KIRMIZI Yayınları tarafından yayınlanan “İslam İmparatorlu-ğu”nun yazarı Erbil Tuşalp kitabın arka kapağında yapıtını tanıtıyor:
[“Eylül İmpara-torluğu’nun ‘İslam İmparatorluğu’na evrilişinde en büyük gücün ‘İslam Faşizmi’ olduğu savımın elbette nedeni var. ‘Faşizm; finans kapitalin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının teröre dayanan açık diktatörlüğüdür’ savı aklımıza geldiğinde, 20. yüzyılın son çeyreğinde Türkiye’nin düşürüldüğü tuzakla karşı karşıyasınızdır. 12 Eylül faşizminin gizli maskesi olan siyasal İslam’ın 1994 yerel seçimlerinden sonra belli bir program çerçevesinde ortaya koyduğu radikal ve otoriter tavır bizleri nerelere getirdi. ‘Yalana dayalı politikalar’dan, ‘sahte etiketli İslam’a’: ‘tarikat, ticaret ve mürit ilişkisinden’ ‘şeriat anonim şirketine’; ‘partisinin cumhurbaşkanı’ndan, ‘devrimci provokatör’e? Kısaca bu kitap bir yönüyle gerçeklerle yüzleşme? Umarım kendimizle yüzleşmekten kaçmayız. Çünkü yeteri kadar kaçtık.”]
GELECEKLE YÜZLEŞMEK
Erbil Tuşalp eğer “geçmişimizle yüzleşmek”, “tarihimizle yüzleşmek” diye yazsaydı, zahmete girip kitabının kapağını bile açmazdım. Yazar “gerçeklerle yüzleşmek” diyor ki bu benim tezime çok uygun: Günümüzle yüzleşmek; gelecekle yüzleşmek. Belki bu iki kavramı ilk kez duyuyorsunuz, çünkü daha önce kimse yazmadı. Kimsenin günümüzle ve gelecekle yüzleşmek gibi bir kaygısı olmadı. “Geçmişimizle yüzleşmek”, “tarihimizle yüzleşmek”, küreselleşme ve emperyalizmin yeni aracı postmodernizmin hedef kitle üzerinde kullandığı uyuşturma yöntemidir. Geçmişinle yüzleş, tarihinle yüzleş ama oradan olumlu dersler çıkarmak için değil, emperyalizmin hayali yüce divanından özür dilemek, kendini mahkûm etmek ve “Mea maxima culpa” (Ben çok suçluyum) demek için. Dedirtmek için! Kendi özünü, kendi varlığını, kendi varoluşunu yıkmak için! Erbil Tuşalp, “İslam İmparatorluğu” ile, düzenin yeni gözbağcılarına, yeni tuzak kurucularına “Medice, cura te ipsum” (“Doktor, önce sen kendini iyi et!”) diye çıkışıyor, onlara iyi bir ders veriyor.
PARANIN TETİKÇİLİĞİ
Türkiye, 12 Eylül 1980’den sonra, müthiş bir para ve din tuzağına düşürüldü. Paranın kokusu ile gülyağı kokusu birbirine karıştı ve ortaya mide bulandırıcı bir koku yayıldı. Dinsel gericilik başlı başına bir hastalıkken, gerici paranın ve gerici politikanın buyruğuna girmesiyle birlikte öldürücü bir virüse dönüşür. Dönüştü. Dinin, parayı ve siyaseti etkileme ve yönlendirme serüveni ortaçağla birlikte sona erdi. Aralarında İslam da olmak üzere hiçbir din, paranın, siyasetin ve askerin iktidarını kendi yararına kullanamadı, kullanamıyor, kullanamaz artık. Tam tersine, çağımızda, paranın ve siyasetin iktidarının uşaklığını ve tetikçiliğini yapar, yapıyor. Bırakın geçmişle yüzleşmeyi, günümüzle, gelecekle yüzleşin.