Paylaş
Sağlığınızı bozan ve sizi hasta eden sebepleri ortadan kaldırmadan sadece gelişen sonuçları düzeltmeye odaklandığınızda kısa bir süre sonra benzer sonuçlara yeniden katlanmak zorunda kalırsınız.Tansiyonunuz mu yükseldi? Bir tansiyon hapı yutmadan evvel “Ne oldu da tansiyonum yükseldi?” sorusuna yanıt arayın.Kan şekeriniz yüksek mi bulundu? Hapla, insülinle düşürmeye çalışmadan önce problemin nedenlerini öğrenmeye gayret edin.Uyku sorununuz mu var? Hemen bir uyku hapına sarılmayın, Uyku apneniz mi var, depresyonda mısınız, kahveyi, çayı fazla mı kaçırıyorsunuz, biraz kafa patlatın.Gittikçe büyüyen göbeğinizden, kalınlaşan belinizden mi şikâyetçisiniz? Hemen diyet uzmanının kapısını çalmayın. Önce neleri, ne zaman, ne kadar yediğinizi ve ne oranda hareketli biri olduğunuzu anlamaya çalışın.Özeti şudur:Her şeyde olduğu gibi sağlık sorunlarında da çoğu zaman bir “sebep-sonuç ilişkisi” vardır. Sonuçları değil, sebepleri yönetmek ve sorunları ortadan kaldırmak en akılcısıdır.
Yemekten sonra artıyor mu?
Trigliserid düzeylerini genelde 1 gece aç kaldıktan sonra ölçeriz.
Oysa esas trigliserid patlamalarını da en çok yemeklerden sonra yaşarız.
“Açlık trigliseridim 150’nin altında” diye böbürlenmeyin, hele hele bu rakamları aştıysa adeta “acil durum” ilan edin.
Trigliserid yüksekliği meselesi en az iyi kolesterolünüzün azalması ve/veya kötü kolesterolünüzün artması kadar mühim bir konudur.
Elimizde Danimarkalı araştırmacıların yayınladığı bir çalışma var.
Bu çalışmada tokluk trigliserid düzeyleri yükseldiğinde kalp krizi riskinin belirgin olarak arttığı net ve açık olarak gösterilmiş.
Sağlık işi ‘yürümeden’ yürümez
Söz konusu sağlık olduğunda onu korumanın yolu yalnızca ne yiyip içtiğimiz ya da ne düşündüğümüzden geçmiyor. Ne yaptığımız da önemli...
Yapmamız gerekenlerin en başındaysa yürümek geliyor. Çünkü bedenlerimiz “yürümek üzere tasarlanmış cihazlar” gibi. Eğer “yürüme görevimizi” yerine getirmez, yani büyük kaslarımızı hareket etmeye zorlayıp aktif tutmazsak yağlanıyor ve daha hızlı yaşlanıyoruz.
Bu ayrıntıyı neredeyse bin yıl kadar evvel Kos Adası’nda yaşayan hekim Hipokrat da fark etmiş ve bakın ne demiş: Bu adada eşeğe binenler binmeyenlerden (yani yürümeyenler yürüyenlerden) daha çok hastalanıyor ve daha kısa ömürlü oluyor!
En az yarısı önlenebilir,
Yaşı 60’ı geçenlerin yarısı kalpten gidiyor! Oysa kalp krizlerinin de en az yarısı önlenebiliyor. Daha iyi yaşam biçimi ve doğru tıbbi tedaviler kalp damar hastalığına bağlı ölümleri azaltabiliyor. Bu bilgi özellikle bizim ülkemiz için çok önemli. Zira biz “kalpten ölümler” konusunda Avrupa birinciliğini yakalamış durumdayız.
Oysa daha doğru beslenerek, daha aktif bir hayat sürerek, sigarayı hayatımızdan çıkarıp alkolü sınırlayarak uykumuza, stres yönetimimize dikkat ederek kalp krizinden korunmak her yaşta mümkün olabiliyor. Özellikle ailesinde kalp hastalığı yaygın olanların, kolesterol problemi, trigliserid fazlalığı, insülin direnci gibi problemler yaşayanların bu konuda biraz daha dikkatli olmalarında fayda var.
Bana insülin verdiler “İştahı da keser, yağı da yakar” dediler
Neredeyse 100 kilonun üzerinde. Kan şekeri yüksek. Karaciğeri yağlı. Kalbi stentlerle dolu. Nefes almakta bile zorlanan, yorgun, bitkin, uykuya hasret 60’lık beyefendinin ağzından ilk dökülen cümle başlıktaki oldu.
Sonrası uzun. Tansiyonu vardı, tansiyon hapı yutuyordu. Uykusuzluk sorununu haplarla çözüyordu. Kan sulandırıcı, ödem çözücü, kolesterol düşürücü, ürik asit dengeleyici, trigliserid azaltıcı haplar kullanıyordu. Reflü ilaçlarını, kabızlık şuruplarını, romatizma ilaçlarını da listeye dâhil ettiğinizde “iştahı da keser, yağı da yakar” diye önerilen o insülin dışında en az bir avuç dolusu hap yutuyordu. Peki, yiyip içtikleri? Kimse bu konuda bir şey söylememişti ki! İstediğini yiyip içiyordu. Peki aktivitesi? Bütün geceyi uyku apneleri, horlamalar ve terlemelerle geçirdiğinden sabahlara zaten yorgun uyanıyor, gün boyu elini, kolunu kıpırdatacak gücü bile bulamıyordu.
Oysa asıl yapması gerekenler uykusunu düzene sokup hayatına hareket katmak, beslenmesini ayarlayıp fazla kilolarından kurtulmak ve bu sayede ilaç torbasını küçültmek olmalıydı.
Bu mutsuz ve obez diyabetli beyefendiyi konu etmemin nedeni şu:
Maalesef biz hekimler de, siz hastalar da sağlık sorunlarımızı haplarla çözmeye pek meraklıyız. Oysa sorunların çoğunu kişisel hatalarımız nedeniyle biz davet ediyoruz. Ve sağlığımızın anahtarını o hatalar nedeniyle yolun başında kaybediyoruz. Oysa o bildik hayat kuralı hiç değişmiyor. Sağlık sorunlarımızı çözerken de yola “anahtarı nerede kaybettiysek orada arayıp bulmamız” kuralı eklenecek.
Paylaş