Kahve neden çarpıntı yapar?

Kahvenin çarpıntı yapıp yapmayacağı da, tansiyonunuzu yükseltip yükseltmeyeceği de, uykunuzu kaçırıp kaçırmayacağı da şu iki soruya vereceğiniz cevapla bağlantılı: Ne kadar kahve tüketiyorsunuz? Vücudunuz kahveyi ne ölçüde temizleyebiliyor?

Haberin Devamı

Kahve konusundaki “sağlıklı” ve “sağlıksız” ya da “iyi ve kötü” haberler bitmiyor. Bence şaşırtıcı da değil. 

Kahve neden çarpıntı yapar

Bu kadar çok ve sık tüketilen bir içecek elbette daha sık mercek altına alınacak. Peki, sorun ne? Sorun elde edilen bulguların bazen birbiriyle yüzde yüz çelişkili olmasında.
Örneğin bir araştırmada “kahve bazı kanserlere iyi geliyor” gibi iyi bir sonuçtan bahsedilirken, bir başka araştırmadaysa “kahve pankreas kanseri riskini artırıyor” gibi sürpriz bir netice de alınabiliyor.
Bazı çalışmalar “kahve karaciğere zarar verebilir” şeklinde bir uyarıyla sonuçlanırken bir başka çalışmada düzenli “kahve tüketiminin alkole bağlı karaciğer hasarını hafifletebileceğini” ortaya koyabiliyor.
Bir başka tartışma da şu: Kahve uyku kaçırır mı? Benim yanıtım açık, net ve kısa: Kahvenin çarpıntı yapıp yapmayacağı da, tansiyonunuzu yükseltip yükseltmeyeceği de, uykunuzu kaçırıp kaçırmayacağı da şu iki soruya vereceğiniz cevapla bağlantılı: Ne kadar kahve tüketiyorsunuz? Vücudunuz kahveyi ne ölçüde temizleyebiliyor?

Haberin Devamı

Kahve neden çarpıntı yapar

Bazıları diğerlerine göre genetik yapıları nedeniyle kahvedeki kafeini vücutlarından daha geç ve yavaş atabiliyor. Bu tür sorunu olanlarda geç saatlerde içilen kahve uyku kaçırıyor. Fazla miktarda tüketilen kahve ise çarpıntıya ve tansiyon fırlamalarına sebep olabiliyor.


BİR ÖNERİ
Susamın hakkını verin!

Kahve neden çarpıntı yapar

Susam bizim coğrafyamızın en sağlıklı besinlerinden biri.
Daha çok üretmemiz ve dünya ölçeğinde söz sahibi olmamız gereken mühim bir gıda, zira ekonomisi de oldukça önemli.
İsterseniz işimize bakıp işin sağlık kısmı ile ilgilenmeye devam edelim. Susam güçlü bir “lignan” kaynağı. Sesamin ve sesamol gibi iki özel ve mükemmel lignan içeriyor.
Bu lignanların kanserden korunmadan LDL kolesterolün oksidasyonunu önlemeye, iltihabı engellemekten antioksidan sistemi desteklemeye kadar pek çok faydası var.
Diğer taraftan yine susam kalsiyum, magnezyum, demir, çinko gibi minerallerden, B grubu vitaminler, özellikle de B1 vitamininden zengin bir besin.
Bir başka marifeti de mükemmel bir fitosterol deposu olması. “Fitosterol de ne hocam?” diyeceğinizi biliyorum.
Fitosterolleri bitkisel kolesterol gibi de düşünebilirsiniz. Yapıları kolesterolle hemen hemen aynı.
Bu nedenle de kolesterol emilimini azaltarak “damar koruyucu” fayda sağlayabiliyorlar. Susamın 100 miligramında 400 mg kadar fitosterol var ki bu müthiş bir rakam.
Son bir not daha: Yukarıda kısa kestim ama susamın kalsiyum içeriğini de yabana atmamak lazım. Bir yemek kaşığı susam neredeyse 100 mg kalsiyum içeriyor.
Bizde susamın en yaygın kullanıldığı alanlar simit ve tahin. Tahin kabuklu susamdan üretilen başka bir geleneksel Anadolu lezzeti.
Özellikle kalsiyum içeriği çok yüksek bir besin. Peki, ayıbı yok mu hiç susamın? Var!
Kalorisi çok yüksek. Bu nedenle de ölçülü tüketmekte fayda var.

ÖNEMLİ

Haberin Devamı

İki doğal şeker hapı: Sebze ve kuru bakliyat

Kahve neden çarpıntı yapar

Yetişkin tipi şeker hastalığı (Tip2 diyabet) yaşam tarzımızdan en çok etkilenen hastalıklardan biri. Sadece doğru beslenerek ve yeteri kadar hareket ederek bu tip şeker hastalarının en az yarısı ilaçsız da tedavi edilebiliyor.
Bu ikili yaklaşım birlikte kullanıldığında onu önlemek de mümkün. Peki beslenmedeki püf noktaları neler?
Bence en önemlileri “sebze ve bakliyat ağırlıklı beslenmek”. Sebze ağırlıklı beslenmek çok mühim. Mühim çünkü sebzeler, çiğ yeşillikler genelde çok düşük kalorili olmaları, tok tutmaları, geç acıktırmaları ve yüksek posa içerikleri nedeniyle kan şekerinde dalgalanmalara yol açmamaları sebebiyle neredeyse “diyabet ilacı” görevi üstleniyorlar.
Hepsinde de ortalama yüzde 5 kadar karbonhidrat var.
Bu rakam diğer besinlerle karşılaştırıldığında enerji değeri bakımından oldukça düşük. Baklagilleri ise birer “diyabet hapı” gibi kullanmak mümkün. Baklagil ağırlıklı beslenerek hem daha çabuk doyar, daha geç acıkır, hem pankreasınızı, dolayısıyla insülin şeker sisteminizi daha az gıdıklar (!), hem de baklagillerde bulunan özel bir madde sayesinde karbonhidrat emilimini bir miktar azaltarak kan şekerinizi daha kolay kontrol altında tutabilirsiniz.
Bitmedi! Bakliyat tüketiminiz arttıkça bağırsaklarınızdaki probiyotik güç de artar ve bu da daha iyi, kolay ve etkili kan şekeri kontrolü anlamına gelir.
Peki, hangi bakliyat? İşte bu nokta çok mühim, altını kalın bir kalemle dikkatlice çizin: Bir bakliyat ne kadar küçük, koyu renkli ve sertse o kadar etkili bir kan şekeri dengeleyicisidir. Örneğin maş fasulyesi, bezelye, mercimek mükemmel seçimlerdir.
Kuru fasulyeyi, özellikle de renklisini (kırmızı ve siyah kuru fasulyeler) de yabana atmayın. Onların da irilerini değil, küçüklerini tercih edin (Fasulye irileştikçe içindeki nişasta oranı artıyor. Bu lezzeti artıran bir unsur ama faydayı da azaltabilen bir özellik).
Özeti şu: Eğer tip2 şeker hastasıysanız sofranızda sebzelere ve bakliyata daha sık yer açın.
Tabii ki kuralımız aynı: Abartmadan!

Haberin Devamı


OKUR SORUSU
Zerdeçalın zararı var mı?

Kahve neden çarpıntı yapar

Zerdeçal dünyanın en çok konuşulan ve en çok satılan baharatı.
Aslında bir Uzakdoğu –özellikle de Hindistan ve çevresi- baharatı o. Zaten bu nedenle de “Hint safranı” olarak biliniyor.
Çok kullanıldığı ülkelerde kansere, bellek sorunlarına ve romatizmal eklem yıpranmalarına az rastlanması onu “baharatların yıldızı” haline getirdi.
Peki, Hint’lerde başkalarına oranla daha az kanser, bellek sorunu ya da eklem yıpranması olmasının tek nedeni zerdeçal düşkünlükleri mi? Bence değil. Hint’lerin yaptıkları başka iyi ve doğru şeyler de var: Diğer baharatları da bolca tüketiyorlar.
Bitkisel temelli beslenip, ete fazla yüklenmiyorlar.
Kısacası avantajları sadece ne yedikleri (zerdeçal!) ile ilgili değil. Ne yemedikleri de mühim.
Neyse... Bilelim ki beslenme modelimize daha fazla zerdeçal eklememizde fayda var.
Peki, miktar ne olmalı? Net bire rakam yok. Geleneksel Hint mutfağındaki günlük zerdeçal miktarının 1-2 çay kaşığını geçmediğini biliyoruz. Fazlasının zararı var mı? Olabilir!
Kurkuminin fazlası safra taşı oluşumuna ve böbrek taşı gelişimine sebep olabiliyor. Zaten safra taşı ya da böbrek taşı hastalığınız varsa uzak durmanız daha doğru olur.
Hamileler ve emzirenlere de tavsiye edilmiyor.

Haberin Devamı

OKUR SORUSU
K2 vitamini neden önemli?

Zaman zaman bazı vitaminler diğerlerinden biraz daha öne çıkar.
Bu bazen “hak ettikleri”, bazen de “şişirildikleri” içindir. C, D ve B 12 vitaminlerinin popüler hale gelmelerinde bence hiçbir sakınca yok.
Üçü de bulundukları yere hak ederek geldiler. Bir kenarda duran, fark edilmeyen oysa çok ama çok önemli işler başarma yeteneği olan “sessiz” ya da “mütevazı” bazı vitaminler de yok değil.
Vitamin K2 bunlardan biri. Menakinon olarak da adlandırılıyor. Doğada çok bol bulunmuyor maalesef.
Yeşillik yiyen –serbest dolaşan- tavukların koyu renkli etlerinde (tavuk budu) ve ciğerinde bir miktar K2 var. Yumurtanın sarısı ve bazı peynirlerde de az da olsa bulunabiliyor.
Bu kadar az bulunmasına rağmen K2’nin çok önemli iki marifeti var.
Osteoporozu önlemede ya da iyileştirmede müthiş etkili. Omurga kırığı riskini yüzde 60, kalça kırığı riskini yüzde 70, el ve ayak bilek kırıkları riskini ise yüzde 80 oranında azaltabiliyor.
Bitmedi! K2 kalp hastalığı riskini düşürmede de müthiş etkili. Damar sertliğinden korunmada güçlü bir yardımcı görevi üstlenebiliyor. Zaten böyle olduğu için de son yıllarda işini düzgün yapan bütün besin desteği üreticileri de osteoporoz ürünü geliştiren ilaç firmaları da K2 vitaminini mercek altına aldılar.
Mühim bir ayrıntı da şu: K2 vitamini kalsiyum desteklerinin toksik etkilerini de minimize ediyor, azaltıyor.
Kısacası osteoporozdan ve kalp sorunlarından korunmak için de kalsiyum, D vitamini ve magnezyumdan maksimum faydaya ulaşmak için de K2’nin desteğinden faydalanmak lazım.

Yazarın Tüm Yazıları