Paylaş
“İğneyi yemek ne demek?” diye sormayın, zira kilo sorununu çözmekte zorlanan bazıları fazla yağlarından her gün bedenlerine enjekte ettikleri bir “ilacın yardımı ile” kurtulmaya çalışıyorlar. İşin garip ve gülünç tarafı bu kötü ve yanlış yaklaşımı sadece spor salonlarında egzersiz hocaları, ofislerinde diyetisyenler uygulamıyor, anlı şanlı doktorlarımızın da bazıları hastalarının neden kilo aldıklarını araştırıp soruna “sebebe odaklı çözümler” üretmek yerine işin kolayına kaçıp bu pahalı ve uzun dönemli, etkileri kuşkulu iğneleri öneriyorlar.
Peki neden? Nedeni şu: Çoğu fazla kilolu işin kökenine inip “neden kilo aldım?” sorusuna cevap aramak, yediklerini azaltıp, yaptıklarını çoğaltmak niyetinde değiller. İşin kolayına kaçıyorlar.
En sık bahanelerinden biri de yürümenin yorduğu, halsiz, bitkin düşürdüğü. Peki yürümek gerçekten de yorar mı? Yanıt aşağıdaki kutuda...
Fitoterapiye evet, ot çöp ticaretine hayır
Bitkilerdeki doğal kimyasalların bazılarında bizi hastalıklardan koruyanı, bazı hastalıkları tedavi edebileni ve hatta beden ve ruh rahatlatanı var. Ama aynı bitkilerde cahilce kullanılırsa hücre ve dokuların canına okuyup organ ve sistemleri bozanı da bizi böbrek, karaciğer hastası yapanı da var. Özetle, akıllıca faydalanılırsa bitkisel bazı doğal maddelerden sağlık ve şifa kaynağı olarak istifade etmek mümkün.
Ne var ki bu mucize ürünler üçkağıtçıların eline düştüğünde zehir haline de gelebiliyorlar. “Kilo verdirir, cinselliği güçlendirir, saç tırnak geliştirir, şekeri iyileştirir, kolesterolü bitirir, damarları gençleştirir” gibi boş vaatlerle satılan tıbbi ürünlerden kesinlikle uzak durun.
Bu ürünlerin nerede satıldığını ve kimler tarafından önerildiğine dikkat edin. Yoksa o doğal ilacınız, hastalık belalınız anlamına da gelebilir.
Yürümek yormaz, dinlendirir
Yürümek bizi yormaz! Yürümek asla kas kaybı filan da yapmaz. Tam tersine, düzenli yürüyenler daha dinç, daha güçlü ve kaslı olur. Ve bilelim ki, aktivitenin her türlüsü beden için faydalı. Unutmayalım ki daha az aktif bir hayatı olanların sadece ömürleri kısa olmuyor, yaşam kaliteleri de önemli ölçüde düşebiliyor. Kanıt mı? Buyurun... Amerika’da yüz binden fazla orta yaşlının sağlığı 14 yıl izlendikten sonra şu sonuca varılmış: Günde 6 saatten daha fazla oturan erkeklerin ölüm oranı, 3 saat ya da daha az oturanlardan yüzde 20 daha fazla!
6 saatten fazla oturan kadınlarda ölüm oranı ise 3 saatten daha az oturanlara kıyasla yüzde 40 daha yüksek! Aynı bilgi sonraları pek çok meta analizle de doğrulanmış. Yani düzenli fiziksel aktivitenin, aktivite derecesinden farklı olarak sağlığa iyi geldiği kesinleşmiş.
Bunun bir anlamı da şu: Aktif yaşam ya da egzersiz yapmak denilince aklınıza sadece aralıksız 45 ya da 90 dakika yürümek, 5 bin ya da 10 bin adımı tempolu bir yürüyüşle tamamlamak gelmesin. Fırsat buldukça sandalyenizden kalkıp ayakta durmanız bile yetiyor.
Mesela bir çalışmada işyerinde 3 saat ayakta durmanın yılda yaklaşık 30 bin civarında daha fazla kalori yakmayı sağladığı belirlenmiş. Kısacası sadece yüzmek, yürümek ya da benzeri bir sportif aktiviteye yoğunlaşmak zorunda değilsiniz. Günde birkaç kez tekrarlayacağınız 10-15 dakikalık kısa yürüyüşler, odanızda yapacağınız 3-5 dakikalık aktiviteler, hatta günün bir bölümünü oturarak değil ayakta geçirmeniz bile işe yarayabiliyor.
Hareket berekettir
Bana sorarsanız, şu üç deyimin üçü de çok önemli:
- İşleyen demir ışıldar!
- Nerede hareket orada bereket!
- Durmayalım düşeriz!
Unutmayalım: Ömrü uzatmanın, hayata keyif, kalite, mümkünse de enerji katmanın yolu daima hareket halinde olmaktan, egzersiz yapmaktan, her gün düzenli 30-60 dakika kadar yürümekten geçiyor. Düzenli egzersiz alışkanlığı stresi törpülüyor, uykuya kalite, şekere tansiyona ayar, bağışıklığa belleğe güç verip, kansere kalkan oluyor.
Kas ve kemik erimesini engelleyip damarlara da cimnastik yaptırıyor. Yürümenin depresyonu önleme, cinsel gücü sürdürme, kiloyu dengelemede de bir doğal ilaç olduğu kesin.
Dünyanın bu en ucuz ve en etkili ilacından faydalanmamak için hem fazla iyi niyetli hem de beden ve ruhunuza karşı ilgisiz hatta saygısız biri olmanız lazım!
Özeti şudur:
- Paslanmamak istiyorsanız: Her gün 5000 adım
- Yağlanmamak istiyorsanız: Her gün 7500 adım
- İyi yaşlanmak istiyorsanız: Her gün 10.000 adım (Not: Yürüme konusundaki ısrarlı yazılarımı sürekli tekrarlamaya devam edeceğim. Bu işi mutlaka başaracağız.)
Rozasea’nız varsa...
Yüzün tam da ortasında, gövdesi burun, kanatları yanaklara gelecek şekilde, yeni görünümü ile kelebeği andıran kızarık – mor arası cilt döküntüleri gül hastalığı diye biliniyor.
Pek çok araştırma, farklı diğer bazı sağlık sorunları gibi bu sorunun da bir disbiyozis işareti, bağırsak ekosistemindeki bozulmanın cilde yansıyan belirtisi olabileceğini gösteriyor. Kronik ve tekrarlayan rozasea sorunu olanların bir de bu açıdan incelenmelerinde fayda var.
Özellikle dışkılama sorunu, gaz, şişkinlik problemi olan Akne Rozasea hastalarında bu yönde bir inceleme yapmak, bağırsak biyolojik değesinin ne durumda olduğunu da araştırmak faydalı olabilir.
Paylaş