Paylaş
Kilo sorununa çözüm bulmaya çalışanların sık dile getirdikleri yakınmalardan biri, “tatlı krizleri”dir. Bu baş edilmesi zor krizlerin ateşini söndürense bazen çikolatadır, bazen bir kâse sütlaç. Bazen bir baklava dilimidir, bazen de koca bir salkım üzüm.
Peki neden olur bu krizler? O krizleri neler tetikler?
Tetikçi birden çoktur ama özet yanıt şudur:
Tetikçi kiminde kan şekerindeki düşmeler ve ona eşlik eden insülin zıplamaları, kiminde de şu veya bu nedenle oluşan iç sıkıntıları, pişmanlık ve kırgınlıkların eşlik ettiği duygu patlamalarıdır.
Bu patlamalara üzüntü veya kaygının, endişe veya korkunun, yani olumsuzluk uyarıları yüklü duygu durumu değişimlerinin eşlik etmesi de olağandır.
Peki ya çare? Çaresi var mıdır?
Çarenin öyle pek kolay olduğu -maalesef- söylenemez. İşe ciddi bir şeker detoksu ile başlamalı, birden çok cephede ciddi bir mücadeleye hazır olmalısınız. İşte o mücadelenin alt başlıkları...
1- Şekerden uzak durulacak.
2- Un ve nişasta zengini besinlerle de araya mesafe konacak.
3- Hipoglisemi ataklarında zora düşülmedikçe atıştırma yapılmayacak.
4- Alkolden uzak durulacak.
5- Sabah öğünleri güçlendirilip öğlen ve akşamları da protein ağırlıklı hale getirilecek.
6- Kafeinle araya mesafe konulacak.
7- Sık ve aralıklarla bol su içilecek.
8- Uyku sorunu varsa çözümlenecek.
9- Omega-3 seviyesi artırılacak. D vitamini ve B12 eksikliği varsa düzeltilecek.
10- Eğer hiperinsülinemi veya insülin direnci gibi bir problem söz konusuysa tedavi edilecek.
Tiroit nodülüm kanserleşecek mi?
Her tiroit bezi yumru şeklinde nodüller üretebilir. Bezdeki bu yumruların sayıları birden fazla olabilir, büyüklükleri de bir portakal iriliğine erişebilir.
Kısacası tiroit nodülleri sık rastlanılan sağlık problemlerinden biridir, dikkatli araştırılınca kendini sağlıklı zanneden her iki üç kişiden birinde tiroit nodülü tespit edilebilir.
Nodüllerin neden ve nasıl oluştuğu ise net ve açık olarak bilinmez.
Ama her nodülün kanser adayı olmadığı çok net.
Tiroit nodüllerinin ortalamada yüzde 5’i kanserle ilişkili. Nodül hızla büyürse, hasta genç ve hele bir de erkekse, daha önceden boyun bölgesine şua tedavisi uygulanmışsa kanser riski artıyor.
Peki her nodül ameliyat edilmeli mi? Hayır! Ameliyat edilmesi gereken “kanser adayı” yani “riskli” nodüller şunlar:
◊ Çapı 3 cm’den büyük olan iyi huylu sert nodüller
◊ Tiroit biyopsisinde tümör mevcudiyeti saptanan nodüller
◊ Kanser yönünden şüpheli alametler gösterdiği patolojik olarak kanıtlanan nodüller
◊ Çapı 4 cm’yi geçen büyük kistik nodüller
◊ Göğüs kafesinin içine girerek solunum problemi yaratma eğilimi olan nodüller ameliyat edilmesi gereken nodüller olarak değerlendiriliyor.
Ne yağlar kasa ne de kaslar yağa dönüşebilir
Bilinenin daha doğrusu konuşulanın ve zannedilenin aksine ne yağlar egzersiz yapınca kasa, ne de kaslar egzersiz bırakılınca yağa dönüşür.
Eğer aktif yaşayan, egzersiz yapan biriyseniz, yaptığınız fiziksel aktiviteleri ve egzersizleri tümüyle bıraktığınızda bir miktar kas kaybeder, bir miktar yağ üretirsiniz ve bu doğal, beklenen, olması gereken fizyolojik bir gelişmedir. Kazandığınız ilave yağların önemli bir bölümü kas kaybettiğiniz alanlarda birikeceği için bu size “kasların yağa dönüştüğü” hissi verebilir, hepsi bu!
Netice şu: Yağı kasa dönüştüren egzersiz veya hap efsanesine inanmayalım. Egzersiz yağ kaybını destekler, kas kazanımını takviye eder.
Beyin DHA’sız yapamaz!
Beyin müthiş yağ depolayan bir organ. Ağırlığının yüzde 60’ı yağ. Beyin dokusundaki omega-3 yağlarının yüzde 90’ını ise DHA, yani Dokoza Hegzanoik Asit oluşturuyor, toplam yağ içeriğinin yüzde 25’inin de yine DHA’dan ibaret olduğu biliniyor.
Kısacası çocuk, genç, yaşlı olmanız fark etmiyor, beynin işlevsel fonksiyonlarını normal sürdürebilmesi için ona sürekli DHA eklenmesi gerekiyor, DHA kazanımı yeterli değilse işler aksıyor.
Özellikle çocuklarda beynin sağlıklı gelişimi yeterli miktarda DHA’nın varlığıyla yakından ilişkili. Zaten böyle olduğu için de hamilelere (hatta hamile olmaya karar veren anne adaylarına) ve emziren annelere daha çok DHA zengini besin tüketmeleri (güvenli ve doğal yağlı balıklar) ve/veya DHA desteği almaları tavsiye ediliyor. Yenidoğanlara da DHA takviyesi öngörülüyor. Bu özellikle beyin gelişiminin tamamlandığı ilk 3-4 yaş için çok önemli bir ayrıntı.
Tabii ki DHA ihtiyacı sadece gebeler ve bebekler için geçerli değil. Gelişip büyüyen her çocuğun ve ergenlerin de DHA’ya ihtiyacı var. DHA’sı yeterli olmayan ergen beyni daha güç öğreniyor, problem çözmede zorlanıyor. DHA fakiri yaşlı beyinler ise daha “unutkan” oluyor.
Unutmayın: Beyin DHA’sız yapamaz. DHA’sı azalan beyin ise yeteri kadar hatırlayamaz.
Paylaş