Paylaş
İSDEMİR blok olarak satılmak isteniyor. Yuvarlak demir üreten büyük bir tesis, ancak on yıllardır zarar ediyor. Özelleştirilerek yassı demir üretimine geçirilmesi planlanıyor.
Teklif alma süresi 21 Temmuz'a kadar uzatılmıştı. Bir kez daha uzatma kapıda. İşgücü yapısı dolayısıyla sıkıntı var. Teklif verme koşulu işçi pazarlığı yapılıyor.
Fazla İşçi sorunu nasıl halledilecek? 11 bini aşkın işçinin bulunduğu bir yer. Biçok kamu kuruluşunda olduğu gibi bu tesis de yıllarca siyasilerin oy deposu olarak kullanılmış. Özellikle de RP/FP çizgisi. Bir kişinin yapacağı iş için üç kişi istihdam edilmiş. Siyasi etkiler, basiretsiz yönetim, verimsizlik ve zarar, işçilerin kapıya konulması gibi bir sonu hazırlıyor maalesef.
İsdemir'i satın almak isteyen kuruluşların asgari 600 milyon dolarlık yatırım yapması gerekiyor. Yassı mamül üretilecek. Sözleşmede böyle bir şart var. Anlaşıldığı kadarıyla İsdemir'le ilgilenen firmalar burayı rantabl sanayi tesisi haline getirmek için binlerce işçinin çıkarılmasını öne koyuyorlar. Bu işlemi de kamunun yapması gerektiğini savunuyorlar. Yani özetle ‘‘işçileri siz atın sonra satın’’ mesajını veriyorlar. Bu yönde kamu tarafıyla görüşmeler yapıyorlar. Teklifi bundan sonra vermek istiyorlar. İşçiler Hak-İş sendikasına bağlı. Doğal olarak sendika da kendi gücünü muhafaza etmeye çalışıyor.
İsdemir'le Fransız, Japon, Kore, Hintli bazı firmaların ilgilendiği söyleniyor. Türkiye'den de Ekinciler Holding ve Erdemir var.
Dediğim gibi İsdemir'le ilgilenen firmalar ile Özelleştirme İdaresi ve siyasi otorite arasında işçi pazarlığı yapılıyor. Örneğin Erdemir, İsdemir'i konsorsiyumla değil tek başına satın almak istiyor. Ama koşulu var, kamuya da iletilmiş. ‘‘Sendika meselesini devlet halletsin.. Siyasi yükü biz alamayız, finanse etmeyiz. Rasyonel işletme imkanını yaratın İsdemir için teklif verelim.’
Ne ekersen onu biçersin! Bankasından işletmesine, kamu kuruluşlarını bu hallere getiren siyasiler ana sorumlu. Ceremesini çeksinler, işçilerin sorumluluğunu yüklensinler.
Bu defa başarır inşallah
MESUT Yılmaz, ABD'de, Miami'de tatilde. Yüce Divan stresini atıyor...
Büyük oğlu zaten ABD'de okuyor. Küçük oğlu da babasından bir süre önce Amerika'ya dil kursuna gitmişti. Aile orada buluştu.
ANAP Lideri Mesut Yılmaz, duyduğuma göre ABD'de sigarayı bırakma tedavisi de görüyormuş.
Yılmaz'ın başı sigarayla büyük dertte biliyorsunuz. Çok içiyor, içmiyor adeta yiyor! Bu illetten kurtulmayı deniyor, ama bir türlü başaramıyor.
Hatırladığım kadarıyla birkaç sene önce Almanya'ya sağlık kürü için gittiğinde de sigarayı bırakma tedavisi görmüştü. Ama sonra fosur fosur içmeye devam etti yine.
Sigara belasından bu kez kurtulur inşallah . Önünde uzun dik bir yokuş var. Bu ‘demokrasi bayrağını taşıyacağı’ yolda ‘‘tık nefes’’ olmamak lazım degil mi ama...
Soruşturmalardan ‘‘Meclis'te aklanan’’ ANAP Lideri Mesut Yılmaz, bakalım Kabine'ye sigarayı bırakmış bir bakan olarak mı girecek.
Ne bakanı olacağına gelince... ANAP'lıların gönlünden Başbakan Yardımcılığı’nın yanında Dışişleri Bakanlığı da geçiyor, ama zor görünüyor. AB ile ilişkilerden, insan haklarından sorumlu Bakan olacak herhalde.
Meclis'in erken açılması baskısı
CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer'e en son da CHP Genel Başkanı Altan Öymen ve Yönetim Kurulu üyeleri bu teklifi götürüyor. TBMM'nin 1 Ekim'de değil de daha erken, mesela eylül'de açılması, çalışması önerisini.
Cumhurbaşkanı'nca kabul edilen işadamları, işadamı örgütlerinin yöneticileri de Sezer'e, Meclis'in uzun (3 ay) tatilinden yakınıyorlar hep. Demokratikleşme, ekonomi ve sosyal hayatla ilgili yapısal reformlar, AB uyum süreci için Türkiye'nin böyle uzun tatile ‘‘tahammülünün olmadığını’’ söylüyorlar. Siyasilerin gerekli duyarlılığı göstermesini beklediklerini, bu anlamda Meclis'in eylül ayında açılmasını istiyorlar. Cumhurbaşkanı Sezer'e diyorlar ki: ‘‘Birçok milletvekilimizde de bu duyarlılık mevcuttur. Eğer Meclis'in erken açılması sağlanırsa bu topluma, uzlaşmaya verilmiş bir jest olacaktır diye düşünüyoruz. Önder olunmasını bekliyoruz.’’
Önceki gün Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilen CHP heyetinden edinilen izlenim, Sezer'in, Meclis'in olağanüstü gündemle toplanmasına gerek olmadığı görüşünde olduğu.
Cumhurbaşkanı Sezer, bazı işadamlarının Meclis'in erken açılmasına ilişkin taleplerine karşılık ise teknik bilgiler vermiş. 1982 Anayasa'sına göre Meclis'in eylülde tekrar açıldığı, sonra '95'te yapılan değişiklikle tekrar açılışın ekim ayına kaydırıldığını anlatmış. Bunun teknik bir şey olduğunu yeniden düzenleme yapılabileceğini söylemiş. İşadamları, Sezer'den Meclis'in erken açılmasına ‘‘sıcak’’ yaklaştığı mesajını almışlar.
Meclis'in üç ay tatili var, ama Özal döneminden sonra genellikle 1.5 ay tatil yapıldı. Yani Meclis erken açıldı. Cumhurbaşkanı, Meclis Danışma Kurulu, Hükümet, belli sayıda milletvekili Meclis'in erken açılmasını sağlayabiliyor.
Meclis için 3 aylık tatili çoğunluk gibi ben de uzun bulanlardanım. Sadece yumurta kapıya gelince yani tatil yaklaşınca on onbeş gün gece gündüz çalışan Meclis erken açılmalı. (Anayasa değişikliği yapılarak Meclis tatili 1 aya indirilmeli diye düşünüyorum.) Yapılacak önemli işler var. İlla AB gündemiyle toplanmak da şart değil. Misal, ekonomi gündemiyle toplansınlar...
Paylaş