TÜRKİYE’nin Frankfurt Kitap Fuarı’na onur konuğu olması, birçok yazar ve aydının yaşlanmaya başlayan hayali idi.
Geçmişte birkaç kez resmen başvurulmuş, gelen yanıt hep olumsuz olmuştu. Gerekçe aşağı yukarı hep aynıydı: İşkence, insan hakları, yetersiz demokrasi, vb. Gerçi aynı gerekçelerle onur konuğu yapılmaması gereken ülkeler de davet edilmişti ama "İşkence onlarda da var; onların demokrasileri de yetersiz" diye savunma yapmak epeyce yakışıksız olurdu.
Hasret artık 2008 yılında sona erecekmiş...
* * *
Editörlük ve yayın yönetmenliği yaptığım dönem de aralarında olmak üzere Frankfurt Kitap Fuarı’na hiç gitmedim. Kadim dostum, Doğan Hızlan dünya çapında bir Frankfurt Kitap Fuarı uzmanıdır. En az yirmi kez gitmiştir. Belki de daha fazla. Bu nedenle tereciye tere satmayalım ve 21 Haziran tarihli yazısından bazı bilgileri ödünç alalım:
"Bir ülke onur konuğu seçilince, fuar yönetimi ona bir bina tahsis ediyor.
O ülke bu binayı istediği gibi döşüyor, burada ülkenin özelliklerine dikkat ediliyor, kendine ait kültürel, turistik bütün değerler sergileniyor.
Onur konuğunun kültürel birikimi sadece fuar alanı içinde kalmıyor. Bir yıl boyunca Almanya’nın çeşitli kentlerinde etkinlikler sürüyor.
Onur konuğu nedir sorusunun tek cümlelik yanıtı: O ülkenin kendini bütün değerleriyle, bütün unsurlarıyla topyekûn tanıtması."
* * *
Kültür Bakanlığı’na, Doğan Hızlan’ı Frankfurt Kitap Fuarı’nda Türkiye Yılı düzenlenmesi konusunda danışman yapmasını tavsiye edeceğim. Çünkü, geçmiş deneyimlerin en işe yaramaz örneklerinin ilham kaynağı olmasından korkuyorum.
Korkumda haklıyım. Çünkü Kültür Bakanlığı’nın bir yetkilisi, "Biz de baklava yapımını göstereceğiz. Yunanlar da bizim diyor ama gerçek baklava budur diyeceğiz. Hacivat-Karagöz, Meddah gibi kültürümüzün önemli unsurlarını dünya kamuoyuna tanıtma fırsatı bulacağız" demiş.
İşe folklordan, gelenek ve göreneklerden başlarsak bunun sonu gelmez: Mehter takımı, kılıç-kalkan ekibi, sıra geceleri, çiğköfte, döner ve töre cinayetlerinin temsili...
* * *
Bir taşla iki kuş vurmak açıkgözlülüğüyle, bir ceket-pantolona yetecek kumaştan bir de yelek çıkartmak mantığından uzak durulmalı.
Ana tema ve tasarım ekseni Cumhuriyet Edebiyatı olmalı. Ve bu tema ve eksen Cumhuriyet dönemi sanat çalışmalarıyla desteklenmeli.
Doğan Hızlan’ın yazdığına göre: Türkiye’nin 2008’de onur konuğu olmasını büyük ölçüde Alman Dışişleri Bakanlığı istiyormuş. Neden diye sormanın gereği yok. Almanya, Türkiye’nin çağdaş yüzünün başta kendi vatandaşları olmak üzere AB toplumuna tanıtılmasını arzu ediyor.
* * *
Bu konuda ilk yazım olacak bu. Bu ilk yazıda, Türkiye ile sorunu olan yazarlarımızın Frankfurt’a mutlaka davet edilmelerini tavsiye edeceğim. İkinci tavsiyem: 2008 Ekim ayına kadar birkaç Cumhuriyet dönemi yazarımızı Almanca’da yayınlatmak. Çünkü şimdiye kadar yayınlanan adlar parşömen káğıdının bir yüzünü bile doldurmaz.