Osman Müftüoğlu

Dikkatli olalım

11 Temmuz 2022
Tamam, anlaşılan o ki bu yeni alt varyant BA.5 kolay kolay akciğerlere inmiyor ve genelde ağır bir hastalık tablosu oluşturmuyor.

Ama bilelim ki bu yeni alt varyant şimdiye kadar gördüklerimizden çok farklı. Ne orijinal Vuhan virüsüne, ne de Alfa’ya, Delta’ya, Beta’ya, Mu’ya, Gamma’ya benziyor. Öncekilerden çok farklı bir alt varyant bu. Diğerlerinden çok daha kolay, çok daha hızlı bulaşabilme kabiliyeti var. İşin kötüsü daha önce aşılarınızı tamamlayıp tamamlamadığınızı, hatta hastalığı (COVID-19) geçirip geçirmediğinizi de ciddiye almıyor (!), onu bir şekilde kaptıysanız eğer ondan hastalanmadan kurtulmanız âdeta mucize haline geliyor. Zaten böyle olduğu için de “sürü bağışıklığı” umudu neredeyse hayal olmuş durumda. İşte bu nedenle “korkmayalım, endişe etmeyelim” ama lütfen “riskli alanlarda maskeleri takmayı” sürdürelim. Daha da önemlisi eğer grip ve benzeri bir durumla karşı karşıyaysak muhtemel bir “COVID taşıyıcısı ve yayıcısı” olabileceğimizi dikkate alarak mutlaka ama mutlaka maske takalım ve mümkünse kalabalıklara karışmayalım. Özellikle risk grubundaysak ve son aşımızın üzerinden 4 aydan daha uzun bir süre geçmişse hatırlatma dozu aşılarımızı yaptırmayı unutmayalım.



İYİ BİLGİ
PASLANMAYIN YAŞLANMAYIN

Yazının Devamını Oku

Bayramın tadını çıkarın

9 Temmuz 2022
Şu bilgi net ve açıktır, hiç ama hiç tartışılmaz: Bayramlar bizi güçlendirir, bir arada tutar; bolluk, bereket, şefkat, hoşgörü ve barış sağlar.

Bayramlardan biz sağlıkçılar da pek hoşlanırız. Hoşlanmamızın sebebi de zannedildiğinin aksine yoğun çalışma süreçlerimizin içinde sadece bize sağladıkları kısa dinlenme aralıkları değildir. Bize göre bayramlar “beden ve ruha sağlık, huzur, şifa ve iyilik” verdikleri için de mühimdir, önemlidir. Özellikle dini bayramlar ruhumuza yükledikleri “maneviyat” gücü ve mucizesi nedeniyle hepimize iyi gelir, şifa verir. Sizden bir ricam var: Bu Kurban Bayramı’nda geçtiğimiz günlerde kırmızı ete ilişkin yazdığım olumsuz yazıları 4 günlüğüne unutun(!) Ve kurban etinin hakkınıza düşen kısmını yerken ailenizle, dostlarınızla birlikte olmanın tadını çıkarın. Ayrıca yandaki kutudaki tavsiyemi de unutmayın.

BANA GÖRE

BAYRAMLAR DİYET DEĞİL NİYET ZAMANLARIDIR

BAZI aklı evvellerin tavsiyelerinin aksine bayramlarda perhiz yapılmaz. “Bayramlar diyet değil, niyet zamanlarıdır.” Tabii ki bayramlarda da aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yenmez. Ama o lezzetli kavurmaların, kebapların, ızgaraların hatta cevizli veya Antep fıstıklı baklavaların, kadayıfların tadına da mutlaka bakılır. Tavsiyem şudur: Bu bayramı da her bayram gibi gelenekselliği, içtenliği, keyfi ve hakkıyla ve tabii ki manevi yanlarıyla tadını çıkara çıkara, içinize sindire sindire, keyifle, mutlulukla, umutla, huzurla güzel güzel kutlayın. Mümkünse ailelerinizle birlikte kurabileceğiniz en büyük sofralarda toplanın. Ve yine mümkünse bu sofralarda komşularınızı, dost ve arkadaşlarınızı da ağırlamayı unutmayın. Bayramınız mübarek olsun.

ÖNEMLİ

AMAN DİKKAT DÜŞMEYİN

BİLELİM ki yaşlılıkta bizi bekleyen önemli sorunlardan biri de “düşmek” ve bu nedenle de tedavisi zor, problemleri fazla pek çok sağlık sorunu ile boğuşmak zorunda kalmaktır. Zaten bu nedenle de bizim “sağlıkta yaşasın hayat” yaklaşımı mottolarımızdan biri de hep şu olmuştur: Durma, düşme, üşütme!

Yazının Devamını Oku

Sayın cumhurbaşkanı meseleye el atmalı

8 Temmuz 2022
Bu böyle gitmez. Bilelim ki konu mühim, sıkıntı büyüktür.

Eğer müdahalede biraz daha geç kalınacak olursa “SAĞLIKTA ŞİDDET SORUNU” telafisi ve tedavisi mümkünsüz noktalara gitme eğilimindedir. Ve madem ki “SAĞLIK HER ŞEYİN ÖNÜNDE”dir, madem ki biz “OLMAYA DEVLET CİHANDA BİR NEFES SIHHAT GİBİ” diyebilen yüce bir kültürel mirasın sahibiyizdir, madem ki “TOPLUMUN SAĞLIĞI” bir numaralı “MİLLİ MESELE”mizdir, en öncelikli vazgeçilmezimizdir, “SAĞLIKTA ŞİDDET” konusunu masaya bir an önce ve ciddi bir şekilde yatırmanın, soruna daha hızlı ve etkili çözüm yolları arayıp bulmanın ve o çözümleri acilen uygulamaya geçirmenin vakti gelmiştir.

Konuya en etkili ve kalıcı çözümlerin ise -her konuda olduğu gibi- yine Cumhurbaşkanı’mız Recep Tayyip Erdoğan’ın talimat ve takipleri ile gerçekleşebileceği ortak bir kanaattir.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın konu ile ilgili uygulama ve tedbirleri bir an önce devreye sokacağından da en ufak bir şüphemiz yoktur.

Özetle: ACIMIZ BÜYÜKTÜR, YARAMIZ DERİNDİR. Kalıcı ve etkili çözümlerin vakti çoktan gelmiştir.

Rahmetli meslektaşımız EKREM KARAKAYA’ya Allah’tan rahmet, ailesi ve tüm sağlık çalışanlarına başsağlığı diliyorum. Kardeşimizin ruhu şad, mekanı cennet olsun.

Yazının Devamını Oku

Bu yaz moda geç kahvaltı

7 Temmuz 2022
Sabah kahvaltısıyla öğle yemeğini birleştirmek ve günün ilk öğününü aralıklı oruç ile 14 saat aç kaldıktan sonra yapmak bu yazın en çok konuşulan sağlık önerilerinden biri olacak.

Nedeni şu: Akşam yemeğinden itibaren 14 saat ve üzerinde bir süreyi aç kalarak geçirmek ve günün o ilk “geç kahvaltı öğünü”nde makul miktar-da yemek yemek, sağlığımıza birden çok fayda sağlıyor: Kilo verdiriyor, kilo kontrolünü kolaylaştırıyor, kan şekerini ve kan basıncını dengeliyor, bel çevresini inceltiyor, detoks süreçlerini tetikliyor, “otofaji”yi devreye sokarak hücreler ve dokularda biriken yanlış katlanmış protein atıklarının temizlenmesini sağlıyor. Bitmedi! Bu uzun açlık daha güzel bir uykuyu, daha enerjik bir bedeni, daha güçlü bir hafızayı da garanti altına alabiliyor.

KÖTÜ HABER: TEKRARLAYAN KÂBUSLAR MUHTEMEL BİR PARKİNSON İŞARETİ OLABİLİR

Parkinson hastalığı önemli bir yaşlılık sorunu. Hareketlerde yavaşlama, ellerde titreme, bellek gücünde azalma ve genel bir yorgunluk hali hastalığın en önemli işaretleri. Elimizde hastalığın erken teşhisi amacıyla kullanabileceğimiz güvenilir bir test ya da yöntem de mevcut değil. Diğer taraftan Birmingham Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya bakılırsa kâbus görmek ile muhtemel bir parkinson hastalığı arasında bir bağlantı söz konusu olabilir. Araştırmacılar 3800’den fazla yaşlı erkeğin 12 yıllık sağlık verilerini dikkatle incelemişler. Uykuları dahil hemen her gelişmeyi adeta didik didik etmişler. Araştırmanın ilk döneminde sık sık kötü rüyalar ve ağır kâbuslar ile uyandıklarını söyleyenlerde bu tür rüyaları görmeyenlere oranla parkinson hastalığına 2 kat daha fazla rastlandığını belirlemişler. Net ve açık bir bilgi olmasa da akılda tutulmasında yine de fayda var.

GÜNÜN SORUSU: HATIRLATMA DOZLARINI YAPTIRALIM MI

Önce şunu bir kez daha hatırlatayım: PANDEMİ HENÜZ BİTMEDİ! Bu nedenle tedbirleri tamamen gevşetmeye, COVID-19’u görmezden gelmeye hakkımız yok. Daha önce de yazdım: Tamam, virüs bir ölçüde evcilleşti. Eskisi kadar ağır bir hastalık tablosu oluşturma gücünü çok şükür ciddi ölçüde kaybetti. Tamam, çoğumuz aşılanarak ya da hastalığı geçirerek az veya çok bağışıklık gücü de kazandık. Bu iki bilgi virüsün adeta pılısını pırtısını toplayıp defolup gittiği anlamına gelmiyor. Virüs hâlâ ortalıkta ve hâlâ salına salına dolaşmaya devam ediyor. Diğer taraftan mevcut tablonun maskeleri yeniden takmamızı ve o eski, sıkı, zorlu önlemlere yeniden dönmemizi gerektirmediği de aşikâr. Ama bana göre, özellikle büyükşehirlerde “TOPLU TAŞIMALARDA VE RİSKLİ KAPALI ALANLARDA MASKELERİN YENİDEN TAKILMASI” konusu bir kez daha düşünülmeli. Vaka sayıları daha da artmadan bu önlemin gerekip gerekmediği konusu Sağlık Bakanlığı, Bilim Kurulu ve diğer yetkililer tarafından bir kez daha değerlendirilmeli.

Yazının Devamını Oku

Yeni dalga kapıda mı

4 Temmuz 2022
BIONTECH aşısını geliştirerek pandemide binlerce insanın hayatını kurtaran Prof. Dr. Uğur Şahin geçtiğimiz günlerde şu açıklamayı yaptı:

COVID-19’da yeni bir dalga muhtemelen kapıda. Üstelik bu dalganın zararsız olacağına dair elimizde net ve açık bir garanti de yok. Bu yüzden yeni bir dalgaya karşı hazırlıklı olmalıyız.

Peki, Uğur Hoca haklı mı? Bana sorarsanız kesinlikle haklı. Ayrıca rakamlar da onu doğruluyor. Mesela İngiltere’de, Fransa’da vaka artış rakamları yüzde 20’leri çoktan geçti, diğer ülkelerde de durum pek farklı değil. Portekiz’den, İspanya’dan, Amerika’dan, İsrail’den de benzer rakamlar geliyor. Fransa’da toplu taşımada, İsrail’de kapalı alanlarda maske takma uyarıları yapıldı. Özetlemek gerekirse hepimizin aklında son günlerde aynı sorular var: Maskeler geri gelir mi? Önümüzdeki kış zor mu geçecek? Hatırlatma dozu aşılarını hemen mi yaptıralım, yoksa sonbahara mı bırakalım?...



Kısacası COVID-19 yeniden ve çaktırmadan yavaş yavaş gündemimize bir kez daha giriyor.

Yazının Devamını Oku

Yaz sağlıktır

2 Temmuz 2022
Her mevsimin kendine göre zorlukları, kolaylıkları var. Ama bana sorarsanız özellikle “sağlıkta kolaylık” söz konusu olduğunda yaz, 4 mevsimin şampiyonudur. Neden mi? Sebze, meyve ve diğer “sağlıklı besin”leri daha çok ve ucuza bulursunuz da ondan.

Yaz sabahları ve akşamları size daha çok ve kolay “hareket etme/egzersiz yapma” imkânı verir de o sebeple. Ayrıca yaz ayları daha çok güneş, aydınlık, ışık, daha fazla ve kolay “D vitamini, melatonin” üretme zamanı da değil midir?

Uzun ve keyifli yaz geceleri çok geç saatlere  almazsanız eğer daha “huzurlu ve derin uykular” için de en uygun zaman dilimidir. Kısacası YAZ SAĞLIKTIR, SAĞLIKLI YAŞAM ZAMANIDIR! İşte bu nedenle gelin, beni dinleyin, çevrenizde olan biten bütün bu tatsızlıklara sırt çevirip sizi bekleyen şu güzel yazın en azından sağlığınız için tadını çıkarmaya gayret edin. Bugün sayfamızı -genelde her cumartesi olduğu gibi- sizden gelen sorulara, özellikle de “yaz sağlığı soruları”na ayırdık. Hazırsanız buyurun...

YAZ SORUSU 1: ÇİĞ Mİ, PİŞMİŞ Mİ

Sebze ve meyvelerin daha çok ve diğer mevsimlere nispetle daha ucuz olduğu yaz aylarının değişmez sağlık tartışmalarından biri de şudur: Onları çiğ mi, pişirerek mi yiyelim? Sebze ve meyveleri çiğ olarak yemenin sağlığa daha iyi geldiğini savunanlar her zaman çoğunluktadır. Onlara göre, sebzeler de meyveler de pişirildiklerinde canlılıklarını kaybedip adeta “ölü besinler!” haline geliyor. Daha açık anlamıyla sebze ve meyveler pişirildiklerinde içerdikleri vitaminlerin miktarı azalıyor, etkileri sınırlanıyor. Mineral (magnezyum, selenyum, çinko) muhtevaları da ciddi ölçüde fakirleşiyor. Daha da önemlisi pişirilirken kullanılan yüksek ısı, sebze ve meyvelerin sahip oldukları antioksidan güçleri de azaltıp yok edebiliyor. Bitmedi! Onları pişirmenin tehlikeli sonuçları da var: Yağda kızartma ya da ızgara yöntemiyle pişirme kanserojen etkili yeni bazı maddelerin ortaya çıkmasına da sebep olabiliyor. Peki, sebze ve meyveleri pişirmenin hiç mi faydası yok? Bu sorunun yanıtı için de isterseniz gelin hemen yandaki kutuya geçelim.

KISA BİLGİ: PİŞİRMENİN DE FAYDALARI VAR

Yazının Devamını Oku

Yaşlanma ajandamız hazır mı

30 Haziran 2022
Uzmanlara göre, Türkiye bir “yaşlı toplum” olma yolunda hızla ilerliyor. Bilindiği gibi Dünya Sağlık Örgütü “65 YAŞIN ÜSTÜ”ndeki herkesi biyolojik ve ruhsal durumu ne olursa olsun “YAŞLI” olarak kabul ediyor.

Aynı örgüte göre, bir ülkede yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranı yüzde 10’u geçtiğinde o ülkede yaşlanma süreci ilk işaretini çoktan zaten vermiş oluyor. Prensip olarak da bir ülkede yaşlı nüfusun oranı yüzde 7 ila yüzde 10 arasında ise o toplumlara “YAŞLI TOPLUM” deniyor. Peki, bizde durum ne? Eğer biz de yaşlı bir toplum olma yolundaysak buna hazır mıyız? Elimizde uygulamaya hazır bir “YAŞLILIK AJANDASI” var mı? Bu sorular çok ama çok önemli. Ve ne yazık ki yanıtları maalesef hâlâ çok belirsiz.

DİKKAT

TÜRKİYE ÇOK HIZLI YAŞLANIYOR

PROF. Dr. Özgür Arun, yaşlanma ve yaşlılık sorunlarıyla uğraşan önemli bir akademisyen. 2000’li yılların başından bu yana araştırma ve çalışmalarını “gerontoloji/yaşlılık bilimi” üzerinde yoğunlaştırmış önemli bir biliminsanı. Özgür Hoca’ya göre, ülkemizde yaşlıların oranı yüzde 7’leri çoktan geçmiş, neredeyse yüzde 10’lara yaklaşmış durumda. Ona göre, daha da vahim gelişmeler var: “Son 50 yıldaki nüfus değişimimiz dikkate alındığında toplam nüfusumuz 3 kat artarken yaşlı nüfusumuz neredeyse 10 kat artmıştır.

Bu son derece çarpıcı ve üzerinde hassasiyetle durulması gereken önemli bir toplumsal değişimdir. Zira bir toplumda yaşlı nüfus oranının 2 katına çıkması için geçen süre “yaşlanma hızının belirlenmesi” için oldukça mühim bir göstergedir. Bu açıdan bakıldığında Fransa’nın 115, İsviçre’nin 85, Çin’in 27 yılda geçirdiği değişkenliği Türkiye neredeyse 10 yıl içerisinde tamamlama yolundadır(!) ve bu rakam ülkemizdeki hızla yaşlanma sürecinin en önemli işaretlerinden biridir. KISACASI TÜRKİYE, DÜNYANIN EN HIZLI YAŞLANAN ÜLKELERİNDEN BİRİ OLMA YOLUNDA HIZLA İLERLİYOR. Bu bilgiler önemlidir ve çarpıcıdır. Bizi süratle ve hiç vakit kaybetmeden yeni, etkili ve kalıcı “YAŞLANMA POLİTİKALARI” ve “GERONTOLOJİK BİR AJANDA” oluşturmamız yolunda şiddetle uyarmaktadır.

NOT:

Yazının Devamını Oku

İyi yaşayan iyi yaşlanır

27 Haziran 2022
Şu önemli bilginin akıllarımıza adeta kazınması, iyice yerleşmesi lazım: “Yaşlanmak” bazılarının iddia ettikleri gibi “tedavi edilmesi gereken” bir “hastalık” falan değil, tam aksine “doğal, içten gelen, yavaşlatılabilen ve kontrol edilebilen ama önlenemeyen” biyolojik bir süreçtir.

Eğer iyi yaşlanmayı başarabilir ve doğal yaşlanmanın hepimizde farklı yaşlarda ortaya çıkarabileceği yıkıcı, yıpratıcı, yorucu ve sağlığı tehdit edici kronik sorunları yeterince ve zamanında kontrol altına alabilirsek, kısacası “daha iyi yaşama”yı başarabilirsek hem ömrümüz uzayacak hem de yaşlılıktaki yaşam kalitemiz artacaktır. Bu nedenle de hedefimiz “uzun yaşamak” değil, “iyi yaşamak” olmalıdır.



ÖNEMLİ
NEDEN ESKİYORUZ

Yazının Devamını Oku