Paylaş
İlk sırayı da “D vitamini” rezervi ne durumda araştırmak almalı. Nedeni net ve açık: D vitamininiz yetersiz ise “güvenlik kuvvetleriniz”, yani “bağışıklık sisteminiz” güçsüz kalıyor. Özellikle çocuk ve yaşlıların, düşkün ve hastaların, organ yetmezliği bulunan, bağışıklık baskılayıcı ilaç kullananların bu konuda daha dikkatli olmaları lazım. Yapılacak şey ise son derece kolay ve basit: Aç karnına yaptıracağınız bir “D vitamini” testi (25 OH VİTAMİN D) rezervlerinizin ne durumda olduğunu anlamaya yetiyor. Bu test Sağlık Bakanlığı’nın en küçük birimlerinde bile yapılabiliyor. Bana göre test sonuçlarını aldığınızda orada yazılı rakam eğer 50’den, hele hele 30’dan düşükse hiç beklemeden rezervleri arttırma çabasını hemen başlatmanız gerekiyor. Nasıl mı? Buyurun...
(Not: Kış hazırlıklarının diğerlerini gelecek hafta yazacağım.)
D VİTAMİNİNİN NORMALİ NE?
Biraz önce de yazdığım gibi bedende yeteri kadar D vitamini olduğundan emin olmak için ‘25 OH VİTAMİN’ seviyesinin 50’nin üzerinde olması gerekiyor. Kanaatime göre optimum değerler ise 70-90 aralığı. 100’ün üstüne çıkmamak en doğru olanı. 30 ve üstünü normal sayanlar var ama benim düşüncem güvenlik çizgisinin 50 nanogram/mililitre’den sonra başladığı yönünde. Güçlü bir bağışıklık sisteminin de, kemikler, dişler, kaslar, kalp-damar sistemi ve beynimizin de 50 rakamının üzerindeki değerlerde daha güvende olduğu düşüncesindeyim.
GÜNEŞLENMEK Mİ TAKVİYE Mİ?
D vitamini stoklarını yıl boyu sürekli dolu tutmak, özellikle kış aylarında bunu sürdürebilmek kolay değil. Farklı metabolik süreçlerde gece-gündüz sürekli kullanıldığından ve besinlerle kazanılan D vitamini de zaten yeterli olmadığından rezerviniz zamanla azalabiliyor. Bu nedenle de “yılda bir-iki kez, iki hafta” yaptığınız –ama onu herkes yapamıyor- yaz tatili güneşlenmeleri cildinizde D vitamini üretip stoklamanız için yeterli olmuyor. Doğru olanı yılın her mevsimi, her ay güneşi bulur bulmaz bedeni güneşle buluşturmak, saat 11.00 ile 13.00 arasında 20-30 dakika güneşten faydalanmak. Eksik miktarı takviyelerle de tamamlamak mümkün. Ne var ki “takviye D vitamini” ürünleri maalesef “güneşle cildin buluşması” ile üretilen “ doğal, sülfatlı D vitamini” nin yerini tam olarak tutmuyor. Güneşle gelen mor ötesi ışınların (UVB) etkisiyle derinizin derin tabakalarında kolesterolden üretilen D vitamininin sülfatlı yapısı nedeniyle hem yağda hem de suda çözünme özelliği var. Dolayısıyla kanda keyifle dolaşıyor ve bedenin her hücresine kolayca girebiliyor. Yapay D vitaminleri ise sülfatsız. Bu nedenle sadece yağda eriyebilme özellikleri var ki bu da onların gücünü bir hayli azaltıyor. Ama yine de –özellikle güneşlenme imkânı yoksa- takviye ürünlerden faydalanmak da doğru bir yaklaşım. Etkisi sınırlı kalsa da hiç yoktan iyi. O da işe yarıyor.
NETİCE ŞU: EN ETKİLİSİ GÜNEŞLE KAZANILANI
Özetleyelim: UVB ışınlarının etkisiyle güneşlenerek cildinizde ürettiğiniz sülfatlı doğal D vitamini, her yere kolayca nüfus edebiliyor. Hücre içinde sülfat bağı ayrıldığında ise bir enerji açığa çıkıyor ve bu enerji etkinliği daha da arttırıyor. Kısacası “sülfat bağı” rahmetli Ahmet Aydın hocanın deyimi ile adeta bir “güneş pili” görevi yapıyor. Netice olarak doğal D vitamini bağışıklığı güçlendirmede de, belleği, kalbi korumada da, kemiklere, dişlere destek olmada da takviye olarak kullanılanlardan daha başarılı. Takviye olarak kullanıldığında günlük doz erişkinler için 800-1000 ünite civarında olmalı. Yüksek dozlarda ve hekim kontrolü dışı kullanımlardan kesinlikle uzak durulmalı. Unutmayalım: Sağlığımızın devamlılığını sağlayan genlerimizin yaklaşık yüzde 10’u, aktive olmak için D vitaminine ihtiyaç duyuyor. Bu ihtiyaç en çok da bağışıklık sistemini ilgilendiriyor.
KIŞ DEPRESYONUNUN NEDENİ NELERDİR?
“BU kış yine depresyona mı gireceğim” korkusu ile kıvrananlar haklılar. Kış depresyonu probleminin arkasında “kronobiyoloji” meselesi var. “Kronobiyoloji”, yani bedensel ve ruhsal süreçleri yöneten “zaman takvimi” burada devreye giriyor. “Mevsimsel duygu bozukluğu” olarak da bilinen “kış depresyonu”, yani sonbahar kışa dönerken başlayan hafif depresif ruh haline kışların ve gecelerin daha uzun, gündüzlerin daha kısa geçtiği ülkelerde sık rastlanıyor. Sebep olarak da kış aylarında gündüzlerin kısalıp gecelerin uzaması, neticede de bedenin “gündüz-gece ritmi” nin bozulması, beyindeki doğal hormonal yapılanmanın bu değişime kronobiyolojik, yani “zaman–biyolojik döngü ilişkisi” bakımından ayak uyduramaması gösteriliyor. Beyne “keyif, umut ve haz hissi” yükleyen “serotonin, dopamin, endorfin” gibi “çok özel” bazı maddelerin üretiminin uzun süreli karanlık sebebiyle aksaması keyfi kaçan beynin oluşturduğu depresif ruh halinin en muhtemel nedeni.
İŞARETLERİ NELERDİR?
Mevsimsel duygu bozukluğunun ilk işaretleri olarak öfke ve gerginlik hissi, mutsuzluk, bitkinlik, ilgi kaybı, unutkanlık, konsantrasyon azalması, uyku bozuklukları, iştah değişimleri ile kilo almalar gösteriliyor. Eğer sizde de sonbahar ile kış aylarında bu işaretlerden bazıları hemen her yıl tekrar edip duruyorsa, özellikle “depresif, mutsuz bir ruh hali, enerjisizlik ve bitkinlik durumu, mutsuzluk ve ilgi kaybı” gibi belirtilerden ikisi aynı anda varsa lütfen dikkatli olun.
Paylaş