BENDEN küçük kardeşlerim "belekli"yken (yani kundaklıyken) hastalanacak olurlarsa annem mangal ateşine üzerlik atar, sonra belekli kardeşimi tütsüye tutardı.
Annemin bu sırada söylediği sözleri ne yazık ki yarım yamalak anımsıyorum: "Üzerlik havadır, dertlere devadır. Dert koş, savuş git." Üzerlik etkili olmayınca, Dudu halam kurşun dökecek birini bulurdu mahalleden.
* * *
Demokrasiye her derde deva tütsü muamelesi yapmaktan vazgeçelim. "Daha çok demokrasi!" diyenler, bunun içini doldurmak zorundadır. Örneğin, DEP milletvekillerinden Hatip Dicle, Neşe Düzel’in kendisiyle yaptığı söyleşide (Radikal, 25.09.06) "daha çok demokrasi"nin ne anlama geldiğini açıklıyor. "Daha çok demokrasi" gibi sabuklamaların içini dolduran her türlü görüşe saygı duyarım. Çünkü kaytarma söz konusu değildir, hedefe dönüşebilecek açıklamalar yapılmıştır. Şimdi eski milletvekili Hatip Dicle’yi dinleyelim:
* * *
"Anadilde eğitim bizim asla vazgeçmeyeceğimiz bir konu. Bu, Kürtlerin kırmızı çizgisidir. Çocuklarımızın ’anadilde eğitim hakkı’ndan vazgeçmeyiz. AB’nin bu konuda oluşmuş kesin bir kararı yok. AB, ’Biz, Kürtlerin kültürel haklarından yanayız’ diyor ama bunun detayına girmiyor. Mesela biz kendimizi yönetmek de istiyoruz. Türkiye’nin eyalet sistemine geçmesini istiyoruz. Etnik değil, coğrafi eyalet olacak bu. AB üyeliğinde bunların garantileri yok. AB’nin getirdiği haklar yetersiz. AB sadece birey hakları getiriyor."
Hatip Dicle’ye düşüncelerimi açıklamama, savunmama katkıda bulunduğu için teşekkür ederim. Hatip Dicle, "daha fazla demokrasi" küpünün içine bakın neleri dolduruyor: Kürtçe’nin anaokuldan üniversite eğitimi sonuna kadar öğrenim dili olması; Kürtçe’nin ikinci resmi dil olması ve eyalet sistemine geçilmesi. Zaten "anadilde eğitim" dediğiniz anda gerisi çorap söküğü gibi gelir.
Hatip Dicle’nin düşüncelerini ele alan özel bir yazı yazacağım, ama birkaç hafta sonra!..
* * *
Demokrasinin içini doldurmadan daha çok demokrasi isteyenler, özel bir amaçları yoksa kuşkusuz zırvalamaktalar. Bakın Türkiye’nin daha iyi demokrasi ülkesi haline gelmesi için yapılması gerekenler: "Devlet" ve "hükümet" kavramlarını birbirinden ayırmadan gerçek demokrasi yönünde yol alınamaz. Hükümetlerin yediği naneler, devlete mal edilemez. Ne demek istediğimi gerçek hukukçular çok iyi anlar.
Bir ülkede (o ülke Türkiye ise) daha iyi demokrasi olması için: Partiler ve seçim yasalarının, sendikalar ve grev yasalarının, vergi, sigorta, emeklilik yasalarının Avrupa Birliği düzeyine çıkartılması; Öğrenim Birliği Yasası’na uygun eğitim reformu yapılması; gelirlerin daha adil paylaşımı gerekiyor. Devrim Yasaları’nın uygulanması gerekiyor. Bunlar gerçekleşmeden, daha çok demokrasiden, insan haklarından, düşünceyi açıklama özgürlüğünden, 301. maddeden söz etmek, snobizm zorbalığından başka bir şey değil. İlkin benim yazdıklarım, sonra onlarınki... Sıra bu! Bir de elbette imam hatip liseleri kanseri var!
* * *
Bunlar yapılmadan, içi boş "daha fazla demokrasi" arayışları düzensizlik ve kaos getirir. AKP milletvekilleri, milli iradeyi temsil ettiklerini söylüyorlar. Peki milli iradenin sahibi olan halk, neden milletvekillerine değil de Silahlı Kuvvetler’e güven duyuyor? Seçim sistem ve tuzaklarının demokrasileri iğdiş ettiği de söyleniyor. İncelemeye değmez mi?