Paylaş
Konuya önce hipertansiyonunun ne olduğunu anlatarak girelim, sonra da beslenme ve diğer hayat tarzı değişimlerinin önemini biraz daha açalım.
HERKESİN az çok değişse de ortalama bir (büyük ve küçük) tansiyonu var. Bununla birlikte nasıl belli bir boyun altındakiler “kısa,” üstündekiler “uzun boylu” sayılıyorsa, ortalama değer olarak kabul edilen alt ve üst sınırların altında olanlar düşük tansiyonlu (hipotansiyon), üstünde olanlar yüksek tansiyonlu (hipertansiyon) kabul ediliyor. Bu alt ve üst sınırları belirlemek kolay bir şey değil. Yaşa ve kiloya göre önemli farklılıklar ortaya çıkıyor. Bugün kabul edilen üst sınır küçük tansiyon için 85 mmHg (8,5), büyük tansiyon için ise 135 mmHg (13,5).
Siz mümkünse daha da düşük değerlerde kalmaya bakın! Çünkü tansiyonunuz ne kadar düşük olursa damar sertliği ve bununla ilgili hastalıklara (kalp damar hastalıkları, inmeler) yakalanma olasılığı o kadar azalıyor. Hayat kaliteniz daha iyi, ömrünüz daha uzun oluyor.
TANSİYON NEDEN ARTTI
Son yıllarda hızla büyüyen bir problem haline gelen hipertansiyon salgınının arkasında iki önemli şey var: Beslenme yanlışları ve yaygınlaşan stres sorunu.
Beslenme yanlışlarımızın başında kilo sorunu ile tuz tüketiminin artması geliyor. Kilo ne kadar fazlaysa tansiyona yakalanma ihtimali o kadar artıyor. Ünlü Framingham çalışmasının sonuçlarına göre kilodaki her yüzde 10’luk artış tansiyonu 7 mmHg arttırıyor. Sadece kilo fazlalığı sorunu tansiyona yakalanma ihtimalini iki-altı kat arttırıyor.
İkinci sorun tuz tüketiminin artması. Son yıllarda bütün dünyada –ve bizim ülkemizde- tam bir tuz çılgınlığı yaşanıyor. Tuz sorunu sadece sofranızdaki tuzluktan da kaynaklanmıyor. Özellikle hazır gıdalara mesela hazır çorbalara konservelere turşulara hatta meşrubatlara reçellere bile siz farkında olmadan tuz yükleniyor. Türk Kardiyoloji Derneği’nin yaptığı yeni bir çalışma, Türk toplumunda ortalama günlük tuz tüketiminin kişi başına 20 gramı bile geçtiğini ortaya koydu. Oysa uzmanlar günde 6 gramdan daha az sofra tuzu tüketmenizi öneriyor ki bu yaklaşık bir çay kaşığı kadar tuz demektir.
Beslenme konusunda yapılan hatalardan biri de alkol tüketiminin artması. Özellikle erkekler ve gençlerdeki hipertansiyon tüketilen alkol miktarıyla yakından ilişkili. Hatta bazı kişilerde az miktarda alkol bile hipertansiyonu tetikleyebiliyor. Bu nedenle alkolün şu veya bu sağlık sorununa iyi geleceğini düşünerek tavsiye edilmesi zararlı bir yaklaşımdır.
DASH DİYETİ ÖNEMLİ
Amerikan Hipertansiyon Derneği’nin araştırmaları yiyip içtiklerimizin içindeki başka faktörlerin de kan basıncını etkileyebileceğini gösterdi. Bazı mineraller vücuda daha fazla girerse tansiyon düşüyor. Bu minerallerin başında potasyum (muz, portakal, kayısı), kalsiyum (yoğurt, ayran, peynir) ve magnezyum (ceviz, fındık, badem) geliyor. Günlük posa-lif kazanımı arttıkça da tansiyon düşüyor. Bu nedenle sebze meyve yiyenler yalnız potasyum veya magnezyum açısından değil, posa tüketimlerini arttırdıkları için de şanslı hale geliyor. Bu bulgular tıp çevrelerinde çok iyi tanınan hipertansiyona özel bir diyet planının geliştirilmesine bile yol açtı: DASH Diyeti. DASH İngilizce “Dietary approach to stop hypertension” kelimelerinin kısaltılmasından üretilmiş. Bu diyetin temel olarak üç başlığı var: Tuzdan fakir yiyecekler tüketmek, potasyum magnezyum ve kalsiyumdan zengin besinlere ağırlık vermek, doymuş yağ ve kolesterol başta olmak üzere yağları sınırlamak. Bu üçlü planın pratik uygulamadaki karşılığı daha fazla sebze, meyve, taneli tahıl ve bakliyat yemek, süt ve süt ürünlerini az yağlı tüketmek, posadan zengin, kaloriden fakir doğal karbonhidratlara ağırlık vermek şeklinde özetlenebilir.
Hipertansiyon salgınının arkasında yatan çok önemli bir neden daha var: Stres probleminin yaygınlaşması. Stres tansiyon ilişkisi aslında 70-80 yıldır biliniyor. Yeni hayat yarışmacı, hızlı, kavgacı, gürültücü. Bu stresi arttırıyor. Yalnız stres değil depresyonun da hipertansiyona yol açabileceğini biliniyor. Yeni hayat depresyona girmeyi de kolaylaştırıyor. Hipertansiyonda tedavi söz konusu olduğunda çoğu hekimin ve hastanın “bu işin arkasında psikiyatrik bir sorun ya da ruhsal bir çatışma yatabilir mi?” sorusunu sormaksa aklına bile gelmiyor. Oysa problemin bu boyutunu da gözden uzak tutmamak gerekiyor. Çünkü öfkeli kızgın endişeli insanlarda korku panik problemi yaşayanlarda ya da en ufak bir engelle sorunla karşılaştığında alev gibi parlayanlar ve depresyona girenlerde hipertansiyona yakalanma ihtimali artıyor.
İLAÇSIZ DA ÇÖZÜLÜR
Kısacası hipertansiyon sorunuyla mücadelenin ilk adımında asla –çok özel durumlar dışında- hemen bir tansiyon ilacına sarılmak doğru değil. Yaşam tarzınızı değiştirmek, fazla kilolardan kurtulmak, beslenme yanlışlarını düzeltmek ve ruhsal problemleri çözmek sorunu ilaç kullanmadan da çözebiliyor.
Tansiyon yükseldikçe damarlar sertleşiyor. Damar duvarı sertleşip bozulunca hücrelerin beslenmesi bozuluyor. Beslenmesi bozulan hücreler de sorun çıkarmaya başlıyor. Tansiyonu yüksek olanlarda koroner damar hastalıkları daha sık görülüyor.
Paylaş