SİZ bu yazıyı okurken biz Paris’ten Luxembourg’a gidiyor olacağız trenle. Luxembourg’da Avrupa Şiir Akademisi’nin altı aylık toplantısına katılacağım. Hayatımın hiçbir anında bulunduğum ülkeyi ve kenti yazıya geçirmedim.
Olaylarla ilgili haber yazdım ama ne şiir yazdım, ne de başka bir şey. Bir ülkede bir başka ülkeyi, bir kentte bir başka kenti yazdım. Şimdi de Paris’te Kahire’yi yazacağım. Ve bana ’Yaşadıklarını anında yaz!’ diye çıkışan dostlarımı bir kez daha kızdıracağım. (Yazıyı ancak bugün yayınlayabiliyorum.)
* * *
14 Mart 2009. Kahire, Pyramisa Oteli. Ülker’le Piano Bar’da oturuyoruz. Başta Titos Patrikios olmak üzere toplantıya dünyadan katılanların ortaya çıkmasını bekliyoruz.
Derken, otelin kapısında bir curcunadır kopuyor. Bir zurna, birkaç tef bir oyun havası salgılamaya başlıyor. Bildiğimiz ritimde. Tanıyoruz.
Kafile yavaş yavaş Piano Bar’ın önündeki alana geliyor. Tek tük entarili erkek var. Erkeklerin hepsi modern giyimli. Araplar da Karadenizliler gibi ucu sivri ayakkabıları seviyorlar.
Kadınlara gelince türlü çeşitli: Kral Faruk döneminin eski Yusuf Vehbi, Tahiyye Karyoka filmlerinde boy gösteren modern kadınların torunları kadınlar birkaç tane. Uzun etekli, başı örtülü geleneksel kadınlar çoğunlukta. Epeyce de kara çarşaflı ve peçeli kadın var. Peçe yarığından birinin gözlükleri görünüyor.
Damat pek fiyakalı. Gelin hanım beyazlar içinde, başında kocaman bir Bröton hotozu.
Herkes şakkıdı şakkıdı göbek atıyor.
* * *
Tanca’dan Kahire’ye, Beyrut’a, Bağdat’a bütün Arap kadınlarının büyük sorunları var. Bizim Medeni Kanun bağlamına giren özgürlükler ve eşitlikler konusunda.
Modern Arap edebiyatını sayemde öğrenen sağcılar ve İslamcılar benim Müslüman dünyasını hiç tanımadığımı ileri sürerler. Yeterince tanımadığım kesin ama bizimkilerden daha iyi tanıdığım da kesin. Bizimkilerin Arap kadınlarla oturup dertlerini dinlediklerini hiç sanmam.
Arap kadınlarının okumuşlarının bizimkilerden çoğu zaman iyi olduklarını söyleyebilirim. Ancak çoğunun anlayamadığı sorunlar var. Bu sorunların ne olduğunu anlatan bir kitap yakında ülkemizde yayınlanacak. Kitabın çevirmenine ve Arap kadın dostlarıma söylediklerimi burada bir kez daha tekrarlayacağım:
* * *
Arap aydını kadınlar, feministler, emansipasyonistler, özgürlükçüler, hepsi, kurtuluşlarını Kuran’da, hadislerde ve erkeklerin yaptığı tefsirlerde arıyorlar(dı). Yirminci yüzyılın başından itibaren bu hareketlerin hepsi Kuran ayetlerini, hadisleri, tefsirleri kullanan erkekler tarafından boğuldular, bozguna uğratıldılar. Müslüman Kardeşler içinde ve dışında ortaya çıkan feminist hareketler tahta kurusu gibi ezildi.
Kadınların özgür birey olabilmeleri için kutsal metin engelini ve erkek egemenliğini aşarak ideal olanı yani laikliği istemeleri ve bulmaları gerekiyor. Kuran referansıyla Arap kadınının özgürleşmesi, modernleşmesi olanaksız. Önlerinde örnek olarak Cumhuriyet Türkiyesi var!
Cumhuriyet’in verdiği armağanlara sahip çıkmayan, nankörlük eden ve her gün Arap dünyasına kayan bizim kadınlara ise söyleyecek hiçbir sözüm yok. Kendi düşen ağlamaz!
Arap kadınları Türk dizilerini neden seviyorlar? Bunun cevabını bulsunlar yeter!