri etkili görevlere getirmek akılcılığını ve kararlılığını göstermesi olacaktır.
Artık, doğrulara dönüş yapmak için mevcut durumu son şans olarak görüp gereğini yerine getirmeliyiz. Aksi halde çok daha büyük bedeller ödemeye hazır olmalıyız.
Paylaş