Paylaş
Sağlığın her alanında olduğu gibi beslenmede de sık sık değişiklik olur, eski bilgiler gider, yerine yenileri konur. Bazen de tam tersi söz konusudur. Yeni bilgilerin işe yaramaz olduğu anlaşılıp yeniden eski bilgilere dönülür. Beslenme-kilo kontrolü söz konusu olduğunda da böyle bir durum var. Yanlış bilinen doğrular, doğru sanılan yanlışlar gittikçe daha net olarak anlaşılır. Biz de klinikteki tecrübelerimizi dikkate alarak “Hayat Diyet” modeli uygulamalarımızda 3P (daha çok Protein, Probiyotik, Posa) ve 2G (daha az Glisemik yük ve Gluten) yaklaşımının daha etkili olduğu kanısına vardık ve bu formülü uyguladığımız hemen herkeste de mükemmele yakın sonuçlar aldık. Buyurun...
ÖNERİ 1: PROTEİNİ ARTIRIN
Eğer kilo probleminiz varsa, hele hele insülin fazlalığı ya da insülin direnci gibi bir problem söz konusuysa, proteinden zengin, karbonhidratı sınırlı bir beslenme planını ısrarla uygulamak akılcı bir yaklaşım gibi görünüyor.
Burada dikkat edilmesi gereken ayrıntılar ise şunlar: Sadece hayvansal proteinler değil, bitkisel proteinleri de sürece dâhil etmek lazım.
Daha hızlı kilo kaybı yapar düşüncesiyle proteinlere aşırı yüklenmemek de önemli bir nokta. Protein seçimlerini yaparken biyolojik değeri yüksek proteinleri seçmekse son derece akılcı bir yaklaşım.
ÖNERİ 2: PROBİYOTİK GÜCÜ ÇOĞALTIN
Kilo dengesini korumada ve besinleri sağlıklı, doğru ve hakkıyla hazmetmede bağırsaklardaki probiyotik güç son derece etkili. Probiyotik bakterilerin yalnızca hazmı kolaylaştırmadığı, aynı zamanda gıdalardan kazanılan enerji/kalori değerini de belirledikleri anlaşılıyor ki bu son derece mühim bir gelişme.
Yakın zamanda yapılan araştırmalara göre, aynı miktar ve yapıda besin alınmasına rağmen farklı probiyotik güce sahip bağırsaklar o besinlerden farklı miktarlarda enerji kazanımına yol açabiliyor.
Bu bilginin anlamı şu: Diyelim ki bir tabak pirinç pilavı tükettiniz. Eğer bağırsağınızdaki bakteri yükü problemli ve yetersiz ise bir başka deyişle biyolojik denge bozulmuşsa, o pilavdan ürettiğiniz yani kazandığınız kalori miktarı daha fazla olabiliyor. İşte bu nedenle kilo sorunu olanların probiyotik sorunlarının olup olmadığını da öğrenmeleri, en azından probiyotik desteklerinden faydalanmanın bir yolunu bulmaları gerekiyor.
Küçük bir ayrıntı daha: Kilo kazanımını önleyen probiyotikler de araştırılıyor ve yakında hizmetinize sunulacak gibi görünüyor.
ÖNERİ 3: POSAYI ARTIRIN
Daha çok posa, daha az şeker kazanımı, dolayısıyla daha az insülin patlaması ve daha az yağ üretimi anlamına gelebilir.
İşte bu nedenle kilo sorununu çözmek isteyenlerin de, kolesterol, damar sertliği problemine çare arayanların da, tansiyon derdine yardımcı olmak isteyenlerin de posa tüketimlerini artırmaları lazım.
Bu da daha bol ve sık sebze tüketmek ve bakliyatları ihmal etmemek anlamına geliyor.
ÖNERİ 4: GLİSEMİK YÜKÜ DÜŞÜRÜN
Besinlerinizdeki glisemik yük çoğaldıkça, yani glisemik indeksi yüksek besinlerin miktarı arttıkça kan şekerinizin yükselme hızı da, seviyesi de fazlalaşacaktır. Bunun diğer anlamı ise insülin patlamaları, hiperinsülinemi gelişimi, neticede de insülin direncine bağlı kilo kazanımıdır. Hangi besini seçerseniz seçin içinde karbonhidrat varsa o besinin glisemik yükünü sorgulamadan ağzınıza bile sürmeyin. Meyve mi yiyeceksiniz, inciri değil elmayı tercih edin. Çünkü glisemik yükü daha azdır. Elma mı yiyeceksiniz, suyunu, püresini değil, kabuğuyla birlikte kendisini yiyin, çünkü glisemik indeksi daha düşüktür. Canınız pilav mı çekti? Pirinç değil kepekli bulgur pilavını tercih edin, glisemik yükü daha azdır. Özeti şu: Kilo sorunu olan herkesin ama herkesin özellikle de insülin direnci olanların glisemik yük konusunu öğrenmeleri şart!
ÖNERİ 5: GLUTENİ AZALTIN
Gluten tahıllarda bulunan bir protein. Bazı kişilerde intoleransa, bazılarında da alerjiye yol açıyor.Gluten intoleransı ile kilo sorunu arasında da bir bağlantı olabileceğini gösteren bulgular var. Yani bazıları için gluten obezitesi gibi bir durum söz konusu olabilir. İşte bu nedenle beslenme modelinizdeki gluten oranını minimize etmeye çalışın. Gluten miktarı yüksek besinlerden mümkün olduğu kadar uzaklaşın. Bu da basitçe un ve nişasta içeren gıdalardan, yani ekmekten, makarnadan ve tahıl ürünlerinden uzak durmak anlamına geliyor.
BİR SORU: UYKUDA KONUŞMAK HASTALIK İŞARETİ Mİ?
Çoğumuz yakınımızdaki kişilerin (eşimiz, çocuklarımız) uyurken konuştuklarına şahit olmuşuzdur ve yine çoğumuza eşimiz, dostumuz “Uyurken konuşuyorsun, aman dikkat et!” şeklinde uyarılarda bulunmuştur.
Sağlık-hastalık ilişkisi bakımından değerlendirildiğinde bir kişinin uykuda konuşması sağlığı üzerinde olumsuz etkiye sahip değildir ve bu durumun zararsız olduğu kabul edilmektedir.
Uykuda konuşmanın da, uyurgezerlik gibi “derin uyku” sırasında meydana geldiği düşünülüyor. Nadir olarak da bazı kişiler REM uykusundayken konuşuyor ve bu durumda söylenenler o esnada gördükleri rüya içeriğiyle örtüşebiliyor.
Diyelim ki uykuda korkulu bir rüya görüyor ve o anda canınızın yanacağını düşünerek rüyada “Yapma, yapma!” diye bağırabiliyorsunuz.
Özeti şu: Uykuda konuşma eşinizin de uykusunu bozmadığı sürece ciddi bir problem sayılmıyor.
TAVSİYE: EGZERSİZDEN HEMEN SONRA YEMEK YEMEYİN
Egzersizden hemen sonra bir şeyler yemek, özellikle egzersizle kilo kaybını hedefliyorsanız doğru değil.
Nedeni şu: Bedenimiz sadece egzersiz yaparken değil, egzersizden sonra da yağ yakmaya devam ediyor. Yağ yakma süreci genelde egzersizin ortalarında başlıyor, 30-40 dakika sonra netleşiyor, birinci saate doğru da maksimuma ulaşıyor. Daha da önemlisi vücut egzersiz bittikten sonra da yağ yakmaya devam ediyor.
Bu nedenle egzersizden hemen önce ve sonra bir şeyler yemeyin, midenize giden her lokma yağ yakma sürecini baskılayabilir.
Paylaş