İyi de kime inanalım ?

İyi ve doğru beslenme konusunda zaten karışık olan kafamız, Sağlık Bakanlığı’nın önemli bir kardiyoloji profesörünün önerilerini ‘eleştiren’ açıklamasıyla iyice bulandı.

Haberin Devamı

Peki beslenme konusunda kime güveneceğiz, kime inanacağız, ne yiyip içeceğiz? İşte benim yanıtım...

‘Başlangıçta farklı doktorların farklı görüşleri ile karışan kafamız şimdi yeni bir haberle felç olmuş durumda.
Sağlık Bakanlığı beslenme konusunda yaptığı açıklamalarla gündemden düşmeyen bir kardiyoloji uzmanının bazı görüşlerinin doğru olmadığını ve bilimsel araştırmalara dayanmadığını ileri süren bir açıklama yaptı. Hangisine inanacağız hocam? Her kafadan farkı bir ses çıkıyor. Bir doktorun söylediğini öbürü yalanlıyor. Bir diyetisyenin tavsiyesi öncekini yok sayıyor. Neticede bir gazetenin yazdığı diğerini, bir televizyon haberi sonrakini neredeyse yalanlıyor.


SORU SORU ÜZERİNE


Ekmek gerçekten zararlı mı? Hiç mi yememeliyiz? Ekmeğimizin elde edildiği buğdayın genetiği değişmişse buğday da “genetiği ile oynanmış besinler” listesine mi konulmalı? Ekmekle makarna benzer şeyler değil mi? Makarna da yasak mı? Yasaksa bizi boş verin ama İtalyanlar ne yapacak? Her sabah kahvaltıya kruvasanla başlayan Fransızların, ekmek kültürleri ile meşhur Almanların durumu ne olacak? Bizim halimiz zaten hepten yaman (!) görünüyor. Bulgur pilavı, mantı, tarhana çorbasında da buğday ya da un var. Bunlardan da vaz mı geçeceğiz? Güllaçsız ramazana razı mı olacağız? Baklavayı, su böreğini çöpe mi dökeceğiz? Ya o güzelim yuvalama çorbaları, kısırlar, analıkızlı köfteler, frig pilavları? Onlar da buğday esaslı lezzetler değil mi? Bitmedi! Urfa’nın lahmacunu, Konya’nın etli ekmeği, Samsun’un pidesinde de beyaz un var. Onlardan da mı vaz geçeceğiz?”

Haberin Devamı


İŞTE SORULARA YANITIM


“Bir dakika durun, biraz nefeslenin hele” dememe fırsat tanımadan, makineli tüfek hızı ile atışa devam etti: “Şeker gerçekten zehir mi? Kahveye, çaya şeker atmayalım ama taze sıkılmış bir bardak portakal suyunu da içmeyelim mi? Bal, pekmez bizi zehirler mi? Şeker kanseri besler mi? Ne kadar besler, ne kadarı beslemez?”
Karşımdaki beyefendinin soruları uzadıkça uzadı. Bense utana sıkıla sözünü kesip onu biraz rahatlatmaya çalıştım. Ne mi anlattım? Ona G-E-L-E-N-E-K-S-E-L-B-E-S-L-E-N-M-E-Y-E-G-Ü-V-E-N-İ-N dedim. Devamını yandaki kutuda bulacaksınız.

Haberin Devamı

Geleneksel beslenmeye güvenin

Ben şuna inanırım: Farklı genetik yapılara sahip, farklı sağlık-hastalık süreçlerinden geçen, farklı beslenme alışkanlıkları olan değişik coğrafyalarda değişik hayatlar süren, ruhsal yapıları, uyku zamanları, aktiviteleri birbirine uymayan toplumlarda yürütülen bir çalışmadan elde edilen sonuçlar, özellikle de beslenme tavsiyeleriyle ilgili olanlar “mesafeli durulması gereken” bilgilerdir. Ünlü yazar Mark Twain de benim gibi düşünmüş olmalı ki, “Beslenme konusundaki bilgi ve önerilere uyarken dikkatli olun, başınız belaya girebilir!” demiş ve eklemiş “Çünkü bu bilgilerin geçerlilik süresi gıda etiketlerinde –mesela peynir paketlerinde- yazan son kullanma tarihinden daha kısa sürebilir!”

Haberin Devamı


“İLK KULLANAN’ OLMAYIN


Her konu gibi beslenme konusu da bilgilerin sürekli tartışıldığı, değiştiği bir mecra.
Bu nedenle genelde sağlık alanında özelde de beslenme konusunda önünüze konulan yeni her ilaca, ameliyata, tedaviye, tavsiyeye mesafeli yaklaşın. Hele hele o tavsiyeleri “ilk kullanan” olmayın. Tercihlerinizi “geleneksel beslenme modellerine” bakarak yapın. Mantının içine et, dışına yoğurt, üzerine tereyağı ekleyen anneannenize, enginarı zeytinyağlı pişirip bakla, soğan ve dereotu ile servis eden teyzenize, çiğköfteyi bulgurla, kırmızı etle, baharatla hazırlayan dedenize, muhallebi üzerine tarçın ekleyip glisemik yükünü düşüren annenize güvenin. Ha, bir şeyi daha ihmal etmeyin: Sağlığın her alanında ama özellikle beslenme konusunda ifrattan da, tefritten de uzak durup “makul” bir yere park edin!

Haberin Devamı

HASTALIK HASTASI OLMAYIN

SÜREKLİ farklı şikâyetlerle bana gelen, bitmeyen bir kaygı sorunu ile boğuşan hikâyesi uzun bir hastam var. Bu hanımefendi bu defa da belleğinin zayıfladığını, hiçbir şeye konsantre olamadığını, durup dururken ağlamaya başladığını, çabuk sinirlenip parladığını, gazetede yazılarımı okurken sonuna gelmeden başlangıç kısmını hatırlamadığını anlattı. Bitmedi, son zamanlarda karnı şişiyor, gazdan patlayacak hale geliyormuş. Onu yine ruh hekimi arkadaşıma gönderdim ama eminim ki, o, hekim muayenehanelerini ve hastane polikliniklerini dolaşmaya devam edecek. Yolcu ederken ona şunları bir kez daha hatırlattım:


Ona şunu anlattım

Haberin Devamı


“Beden ve ruhlarımız iç içe geçmiş yapılardır, olağanüstü ve anlaşılması güç ilişkileri birlikte yaşar, yürütür, birlikte etkilenirler. Beden için ruhun, ruh için bedenin temiz, sağlam ve sağlıklı olması sağlığımızın vazgeçilmez şartıdır. Özellikle K-A-Y-G-I-D-U-R-U-M-U (endişe, korku yoğunlaşmaları, güvensizlik halleri, uzamış hüzünler) kendini bedensel yansımalarla da ifade edebilir. Bu yansımalar bazen bir kalp sorunu, bir hazım problemi, nörolojik bir sarsıntı, bazen de alerjik bir patlama şeklinde olabilir.”


Müjdat Gezen örneği


Sanat çevresinden bir hastam anlatmıştı; tiyatro üstadı Müjdat Gezen de ‘Sağlık sorunlarım var’ diye doktor doktor gezenlerden biriymiş. Hastalık dendi mi ödü kopar, canı sıkılır, telaşlanırmış. Hikayeyi anlatanların deyimiyle kendini hep hasta zanneder, duyduğu sağlık sorunlarının kendinde de olabileceğinden kuşkulanırmış. Müjdat beyin şu söyledikleri pek güzel:
“Neyse ki altmışından sonra rahatladım. Hastalık hastası biri olmaktan kurtuldum. Kurtuldum çünkü insan yaşlanınca gerçek sağlık sorunlarıyla yüzleşmeye başlıyor, ‘Hastalık hastasıyım’ demeye fırsat kalmıyor!”

Yazarın Tüm Yazıları