Paylaş
Ayrıca Başbakan, Türkiye’nin sahip olduğu genç nüfusla birlikte ‘üstünlük hakkı’ olduğuna dikkat çekmeye çalıştı.
Ancak Türkiye’nin “genç nüfusuyla” ortaya koyabildiği bir değer mevcut değil. Hatta böylesine genç nüfusa sahip olup da spora katılımda ve sportif başarıda böylesine yetersizlik yaşıyor olması övünç değil, utanç vericidir. 5 milyon nüfusu olan Norveç’in 16 yaşından daha küçük olan futbolcularının sayısı, 75 milyon nüfusu olan Türkiye’nin genel futbolcu sayısından daha fazla.
Almanya’nın bayan futbolcu sayısı Türkiye’nin toplam futbolcu sayısının sekiz katı.
Genç nüfusuna rağmen aktif olarak spora katılım oranı yüzde birin altında olan Türkiye’de gerçek bir spor gelişmesinden bahsedebilmek için katılımın nasıl sağlanabileceğinin açıklanması gerekir.
Okulların spor düşmanlığı devam ederken, Başbakan’ın nitelik ve nicelik olarak belirttiği ve Spor Bakanı’nın da sık sık tekrarladığı tesisleri ve uluslar arası organizasyonlar sporun gelişmesinin güvencesi olarak düşünülüyorsa bu durum çok vahim bir yanılgıdır.
Gençlerin önüne engel konuluyor
Başbakan’ın, spor kültürü ve alışkanlığının ilköğretim öncesi ve ilköğretim döneminde verilebileceğini bilmemesine imkan var mı? Milli Eğitim’in spora yaklaşımının çağdışı olduğunu fark etmemesi düşünülebilir mi?
Çocuk ve gençlerin kişilik gelişimi, fiziksel gelişimi, entelektüel gelişimi, kültürel gelişimi, ahlaki gelişiminde en önemli etkenin spor olduğunu en iyi bilenlerden birinin Başbakan olduğundan eminiz.
O halde çocuk ve gençlerin sporla buluşmasını engelleyen ne olabilir?
İşte bir türlü cevabını bulamadığımız soru bu. Ve bu soruda şimdiye ait değil.
Turgut Özal Başbakanlık yaparken, 1985 yılında düzenlediği Spor Danışma Toplantısı açılış konuşmasında olaya şöyle vurgu yapıyor... “Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı’nı bir camiada, bir yerde topladık. Sporda Türkiye bir şeyler yapmak istiyorsa buradaki temel alt yapı okulların olması yani her kademeden okulların esas alınması fikrinden hareket ettik. 2.5 sene kadar Amerika’da bulunma şansım oldu. Onların spor dersi bizde olduğu gibi haftada bir saat değil. Her gün bir saat mecburi ders olduğunu gördük.”
Uygulama farklı
Başbakanı Turgut Özal’ın, Spor Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nı birleştirerek sporun okullarda çağdaş bir uygulama ile yerini alma fikri, teorik olarak çok geçerli görünmesine rağmen uygulamada hiç de öyle olmadı.
Turgut Özal vizyonuna, karizmasına ve kararlılığına rağmen sporun okullarda gereği gibi yer almasını sağlayamadı.
Tekrar bugüne dönecek olursak; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın spora böylesine ilgi göstermesine karşın temel sorunun çözümü doğrultusunda hiçbir belirtinin olmaması son derece düşündürücüdür.
Çocuklar, çocukluğunu yaşamalı
Başbakan’ın, çocukların başını okşaması, harçlık vermesi, kucağına alması elbette bir sevgi göstergesidir ama ülkemizde çocukların sevgi ihtiyacı çok daha farklıdır.
Çocuklara öyle seslenin ki sizi gelecekte de duyabilsinler, çocuklara öyle bir yol açın ki size gelecekte de ulaşabilsinler, çocukları öyle sevin ki sizi gönüllerinde taşıyabilsinler, çocukları öyle yüreklendirin ki size cesaretle bakabilsinler.
Çocuklara değer vermek Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık oyunu oynatmak değil, gerçek oyunlarını oynayacakları ortamı onlara sağlamaktır.
Bir çocuğun hiçbir şartta elinden alınamayacak hakkı, çocukluğunu yaşama hakkıdır.
Ne yazık ki ülkemizde sokaklara bırakılan çöplerin sorumluları var ama sokaklara bırakılan çocukların bir sorumlusu yok.
Ülkenin parlak yarınlarından bahsedenler, yarınları yaşayacak ve yaşatacak olanları en doğal haklarından mahrum ettikleri yerde bilinmelidir ki, GELECEK HİÇ İYİ GELMEYECEK...
Paylaş