HALKA doğruları söylemek gerekir. Halka yalan söylemek tehlikelidir. Názım’ın akrebe benzettiği halkın yüreği ve beyni, umut ile umutsuzluk arasında bir saat sarkacı gibi salınır.
Halk ne melektir ne de şeytan ama varlığında ikisini de barındırır. Halkın belleği yoktur ama kinleri ve öfkeleri vardır. Bir gün tokat vurursunuz, size öteki yanağını çevirir. Buna güvenip kulağına bir fiske vurursunuz, ağzınızı burnunuzu dağıtır.
Halk ne bir huysuz küheylandır, ne de sümsük bir beygirdir. Halk, ‘Halk’tır!
* * *
Demokrasi, insan hakları, düşünceyi açıklama özgürlüğüyle dünya nüfusunun kaçta kaçı doğrudan ilgileniyor dersiniz? Yüzde biri mi, yoksa binde biri mi? On binde biri olmasın?
Fransız kasabına, Danimarkalı çiftçiye, Alman şoföre sorun bakalım, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini neden istemiyorlar? Türkiye’de yeterince demokrasi olmadığı için mi, insan haklarına saygı gösterilmediği için mi, Türk halkı düşünceyi açıklama özgürlüğünden yeterince yararlanamadığı için mi? Yoksa kendisi bin yıllık önyargılarından kurtulamadığı için mi, Türkler Müslüman olduğu için mi, genç Türk nüfusunun Avrupa Birliği içinde dolaşım hakkına sahip olduğu zaman kendi çıkarlarının bozulacağından korktuğu için mi?
Fransız çiftçisi neden her yıl otoyolları kapatır, neden Paris’te traktörleriyle gösteri yapar? Hükümet, çiftçilerin düşüncesini açıklama özgürlüklerini sınırlandırdığı için mi yoksa öteki ülkelerin çiftçileri karşısında bir eşitsiz rekabete kurban olduklarına inandıkları için mi?
* * *
Bir kısım zevat ve köşemen yazar, Türkiye’de ırkçı ve şoven milliyetçilik neden ayran gibi kabardı diye merak ediyor. Aslında merak da etmiyor, kabardığını sandığı şeyi mahkûm ediyor. Kardeşim bu halk, demokratik duyarlık ve bilinciyle merkez, sol ve milliyetçi partileri tarihin çöplüğüne postalayıp (böyle diyorlardı) bir İslamcı partiyi tek başına iktidara getiren halk değil mi? O zaman halkı, AKP’yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı alkışlamadınız mı?
Bir soru: Halk huzursuz bir ortamda karnının doymasını mı ister, yoksa huzurlu bir ortamda aç kalmayı mı? Yüzlercesi ölmüşken, Türk şoförler neden Irak’a gidiyor acaba?
* * *
Halk, Avrupa Birliği sürecini Türkiye demokratikleşsin, yasa reformları yapılsın, insan halkları düzeyi yükselsin, düşünceyi ifade özgürlüğünün sınırları kaldırılsın diye desteklemedi. Bugüne ve yarına dair umut ve hayallerinin önündeki engeller ve sınırlar kaldırılsın, dünyanın ve uygarlığın nimetlerinden kendisi de yararlansın diye destekledi.
Halkın bir kesiminin linç girişimlerine şaşkın şaşkın bakanlar, bir iki yıl önce ne yapıyorlardı? Kıbrıs’ta Denktaş itibarsızlaşırsa, AB’nin dedikleri yapılırsa Türkiye’nin AB’ye girişinin kolaylaşacağını söylüyorlardı. 17 Aralık tarihini cennetin kapılarının açılacağı bayram günü olarak sunuyorlardı. ‘Yapmayın, etmeyin, halkı aldatmayın!’ diyenleri statükoculukla, AB düşmanlığıyla suçluyorlardı.
Sözlerinin, yorumlarının yalan değilse bile hayal olduğu ortaya çıktı. Halk, Avrupa Birliği’nin hakaretlerine, horlamalarına, aşağılamalarına kendi hayalleri için katlandı. Bu da yetmiyormuş gibi yurtiçinde de satışa çıkartıldığını, arkadan hançerlendiğini fark etti. Binbir umutla iktidara getirdiği AKP’nin dünya karşısında aczini gördü, görüyor. Yoksuldu, ama şimdi yapayalnız, umutsuz ve karamsar. Kıstırılmış kedinin çaresizliği içinde, kendine bir ‘onur’ arıyor. Kendisine bir ‘onur’ arayan halkın ne yapacağı belli olmaz.