Detoks kilo verdirir mi

Gelenek bu yıl da değişmedi, mevsim “detoks zamanı” olunca e-postam şu soruyla doldu: “Detoks kilo verdirir mi?

Aslında soruyu şöyle sormak daha doğru: Toksin yükümüzün artması kilo artışına yol açabilir mi? Ya da kilo vermek detoksa fayda sağlar mı? Hepsi aynı anlama gelmiyor mu diye düşünebilirsiniz. Bence farklı anlamları var, nedenini yazının tamamını okuyunca daha iyi anlayacaksınız.
Kaynağı ne olursa olsun (organik-inorganik bedensel ya da ruhsal olması fark etmiyor) her toksin (özellikle de kimyasal toksinler) bedenimizi yangın yerine çevirebiliyor. Ortaya çıkan yangısal süreçler de bazı sağlık sorunlarını tetikliyor. Bu sorunların sebebi yangısal süreçlerin, tıp dilindeki adıyla inflamasyonların, beden ve ruhun keyfini kaçıracak pek çok olayı başlatmasıdır. Kısacası toksin yükünün artması bir anlamda sağlığın bozulması, bazı sağlık sorunlarının tetiklenmesi anlamına geliyor.

YANGI DEĞİL, YANGIN!

Özellikle kimyasal toksinler bedende bazı yangısal süreçlere sebep oluyor. “Yangı” sözcüğünün tıp dilindeki karşılığı “inflamasyon”. Bu sözcüğün bizim dilimizdeki karşılığı “iltihap”. Ama biz iltihap denince mikroplarla meydana gelen, çoğu zaman ağrı ateş gibi belirtilere yol açan sorunları anlarız. Aslında vücuda yabancı olan her şey bu bazen mikroptur, bazen elinize batan bir kıymık parçasıdır, bazen de vücudunuza yiyecek içecekler ya da soluduğunuza havayla giren yabancı bir moleküldür, iltihabi bir reaksiyona yol açar. Boğaz ağrısına yol açan bir mikrop da, tırnağınıza batan bir kıymık parçası da benzer bedensel yanıt süreçlerini harekete geçirir. Bu süreçlerin bir tek amacı vardır: Vücuda giren bu yabancıyı yok etmek ya da ne yapıp edip vücudun dışına atmak!
Toksinlerin hücrelerle itişip kakışmasında ortaya çıkan süreçler için iltihap yerine yangı sözcüğünü kullanıyoruz. Bu sözcüğü özellikle enfeksiyon dışı nedenlerle ortaya çıkan iltihabi süreçlerde tercih ediyoruz. Bu açıdan baktığınızda yangısal süreçler vücuda giren yabancı maddeleri temizlediği için gerekli, hatta faydalı süreçler gibidir. Ama fotoğrafın bir başka yüzü daha var ki o kısmı oldukça karmaşık! İşte o yüz ve olumsuz sonuçları...

Toksinler artınca bağışıklık bozuluyor

Herhangi bir nedenle vücudumuza giren toksinler, alerjenler ya da şu veya bu kaynaklı stres faktörlerini kontrol altına almaya çalışan yangısal cevaplar, bağışıklık sisteminin dengesini bozabiliyor. Böyle durumlarda bağışıklık sistemi hemen alarm durumuna geçiyor. Sonuçta beden için için tüten bir yangın yerine dönüyor. Eğer yangısal süreç damar sistemine oturmuşsa damarlarımız bozulup sertleşmeye, içinde plaklar oluşmaya başlıyor. Beyin dokusuna yerleşmişse bellek kaybıyla sonuçlanabilen olumsuz neticeler ortaya çıkıyor. Yağ hücrelerine yerleştiği zaman da kilo artışı ya da obeziteye sebep olabiliyor.
İşin kötü yanı bu yangısal süreçler sadece yerleştikleri doku organ ve yapıları değil, vücudun diğer kısımlarını da etkileri altına alabiliyor. Örneğin diş etinizdeki yangısal bir problem (diş eti iltihabı, periodontit) kalp damarlarınızda da iltihabi sorunlara, hatta kalp krizlerine sebep olabiliyor. Ya da Fitalat ve benzeri kimyasal bir madde vücudumuza girince yağ hücrelerinizde oluşturduğu iltihabi reaksiyonlarla kilo süreçlerini tetikleyebiliyor. Yiyeceklere karşı vereceğiniz olumsuz bağışıklık cevapları alerjik reaksiyonlar ya da yiyeceklerin içine karışmış bazı kimyasallarla ilişkili iltihabi yanıtlar vücudunuzun şişmesine metabolik yapınızın bozularak kilo almanıza sebep olabiliyor.

Toksin yükü kilo aldırabiliyor

Olayın muhtemelen bir başka yönü daha var. Fazla kilonun kendisi de zamanla bir toksik faktör haline gelebiliyor. Biz kliniğimizde izlediğimiz kilolu hastaların çoğunda çok güvenilir bir inflamasyon yöntemi olan HsCrp testi yaptırıyoruz ve bu maddenin kan seviyelerini genellikle yüksek buluyoruz. Yani eğer aşırı miktarda yağ biriktiriyorsanız, özellikle karın göbek bölgenizden kilo alıyorsanız, göbeğinizdeki yağ dokusunda başlayan yangın, önce damarlarınıza sonra da vücudunuzun diğer kısımlarına yayılabiliyor.
Anlatmak istediğimiz şey şu: Eğer vücudunuzun toksin yükü artmışsa ve inflamasyon süreçleri yoğunlaşıp bedeniniz yangın yerine dönmüşse kilo almanız kolaylaşacak, vermeniz zorlaşacaktır. İnflamasyon daha fazla yağ birikimine neden olmakta, yağ miktarının artmasıysa inflamasyonu desteklemektedir. Böylece iki ayrı problem kartopu etkisiyle birbirini tahrik edip büyütüyor. Bu süreci tersine çevirmek istiyorsanız fazla yağları yakarak yangını söndürmeniz gerekir. Bu nedenle detoks yapmak kilo kaybına katkı sağlar, fazla kiloları vermekse başlı başına bir detoks etkisi yapar.

Kilo kaybı detoks etkisi yapıyor

İyi planlanmış bir detoks programı vücudunuzda yangısal süreçleri tetikleyen toksinlerden arınmanızı sağlayabilirse doğal olarak kilo vermenize de yardımcı olacaktır. Diğer perspektiften baktığınızdaysa ve doğru beslenerek kaybettiğiniz fazla kilolar da toksinlerden kurtulmanızı ve toksinlere bağlı yangısal süreçleri azaltmanızı destekleyecektir.
Bu nedenle diyet-detoks ilişkisi önemli bir ilişkidir. Diyet yapan toksinlerden, detoks yapanlar da fazla kilolarından kurtulabilir. Yeter ki diyet de, detoks da sağlıklı ölçülerde ve tıbbi kontroller altında yapılsın. İşin lüzumsuz yanlarına (kolonik irrigasyon, oruç detoksları gibi) bulaşılmasın.

Toksin artışının işaretleri neler?

Eğer beden ya da ruhunuzda tolere edebileceğinizden daha fazla toksin birikmişse bazı işaretleri iyi izleyin! Şu işaretler ve sorunlarla sık karşılaşıyorsanız toksin yükünüzün arttığını yangının şiddetlendiğini ve detoks zamanının geldiğini düşünün: Egzama ve benzeri cilt sorunları, döküntüsüz kaşıntılar, sık tekrarlayan aft ve uçuklar, biri bitmeden yenisi başlayan soğuk algınlıkları ve/veya üst solunum yolu enfeksiyonları, halsizlik, bitkinlik, uyku sorunları, baş ağrısı, iştahsızlık ya da aşırı yeme eğilimi, konsantrasyon güçlüğü, öğrenmede zorlanma, unutkanlık, kontrolsüz ve gereksiz tepkiler, öfke kontrolünde bozulma veya depresyon işaretleri, şişkinlik, gaz, kabızlık veya ishal atakları, gastrit, reflü benzeri yakınmalar... Aslında bu belirtileri daha da çoğaltmak mümkün. Mesela toksin yükü arttıkça bağışıklık sistemi alarm durumuna geçebileceğinden otoimmun hastalıklar artabiliyor ya da bu hastalıklar (romatoid artrit, lupus) önceden varsa sık sık alevleniyor. Bellek sorunları olanlarda bellek kaybı hızlanıyor, gıda alerjileri, diş eti enfeksiyonları ve benzeri sorunlar sıklaşıyor. Kısacası başlangıçta için için tüten yangının dumanı yavaş yavaş beden ve ruhun her yanını kaplıyor.

Alkalen besinler daha mı faydalı?

Tamamlayıcı tıp uzmanları asidik gıdalardan zengin beslenmenin, vücudun iç ortam pH’sını alkalen taraftan asidik tarafa doğru kaydırdığını, bu durumun da sağlığı olumsuz yönde etkilediğini düşünüyor. Beden pH’sı asidik tarafa kaydıkça enerji üretiminin azaldığı, hücrelerin kendilerini onarma-tamir etme yeteneğinin düştüğünü, detoks süreçlerinin tıkanıp vücudun toksinlerden arınmada zorlanmaya başladığını, daha da önemlisi kanser hücrelerinin gelişimine ortam hazırladığı belirtiliyorlar. Son yıllarda fazlaca miktarda tüketilen bazı besinler var, onlar da asidik ortamı destekliyor. Özellikle şeker ve şeker katılmış besinler, fruktoz şurubu eklenmiş meşrubatlar, kahve ve beyaz un en çok eleştirilen besinler bu konuda suçlanıyor. Tatlandırıcıların da asidik etkisi olduğu belirtiliyor. Fazla miktarda yağ tüketmenin, erik, kızılcık ve benzeri meyvelerin, süt, peynir ve dondurmanın fazlasının, tereyağının, yer fıstığı ve cevizin, fazla miktarda tüketilen bakliyat grubu yiyeceklerin de asitik ortamı güçlendirdiği yazılıp çiziliyor. Bu fikirde olanlara göre sebzeler alkalen gücü arttırıyor. Meyvelerden elma, armut, karpuz, kavun, kayısı, şeftali, kiraz, hurma, portakal, üzüm, muz alkalen gücü arttıran yiyecekler. Baharatların özellikle kırmızı acı biberin, kekik, nane, tere, tarçın ve zencefilin de alkali pH’yı desteklediği belirtiliyor. Limon asitik bir meyve olsa da alkali ortamı destekliyor. Besin seçimlerinizi yaparken bu bilgiler işinize yarayabilir.
Yazarın Tüm Yazıları