Paylaş
Bazı gıdaları “dokunuyor” diye reddederiz. Bunun nedeni daha önce yaşadığımız nahoş durumlar olabilir. Bir balık sofrası sonrası kırmızı lekelerle acili boylamışızdır. Alerji denilip gereken tedavi uygulanmış ve bir de güzel uyarı yapılmıştır.
Alerji konusu, son yıllarda sağlık profesyonellerini en çok meşgul eden sorunlardan biri haline gelen koca bir deryadır. Gündemden hiç düşmeyişini hava kirliliğine de gezegenimizin ısınmasına da yeni bulunan kimyasallara da bağlayan çok olup çeşitli açıklamalar yapılıyorsa da her zaman pek tatminkâr değildir.
Gıda alerjileri de bundan payını alıyor elbette. Bazılarını yıllardır biliyoruz, diğerleri ise yeni ortaya çıktı. Gündelik yaşamda sürekli karşı karşıya gelinmesi gıdalara karşı gelişen alerjik tepkilerin yediden yetmiş yediye toplumda geniş bir kitleyi etkilemesine neden oluyor.
NEDEN HIZLA ARTIYOR?
Bizce yaşam biçimi birinci düzeyde sorumlu. Beslenme düzenimizi karmakarışık eden değişiklikler var. Yüzyıllardır tüketilen, kuşaklardır alıştığımız, genlerimizin bilip durduğu gıdaların yerini yenileri aldı. Beslenmeyi çeşitlendirmek güzel bir davranış. Bunu bizler de öneriyoruz.
Ancak eskiden pek az kullanılan bazı gıda maddelerinin çok daha fazla yenip içilir olması sistemlerimizi şaşırtıyor, tepki vermesine neden oluyor. Biz çocukken kivi yiyor muyduk? Hayır. Oysa şimdi ülkemizde dört mevsim kiviye ulaşmak olası.
Bebeklerin başlangıçta yalnız anne sütü ile beslenme süreleri oldukça değişken ve sıklıkla istenenden kısa. Bu da çok iyi bir bağışıklık desteği olan anne sütünden çabuk kopmaları demek oluyor. Oysa anne sütü sayesinde hem ilk alerjenleriyle tanışıyor hem de antikor alıp barsaklarında güçlü bir engelleyici sistem oluşturuyorlar.
Bir başka görüş de bebeklerin daha erken aylarda ve daha çeşitli içerikte ek gıdalara geçmesiyle daha fazla alerjene maruz kalıp daha şiddetli ve sık alerjik tepki vermeleridir. Buna örnek olarak da egzama atakları gösteriliyor.
MEKANİZMASI NEDİR
Alerjenle karşılaşınca bağışıklık sistemi IgE üretiyor. Kan yoluyla bedene dağılan protein türündeki bu maddeler cilde, mukozaya ve histamin barındıran diğer hücrelere yapışıyor. Aynı alerjenle ikinci kez karşılaşıldığında alerjik tepki verecek bellek oluşuyor.
Aşırı duyarlılığı oluşturacak histamin açığa çıktığında ödem de oluyor, kaşıntı da, bulantı da...
Gerçek gıda alerjisinde bir bağışıklık yanıtı olması gerekiyor. Gıda intoleransı (tahammülsüzlüğü olarak açıklayabiliriz) tablosu ise gerçek bir alerji değil. En ünlü olan laktoz intoleransı bir enzim eksikliğinden kaynaklanır. Oysa inek sütü alerjisi tamamen farklıdır. Benzer şekilde çilek de çok fazla histamin içerdiği için bazı tepkilere neden olur. Glüten için de aynı yorumu yapabiliriz. Barsak mukozasında gelişen bir defekt sonucu oluşur.
NASIL KORUNULUR?
Alerji yapan gıdadan uzak durmak ilk önlemdir. İnek sütü, yer fıstığı, balık ya da yumurta özellikle çocukların beslenmesi düzenlenirken dikkate alınmalıdır. Gıdaları renklendiren, raf ömrünü uzatan, kokusunu geliştiren pek çok maddenin de alerjen olduğunu anımsatmakta yarar var.
Bazen “çapraz alerji”lerle de karşılaşılabilir. Bir maddeye karşı alerji olduğunda benzer yapıdaki başka maddeleri de listeye eklemek gerekebilir. En azından şüpheyle yaklaşmakta yarar olabilir.
Örneğin yer fıstığı alerjisi durumunda bakla ya da soya da şüpheliler arasına girer. Elbette besin listesinden her şeyi kaldırmak da doğru değildir ama yüzde 10 sıklıkla bu tür çapraz alerjilerle karşılaşılabileceği de unutulmamalıdır.
Gıdaların üzerlerindeki etiketleri dikkatle okumak, gerekirse satış görevlileri ile konuşmak, üretici firmayla bağlantıya geçmek ve bir şüphe varsa tam olarak içerik hakkında bilgilenmeden kullanmamak gıda alerjisinden korunmak için edinilecek alışkanlıklardır.
Paylaş