Paylaş
Pek çok biyolojik süreç gibi kan basıncımız da ihtiyaca veya duruma göre zaman zaman yükselip düşebiliyor. Bizim de bu iniş çıkışları hoş görmemiz, paniğe kapılıp telaşlanmamamız gerekiyor.
Önce şunu unutmayalım: Kan basıncımız vücut fonksiyonlarımızın ve ihtiyaçlarımızın durumuna göre inmeli ve çıkmalı da zaten. Örneğin istirahat ederken düşmeli, çok hızlı koşuyorsak yükselmeli. Strese girdiğimizde de bir miktar yükselmeli. Diğer taraftan karnımızın açlığı, tokluğu, mesanemizin doluluğu, boşluğu, stres durumumuz, bulunduğumuz ortamın sıcaklığı, soğukluğu, yiyip içtiklerimiz ve daha pek çok şey de tansiyonumuzu etkiler, daha doğrusu tansiyonumuz bu değişimlere ayak uydurmak ister.
Bizim bu tür fizyolojik değişimleri normal karşılamamız, 12 olan tansiyonumuz 11’e düştü ya da 13’e çıktı diye paniğe kapılmamamız gerekir. Diğer taraftan ölçümlerin doğru yapılıp yapılmadığı da mühim bir nokta.
Ölçümleri daima aynı aletle, aynı koldan yapmak daha güvenli sonuçlar verir.
Bir uyarı daha: Ölçümler oturur durumda yapılmalı, ölçüm yapılan kol kalp hizasında tutulmalıdır.
Bütün bunlara rağmen yine de bazı kişilerde, özellikle hipertansiyonun yerleşme döneminde ani hipertansiyon ataklarıyla karşılaşmak mümkündür.
Ayrıca bazı hastalıklarda ani tansiyon fırlamaları (böbrek üstü hastalıkları gibi) sık görülen bir işarettir. Peki sık sık değişen, özellikle sık sık yükselen (küçük tansiyon için 9’dan, büyük tansiyon için 14’ten fazlası) bir tansiyon sürecine girdiyseniz doktorunuza bu konuyu belirtiniz.
Kalp büyümesi ne demek?
Pek çok hastalık kalbin genişlemesine ve pompa gücünün azalmasına yol açabilir ve bu durumların hepsinde de aynı terim kullanılır: Kalp büyümesi.
Özellikle nefes darlığı, çarpıntı, yorgunluk, ayaklarda ve yüzde şişme, aritmi ve baş dönmesi olanlarda kalp büyümesi hemen ciddiye alınması gereken mühim bir işarettir. Kalp damarlarının daralıp tıkanması, kalp kaslarının hastalanması, kalp kapaklarının bozulması kalbi büyütebiliyor.
Ayrıca kalp dışı hastalıklarda da (kansızlık, tiroid hastalıkları, demir depolanma hastalığı) kalp büyüyebiliyor. Kalp büyümesi olanlara en doğru teşhis ultrason görüntüleriyle (ekokardiyogram) konuyor.
Gerginlik, tansiyonu da yükseltiyor
Ruhsal gerginlik, öfke, sinir hali, korku, endişe durumu ve diğer geçici ruhsal değişimlerin de kan basıncında “geçici” yükselmelere yol açabileceği aklınızda olsun. Böyle durumlarda “tansiyonum fırladı” diye paniğe kapılmayın. İstirahate çekilin ve rahatlatıcı bir şeyler (örneğin passiflora şurubu veya valeryan kapsülleri) kullanmayı deneyin. Dinlenin. Ilık bir duş alın. Bir şeyler okuyun. Rahatlamanın bir yolunu bulun. En iyisi başarabilirseniz kısa bir uykuyu hedefleyin.
Antidepresanlar kilo aldırır mı?
Depresyon tedavisinde kullanılan ilaçların kilo aldırdığı yaygın bir tıbbi kanaat. Ama antidepresanlar ile kilo artışı arasında net bir ilişki olduğunu söylemek de kolay değil. Şu anda kullanımda olan antidepresanların neredeyse tamamında “kilo artışına karşı dikkatli olun” uyarısı yapılıyor.
Benim kanaatime gelince: Ben bazı antidepresanların kilo aldırma bir yana, depresyonu tedavi ettikleri için kilo vermede bile etkili olabileceklerine inanıyorum. Ama yine bazı antidepresanların kesinlikle kilo almayı kolaylaştıracağını düşünüyorum.
Mesela “paroksetin” kilo artışı ile ilişkili olduğundan kuşku duymadığım bir antidepresandır. Bununla birlikte depresyon sorunu da duygusal yeme ataklarına yol açması nedeniyle kilo aldırabiliyor ki böyle durumlarda akılcı bir antidepresan tedavi zorunlu hale geliyor. Netice şu: Bu konudaki kararı doktorunuz kişiye özel incelemeleriyle kendisi vermeli.
İyotlu tuz mu, iyotsuz tuz mu?
Tabii ki iyotlu tuz daha değerli. Eğer Türkiye’de yaşayan, bu ülkenin gıdalarını yiyip içen biriyseniz tuz seçimlerinizde tercihinizi iyotlu tuzdan yana kullanmanız daha doğru olacaktır. Zira bizim topraklarımızda yeteri kadar iyot yok. Dolayısıyla ne bitkilerle, ne de onlarla beslenen hayvanların etiyle, sütüyle, yoğurduyla iyot ihtiyacımızı yeterince karşılayabiliyoruz. Ama ihtiyacımız olan iyotu bir şekilde mutlaka karşılamamız lazım.
Bunun yolu da her gün düzenli tüketilen bir gıdaya, her öğün tüketilen tuza iyot eklemek. Eğer böyle yapmazsanız günlük iyot ihtiyacınızı (100-150 mikrogram civarında) yeterince karşılayamazsınız. Büyüme çağındaki çocuklara, gençlere iyotlu tuz kazandırmak çok daha mühim. Kaya tuzu ve deniz tuzunda günlük ihtiyaca yetecek kadar iyot bulunmayabilir. Dikkatli olun.
Küçük bir hatırlatma daha: Eğer Haşimato hastalığınız (tiroid iltihabı) veya başka bir tiroid sorununuz varsa iyotlu tuz kullanmanızda sakınca olup olmadığını da doktorunuzla konuşunuz. Özetle “tuz seçimi” deyip geçmeyin, konu önemlidir.
Çorum tuzu mu, Çankırı tuzu mu?
Kaya tuzunun en kalitelileri bizim ülkemizde, Türkiye’de üretiliyor. Bizim kaya tuzlarının Himalaya tuzundan hiçbir farkı yok. Üstelik çok daha güvenli. Yani durduk yerde ithal kaya tuzuna avuçla para ödemenin hiçbir anlamı yok. Tercihinizi “yerli tuzlar”dan yana kullanın.
Bu arada yazımda küçük bir hata yaptığımı daha sonra fark ettim. Ayrıca siz okurlarımın da uyarısı etkili oldu. Hatam şu: Bizde kaya tuzunun esas üretim alanı Çorum değil, Çankırı imiş. Yani kaya tuzu denince akla Çorum değil, Çankırı gelmeli. Çankırı tuzunun hakkı yenmemeli...
Erkeklere kalsiyum gerekir mi?
Özel bazı durumlar dışında erkeklerin, “Yaşım 50’yi, 60’ı geçti, kemiklerime destek olsun” diye düşünerek kalsiyum desteği alması gerekmez. Ayrıca şunu da unutmayın: Tek başına kalsiyum desteği de osteoporoz (kemik erimesi) sorununu çözmeye yetmez. O kişinin D ve K2 vitamini, hatta bitkisel östrojenler (genistein) veya reçeteli antiosteoporoz ilaçlarla da desteklenmesi gerekir.
Paylaş