‘BÜTÜN mülteci aydınlar sakat kalmış insanlardır ve kendi gururlarının kapalı odasında bu gerçeği birdenbire anlayarak daha da sarsılmak istemiyorlarsa eğer, zayıflıklarını en başta kendi kendilerine itiraf etmeleri yerinde olur.’ (Theodor W. Adorno, ‘Minima Moralia’, Metis Yayınları, S.34)
YENİLMİŞ AYDIN
Adorno kadar gaddar olmak istemiyorum. Kuşkusuz, mülteci ve sürgündeki aydınlar ile yurtiçindeki yenik aydınların bir bölümü, bir azınlık da olsalar, sakatlık ve engellilik eşiğini aşabiliyorlar. Bunun örneklerini yurtdışında gördüm.
Adorno’nun cümlesinden yola çıkarak bir yarayı deşmek ve mümkün olursa irinini akıtmak istiyorum. Sadece mülteci aydınlar değil, aynı zamanda ve belki de daha ağır olmak üzere, yenilmiş aydınlar da sakat kalmış insanlardır. Benim ‘Ana karnına haklı düşenler’, ‘Şoför mahallinde oturma meraklıları’ olarak tanımladığım Türk aydınları da sakat kalmış insanlar sınıfına girerler.
Türkiye’nin ve Türklerin iyileşmek, erginleşmek için tarihleriyle yüzleşmeleri, hesaplaşmaları gerektiğini (beş vakit) ileri sürenlere, ‘Siz de ilkin kendi özel tarihinizle, aile tarihinizle yüzleşin’ dediklerim olmuştur. Bunlar da sakatlar koğuşuna girmektedirler.
KEDİLİ ÇUVAL
Bu yazımda Yannis Ritsos ve Titos Patrikios örneklerini atlayıp Barba Kokinos’tan söz etmek istiyorum. 1980’lerin başında Sisam Adası’nın Vathi Limanı’nda karşılaşmıştım. Ülker ve Tan ile birlikte Yannis Ritsos ziyaretimizden dönüyorduk. Zaten Ritsos adı aramızda tutkal olmuştu. Barba Kokinos, İstanbullu idi. 1930’larda komünist avından kurtulmak için Yunanistan’a geçmiş, orada Alman işgali, iç savaş cehennemlerini yaşamıştı.
Sisam’ın açıklarındaki İkarya Adası’nda kampa kapatılmıştı. İlginç bir işkence biçimi anlatmıştı: Bir çuvalın içine çırılçıplak, bir kediyle birlikte tıkılıp denize batırılarak yapılan işkence. Kendisine yapmamışlardı bu işkenceyi. Yapılanları görmüştü. Kedi tırnaklarının nasıl çalıştığının sonuçlarını gözleriyle görmüştü.
Kendisine, devlete, orduya ve sağcılara karşı neler hissettiğini sormuştum. Yaşadığına şükrettiğini söyledikten sonra eklemişti:
‘Sivil sağcılara büyük bir kırgınlığım var. Düşmanlığım yok ama... Devlete, orduya, polise karşı da herhangi bir düşmanlığım yok. Ben devletin düzenini değiştirmek istiyordum. Onlar düzeni korumakla görevliydiler. Korumak için her şeyi yaptılar, insanları çırılçıplak bir çuval içinde, kediyle birlikte denize soktular. Biz kazansaydık ne yapacaktık?’
BAYRAK DİREĞİ
Barba Kokinos, Yunan Komünist Partisi (KKE) üyesiydi. Direnişe bir örgüt içinde katılmıştı. Kendisiyle barışıktı. Yenilmişti, ama ruhsal sakat değildi. En önemlisi Operet devrimcisi değildi. İşin başında, yenilirse başına gelecekleri çok iyi biliyordu. Kimseyi suçlamıyordu. Tıpkı Ritsos ve Titos Patrikios gibi. Üstelik Ritsos’un Samos Adası Meseon Karlovassi’deki evinin bahçe kapısında mavi-beyaza boyanmış bayrak direği bile vardı.