Paylaş
Hastalıktan etkilenen sistemlerin en başında da “damarlarımız” geliyor. Araştırma verileri yoğun bakımlarda tedavi edilen her 3 COVID-19 hastasından 1’inde ölüm sebebinin damarlardaki pıhtılaşma süreçlerinden kaynaklandığını gösteriyor. COVID-19 en çok da bacaklardaki toplardamarlarda pıhtılara bağlı tıkanıklıklara yol açıyor. Toplardamarlardaki bu problem “derin ven trombozu” olarak adlandırılıyor. Bu pıhtılardan kopabilecek minicik parçacıklar bile eğer akciğer toplardamarına ulaşırlarsa “akciğer embolisi” dediğimiz, hayatı tehdit edebilecek ağır bir tabloyla neticelenebiliyor. COVID-19’lu bazı hastalarda oluşan “nefes darlığı, yorgunluk, çarpıntı, morarma” kısacası “oksijen azlığı” ile oluşan belirtilerin de nedeni akciğer damarlarında oluşan bu minik tıkayıcı hadiselerdir. Peki, pıhtılaşma sorunları yalnızca akciğerlerde mi oluşuyor? Bu önemli sorunun yanıtını ve bundan sonraki bilgileri gelin işin uzmanından, Prof. Dr. Mustafa Çetiner’den öğrenelim.
DR. Çetiner diyor ki
PIHTILAŞMA HER ORGANDA GÖRÜLEBİLİR
HEMATOLOJİ uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner’e göre, “COVID-19 sadece toplardamarlarda değil, atardamarlarda da pıhtılaşmaya yol açabiliyor. Kalp ve beyin atardamarlarındaki pıhtılar kalp krizi ve inmelere neden oluyor. Saygın bir tıp dergisinde yayımlanan önemli bir makaleye göre ‘inme problemi’ 50 yaşından küçük genç yetişkinlerde bile görülebiliyor. Yine aynı grupta pıhtılaşmayı takiben deride kırmızı döküntülere, el-ayak parmaklarında soğukta donma sonrası oluşan yaralara benzer kırmızı ve şiş yaralara rastlanabiliyor. Kısacası ‘pıhtılaşma meselesi’ COVID-19’un maalesef en tehlikeli ve riskli sonuçlarından biri olarak önümüzde duruyor.”
SORU ŞU
PIHTILAŞMANIN SEBEBİ NE
PROF. DR. ÇETİNER’e göre de daha önceki yazımda belirttiğim gibi esas sorun damarların içyüzünü çevreleyen ve kanın damar içinde sorunsuz akışını temin eden endotel hücrelerindeki iltihaplanma hali, yani “endotelitis meselesi”dir. Virüsün hücrelere giriş kapısı olarak kullandığı ACE2 reseptörleri endotel hücrelerde yoğun olarak bulunuyor. Virüs bu nedenle endotel hücrelerine kolayca girip iltihaplanmaya yol açıyor. Endotel hücrelerinde oluşan hasarlar ise pıhtılaşmayı arttıran bir takım faktörlerin kana salınımını tetikliyor. Neticede, pıhtılaşma hadisesi de anında devreye giriyor. Dahası da var...
KÖTÜ HABER
SİTOKİN FIRTINASI YİNE DEVREDE
İKİNCİ olarak hastalığın ilk evresinde oluşan ve “sitokin fırtınası” olarak adlandırılan anormal bağışıklık yanıtı da bir tür pıhtılaşma tetikçisi olarak hareket edebiliyor. Kontrolsüz miktarda sitokin salınımı zaman içinde bir çeşit “iç savaş”a yol açıyor. Pıhtılaşmadan sorumlu kan hücrelerinin (trombositler) aktifleşmesine, pıhtılaşmayı sağlayan moleküllerin kanda hızla yoğunlaşmasına neden oluyor. Neticede de bu gelişmeler “kanama-pıhtılaşma” dengesini bozarak yaygın bir pıhtılaşma anormalliğine yol açıyor.
ÖNEMLİ
KİMLERİN RİSKİ YÜKSEK
MEVCUT verilere bakılırsa özellikle fazla kilolular/obezler, insülin direnci veya şeker hastalığı olanlar, hipertansiyonlular, kalp damar hastalığı tanısı bulunanlarda pıhtılaşma riski daha yüksektir. Erkeklerin kadınlara oranla pıhtılaşmaya daha eğimli oldukları da biliniyor. Ek olarak “hareketsizlik, ileri yaş, sigara içme, kronik hastalıklar, kanser öyküsü, önceden geçirilen pıhtısal atak sorunları” da riski arttırabiliyor.
OKUR SORUSU
PIHTILAŞMA NASIL ANLAŞILIYOR
ÇALIŞMALAR hastaneye yatırılan ve ciddi düzeyde riski olduğu düşünülen hastalarda “koruyucu doz kan sulandırıcı” tedavisinin ölüm riskini azaltabileceğini gösteriyor. Uluslararası hematoloji otoriteleri de hastaneye yatırılan hemen her COVID-19 hastasına bir kan sulandırıcı tedavi başlanmasını öneriyor. Evinde takip edilen hastalarda ise “özel bazı durumlar hariç” kan sulandırıcıya başlanması gerekmiyor. Bizim Sağlık Bakanlığımızın hazırladığı rehberde de benzer bir yaklaşım var. Prensip olarak asetil salisilik asit dahil her türlü kan sulandırıcı ilacın başlama kararını doktorlara bırakmak çok önemli bir ayrıntı.
İYİ BİLGİ
ASPİRİN İŞE YARIYOR
ASETİL salisilik asit doğru kullanıldığında yoğun bakım ihtiyacını yüzde 43, ventilatör ihtiyacını yüzde 44, ölüm riskini ise yüzde 47 azaltabiliyor. Tekrar belirtelim, yayımlanan bu olumlu sonuçlara rağmen aspirinin koruyucu olarak ya da tedavi amaçlı kullanımı hekim bilgisi ve tavsiyesi olmadan asla düşünülmemelidir. Daha önceden başka bir nedenle aspirini kullanan hastalar ise COVID-19’a yakalandıklarında da aspirini kullanmaya devam etmelidir. SON BİR UYARI DAHA: Aspirin COVID-19’a yakalanma şansızlığını önleyemiyor. Bu nedenle de “koruyucu olarak aspirin kullanılması” asla önerilmiyor.
(NOT: Yazının hazırlanmasındaki katkılarından dolayı kan hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner’e teşekkür ederim.)
Paylaş