On gün kadar önce İstanbul’un İstinye semtinde kaçak ev yaptıranlar yıkım ekiplerine taş ve kiremitle saldırıya geçmiş. Polis direnişi kırmak için biber gazı kullanmış.
Olayın nasıl geliştiğini tahmin etmek hiç de güç değil: Yıkılması gereken binaların üzerine yapıldığı arsalar ya kamu malı ya da başkalarına ait. Arsanın ev sahiplerine ait olduğunu düşünelim. O zaman binaların ya inşaat ruhsatı yok ya da ruhsatsız kat eklenmiş. Nereden bakılırsa bakılsın işin içinde bir yasasızlık var. İstanbul’daki konut ve binaların yarısından fazlası ruhsatsız. Dünyanın hiçbir yerinde bunun bir örneği yok. *** Mart ayında bir gazetede bir fotoğraf görmüştüm. Ziraat Bankası’nın önünde yüzlerce insan. Çoğu beyaz ya da açık renk baş örtülü kadın. Fotoğrafın üst tarafında bir yazı: “Adam başı 20 YTL dağıtıyorlar kuyruğu.” Şanlıurfa’da, “Kızı olana 20, oğlu olana 15 milyon veriyorlar” dedikodusu üzerine Ziraat Bankası Yenişehir Şubesi önünde uzun kuyruklar oluşmuş. Banka yetkililerin “Böyle bir şey yok” diye açıklamada bulunmalarına karşın kuyrukta bekleyenler akşam geç saatlere kadar dağılmamış. İzdihamdan bayılanlar olmuş. *** Aslına bakarsanız bu para dağıtma işi pek yalan değil. Dünya Bankası’ndan 500 milyon dolar krediyle yürütülen “Sosyal Riski Azaltma Projesi”ne Türkiye’den 1 milyon aile baş vurmuş. En dipte yaşayan 505 bin aile ayda 20 YTL’lık aile yardımına hak kazanmış. Durum böyle olunca milletin para dağıtılacak diye bankanın önüne yığılmasının bütün komikliği yok oluyor ve insanın yüreğini bir karabasandır bastırıyor. *** Büyük kentler dışında yaşayan işsiz ve yoksullar bir yolunu bulabilirlerse sığınacak bir göz odaya, bir kovuğa sığınıyorlar. Doğu ve Güneydoğu’da tüketilen elektiriğin yarısı kaçak kullanılıyor. “Ne yapsın garibanlar?” denilebilir ama kaçak kullanılan elektriğin devlete maliyeti milyarlarca doları buluyor. *** Büyük şehirlere göçenler. İlkin bir gecekondu yapıyorlar. Tapu ya da inşaat ve iskan ruhsatı söz konusu değil. Belediye su bağlıyor. Elektrik kaçak kullanılıyor. Ailenin bütün nüfusu bazı işler buluyor. Vergi vermiyorlar. Yeşil kart alıp sağlık hizmetlerinden yararlanıyorlar. *** Avantacılık konusunda biraz daha cesaretli olanlar sahtecilik işine giriyorlar. Sadece giyim-kuşamda ve eşyada marka sahteciliği değil rakı ve öteki gıda sahteciliği: Sütsüz peynir, boyalı zeytin, talaşlı baharat, kiremit tozlu biber, şekerli bal, etsiz salam, tozlu çay... *** Hükümet ve yerel yönetimler bu türden sahtecilikleri, avantacılıkları toplumsal patlamaların sigortası olarak görüyorlar; politik rant olarak gördükleri için durumu idare ediyorlar. Kayıt dışı ekonominin kök salıp büyüdüğü fidelik ortamı bu, Ancak Avrupa Birliği işi ciddiye bindiği zaman bu ur gibi büyümüş mahalle ve semtlerin konut ve iş yerleri nasıl düzene girecek, kayıt dışı ekonomi nasıl kayıt altına alınacak? İşten anlayanları derin bunalımlara sokacak bir gerçek!