Osman Müftüoğlu

Biber gazı tehlikelidir

9 Haziran 2013
Toplumsal olaylarda polis tarafından neredeyse ‘şifa niyetine’ kullanılır hale gelince biber gazı en çok konuştuğumuz konulardan biri oldu.

Biber gazının içindeki maddeyle yemeklerimize lezzet katsın diye eklediğimiz acı biberdeki madde aynı. İkisinde de ‘capsaicin’ isimli acı ve tahriş edici (irritan) madde var. Ancak biber gazındaki capsaicin miktarı herhangi bir yerde bulabileceğiniz en acı biberden bin kat daha fazla. Ciltte, gözde, ağızda, solunum yollarında müthiş bir tahriş gücüne sahip. Toplumsal olaylarda yaygın olarak kullanılmasının nedeni de zaten bu. Polisin biber gazını toplumsal olaylarda kullanmasının nedeni temelde göz yaşartıcı etkisinden kaynaklanıyor. Gazın gözle teması görüşü anında engelliyor, göz yanıyor, sulanıyor, acı veriyor, hatta geçici körlük bile yapabiliyor. Bu durum kolluk kuvvetlerinin hareketi kısıtlanmış, acı içinde kıvranan göstericiyi caydırmasını veya kolayca pasifize etmesini sağlıyor.
Biber gazının tahriş edici etkileri sadece gözlerle sınırlı değil, solunum yollarında, ciltte, hatta kalpte hayatı tehdit edici sorunlara yol açabiliyor. Gözlerdeki yanma, geçici görme kaybı, kızarma, şişme, sulanma, batma yanında deride kızarmaya, ağız ve burna kaçtığındaysa bulantı, kusma, hapşırma, boğaz ve burun yanmasına sebep olabiliyor.

TORAKS DERNEĞİ ‘ZARARLI’ DİYOR!

Biber gazının solunum yolları için ciddi bir tehlike oluşturduğundan kuşkumuz yok. Zaten bu nedenle de olaylarından çok daha önce göğüs/akciğerlerimizin sağlığı ve hastalıkları konusunda en yetkin kurum olan Türk Toraks Derneği ciddi bir uyarı yaparak bu gazın önemli akciğer sorunlarına zemin hazırlayabileceğini açıkladı. Gezi Parkı olaylarından çok önce KOAH’ı, özellikle astım şikâyeti olanlarda biber gazına maruz kalmanın ciddi problemler yarattığını ilan etti. Biber gazı gırtlak bölgesinde ani spazma ve hava geçişini engellediğinden şiddetli solunum yetmezliğine yol açabiliyor. Akciğer ödemi olarak bilinen ve akciğerin bir çeşit doku sıvısıyla dolması ve boğulması anlamına gelen duruma yol açabiliyor. Bu son gelişmenin hayati tehlikesi var. Biber gazının kalp ritmini bozabildiğini, kalp krizlerini tetikleyip ani kalp ölümlerine neden olabildiğini, gaza maruziyetin kalp durmalarıyla neticelenebildiğini de belirtelim.

Yazının Devamını Oku

Sağlık harcamaları artıyor

8 Haziran 2013
Son 10 yılda hastaların hastanelere, hekimlere ve ilaçlara ulaşmaları kolaylaştırıldı.

Durum böyle olunca ilaç masraflarımız artmaya, sağlık giderlerimiz cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamlarını zorlamaya başladı.

Sağlık Bakanlığı son 10 yılda sağlık alanında önemli başarılara imza attı. İster kabul edin, ister etmeyin 30 yıllık hekimlik hayatı, 10 yıllık başhekimlik deneyimi olan biri olarak açık ve net bir şekilde söyleyebilirim ki; geçtiğimiz son 10 yılda cumhuriyet tarihinin en önemli sağlıkta değişim programı uygulamaya geçirildi.
Hastaların hastanelere, hekimlere ve ilaçlara ulaşmaları kolaylaştırıldı. Hastanelerin kaliteleri arttı, özellikle teknolojide ve otelcilik hizmetlerinde dünya standartları zorlanır hale geldi.
Bunlar fotoğrafın güzel görünümleri. Bu işlerin tabiî ki bazı olumsuz yanları da oldu.
Sağlıkta erişimin önündeki engeller kaldırıldıkça doktorlar daha fazla yorulmaya başladı. Sistemdeki aksaklıklar doktorlara fatura edildikçe, sözle ya da fiziksel olarak yıpranmaya ve hırpalanmaya başlandı.
İlaç masraflarımız artmaya, sağlık giderlerimiz cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamlarını zorlamaya başladı.
Sağlık Bakanlığı da haklı olarak “ilaca kolay ulaşma” yollarına bariyerler koymaya başladı.

Yazının Devamını Oku

Böbrekleriniz iyi çalışıyor mu?

7 Haziran 2013
Böbreklerinizin iyi çalışıp çalışmadığını mutlaka kontrol ettirin. Ülkemizde her gün binlerce insan farkına varmadan böbrek hastalığının pençesine düşüyor, diyalizle, böbrek nakliyle derdine çare arıyor.

İlerleyici bir bitkinlik, yorgunluk ve enerjisizlik durumu, derinleşen iştahsızlık ve uyku bozuklukları, daha çok geceleri canınızı yakan kas krampları, ayak bileklerinizde şişme, cildinizde kuruma, kaşıntı, eskiye göre geceleri daha sık idrara çıkma gibi sorunların sizi yavaş yavaş esir almaya başladığını hissediyorsanız, lütfen en kısa zamanda böbreklerinizi kontrol ettirin.
Bunu mutlaka ama mutlaka yaptırın. Çünkü yukarıdaki belirtiler sinsice kronikleşen bir böbrek hastalığının ilk işaretleri olabilir.
Ülkemizde her gün binlerce insan farkına varmadan bu önemli sağlık sorununun pençesine düşüyor, diyalizle, böbrek nakliyle derdine çare arıyor.
Böbrekler vücudun toksinlerden arındırılmasında, yani atık maddelerden temizlenmesinde olağanüstü görevler yüklenmiş, kendileri küçük, marifeti büyük organlardır. Şu veya bu nedenle -o nedenleri aşağıda anlatacağım- süzme sistemleri arızalandığında atmaları gereken toksik maddeler kanda birikmekte, asit yükümüz artmakta, metabolik ve hormonal dengelerimiz bozulmaktadır. Bu da damarlarımızdan kalbimize, kemiklerimizden cildimize, gözlerimizden akciğerlerimize hemen hemen tüm organ ve dokularımızı etkilemektedir.
Etkilemektedir, çünkü basit anlatımıyla böbreklerinizin “süzme fonksiyonlarını yerine getirememesi” demek, bedeninizin giderek büyüyen bir çöplüğe dönüşmesi anlamına gelmektedir.

DİYABET, TANSİYON VE OBEZİTE...

Böbrekleri bozup arızalandıran, onları yetersiz organlara döndüren bu kötü gidişi tahrik eden pek çok şey var. Bunlar doğrudan, kendiliğinden gelişen böbrek hastalıkları olabildiği gibi böbrek dışı bazı sorunlar da böbrekleri tahrip edebilmekte, başka bir deyimle için için kemirip yok etmektedir. Bu hastalıkların başında da şeker hastalığı, hipertansiyon ve şişmanlık geliyor.

Yazının Devamını Oku

Stres-sarmısak B12-magnezyum...

6 Haziran 2013
Sağlığımıza ilişkin bazı konular kafa karışıklığına yol açtıkları için sık sık gündeme gelir.

Yorgunluk, tansiyon yükselmesi, yaşlanma, vitamin haplarının faydaları bunlardandır. Bugün bu gibi sorulardan bazılarını yanıtlamak istedik...

Selenyum desteği kullanmak faydalı mı?

Selenyum güçlü bir antioksidandır. Çoğu insanda yeteri kadar bulunmaz. Ancak selenyum yetersizliğinin antioksidan gücü azaltabileceği ve kanser riskini yükseltebileceği ya da selenyum desteğinin bazı kanserleri önleyebildiğini gösteren tatmin edici bir bilimsel çalışma da yok.
Selenyum desteği almanın prostat kanseri, meme kanseri gibi kanserlerin sıklığını düşürebileceğini ileri sürenler, kişisel sağlık geçmişinde meme, prostat, kalın bağırsak kanseri olanlara günde 50–100 mikrogram kadar selenyum takviyesi önerenler var. Biz selenyumun sürekli olarak kullanılabilen bir mineral olduğu düşüncesinde değiliz. Eğer sağlıklı bir beslenme stratejisi oluşturabilmişseniz selenyum desteği almanıza ihtiyaç duymazsınız.

Magnezyum desteği kullanmak krampları azaltır mı?

Magnezyum eksikliği seyrek görülen bir durumdur ama tekrarlayıp duran kramp yakınmanız için magnezyum desteği kullanmanız yararlı sonuçlar verebiliyor. Özellikle ayak uyuşma, yanma veya karıncalanmaları, şiddetli ayak ağrıları ve kronik yorgunluk sendromunda krampları azaltmada magnezyum desteği tavsiye ediliyor.

Bölgesel incelme yapan bir ilaç var mı?

Vücudunuzun sadece bir kısmını inceltebilecek, yani bölgesel yağ kaybı yapabilecek hiçbir ilaç veya besin desteği yok. Yani CLA ile bacaklardan, karnitin ile karından yağ vermek sadece bir hayal! Hemen hatırlatalım, bölgesel incelme sağlayan herhangi bir egzersiz de yok maalesef. Vücudunuzun hangi bölgesindeki yağın yakılacağına sadece vücudunuz daha doğrusu genetik kodlarınız karar veriyor, çözüm bilinçli beslenip bol ve sık egzersiz yapmaktan ve tabiî ki genetik yapınızı kabullenmenizden geçiyor.

Yazının Devamını Oku

İdeal kiloyu bırak sağlıklı kiloya bak

5 Haziran 2013
Tıp biliminde de birçok şey değişiyor.

Mesela “kilo-sağlık ilişkisi” söz konusu olduğunda “ideal kilo” kavramı değil de, “sağlıklı kilo” aralığı yaklaşımı tercih ediliyor. Nedeni şu... 

Her yaşın, her bedenin kendini daha iyi, keyifli ve sağlıklı hissettiği bir kilo aralığı var. Bu aralık aynı yaştaki bir kadın ile bir erkek için farklı olabildiği gibi, aynı yaşlarda iki ayrı kadın, iki ayrı erkek için de farklı olabiliyor.
Çünkü ağırlığımızın kaç kilo olduğuna yalnızca yağ miktarımız (toplam yağ kitlemiz) karar vermiyor. Yağ kitlemiz, yaş ve cinse göre değişmekle birlikte vücut ağırlığımızın ortalama beşte birini oluşturuyor, geri kalan ağırlığın temel belirleyicileri kas ve kemik dokularımızın miktarı oluyor.
Örneğin; iri kemikli ya da aşırı kaslı biriyseniz yağ dokunuz az olsa da kilonuz yüksek olabiliyor. İşte bu nedenle kilo sorunu değerlendirilirken sadece yağ miktarına takılıp kalmamak, kas ve kemik kitlesini de dikkate almak şart.
Böyle baktığınızda, iri kemikli, bol kaslı birini ideal kilo rakamları hedefinde tutmanız oldukça zor. Bu kişiler ne kadar sağlıklı olurlarsa olsunlar, bedenlerinde ne kadar az yağ barındırırlarsa barındırsınlar ideal kilo hedef alındığında fazla kilolu gruba girerler.
Diğer taraftan ciddi düzeyde kas kaybı olan ince kemikli uzun boylu birinde toplam yağ kitlesi fazla da olsa ideal kilo hesapları onun ideal olduğunu gösterebilir. Tıbbı terminolojide “GİZLİ ŞİŞMANLIK” olarak adlandırılan bu durum ile orta yaş ve sonrasında, özellikle de kadınlarda sık sık karşılaşılır.

Yazının Devamını Oku

Fat and fit!

4 Haziran 2013
Yaşlandıkça bir miktar kilo almanız beklenen bir sonuçtur.

Fazla kiloların sizi hipertansiyona, şeker hastalığına ve felce aday biri haline getirdiği de bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yaşlılığa bağlı kilo kazanımının kötü sonuçlarını en aza indirmek istiyorsanız daha fit biri olmaya bakmalısınız.

Hangi yaşta olursanız olun, bedeniniz adeta “yağ depolamak” için tasarlanmış gibidir. Vücudunuzda yaklaşık 40 milyar kadar yağ hücresi var. Bu hücreler ne yapıp edip içlerini olabildiğince yağla dol-durmak arzusundadır.
Vücudun, daha doğrusu hücrelerin bu eğilimi genetik hafızasında yazılı değişmez bir şartname gibidir ve eğer birazcık hareketsiz kalır, azıcık da gereğinden fazla yiyip içerseniz sizi anında yağlandırıverir.
Hele bir de metabolik yapınız arızalı ise işiniz daha da zor, hatta bazen imkânsız hale gelir.
Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız, daha az yağlanmaya çalışmalı, aşırı yağlanmanın sağlığınızı pek çok noktadan tehdit edeceğini unutmamalısınız.
Riskinizin “kilolu ve fiziksel olarak tembelseniz” katlanarak artacağını aklınızdan çıkarmamalısınız.
Bu son cümle çok ama çok önemli. Tabiî ki hem fizyolojik miktarlarda yağ yüklenmek, hem de fiziksel olarak aktif bir hayat sürmek en doğrusudur ama beden yağ kitlesi artmış birinin hareketsiz bir yaşam sürmesi çok daha tehlikelidir.

Yazının Devamını Oku

Stres dediğin azaltılmaz yönetilir

3 Haziran 2013
Kronik stresin sağlığımızın en büyük düşmanı olduğu kesin. Çağımızdaki dünyada iş ve özel hayatımızdaki birçok baskı nedeniyle stresimizin azalacağını düşünmek de bir hayal İşte bu nedenle, stresi azaltmanın değil, onu yönetmenin peşinde olmalıyız...

STRES yoğunluğu ile sağlığımız arasında ters orantılı bir ilişki var. Yaşlanmayla ilişkili hastalıkların çoğu da kronik ve yoğun stresle birebir ilişkili. Stres yoğunluğu arttığında tansiyonumuz, şekerimiz yükseliyor. Kalp atımlarımız düzensiz hale geliyor. Midemiz asit üretmeye, bağırsaklarımız kasılıp büzülmeye, belleğimiz küçülmeye, dengemiz bozulup kulağımız çınlamaya, iştahımız azalmaya ya da artmaya başlıyor.

BEYNE ‘AĞIR’ HASAR

Stresin kaslarımızı daha çok yorduğu, eklemlerimizi daha erken yaşlandırdığı da gösterildi. Stresin bazı kanser türleriyle bağlantılı olabileceği de kanıtlandı. Kısacası kronik stresin sağlığımızın en büyük düşmanı olduğu kesin. Stres yoğunluğumuzu etkileyen pek çok şey var. ‘Zamana karşı yarışmak’, ‘kısa bir zaman aralığına birden çok iş sığdırmaya çalışmak’ bunların en önemlileri.‘Çok işlemcilik’ de ayrı bir stres kaynağı. Bir taraftan cep telefonuyla konuşurken öbür taraftan iş arkadaşınıza bir şeyler söylemeye çalışmak, aynı zamanda da e-postalarınızı kontrol etmek, sabah evden çıkarken eşinizin siparişlerini ve biraz önce sizi telefonla arayan çocuğunuzun okul sorunlarını düşünmek sizi strese sokmazsa ayıp olur! Özellikle ‘çok işlemcilik’ konusu zannettiğinizden de önemli. Çünkü çok işlemcilik sırasında beyin prefrontal korteks adı verilen bölgeyi kullanıyor. Kronik stres de en büyük hasarı bu bölgeye veriyor. İş hayatındaki kuralsızlıklar, ‘hayır’ sözcüğünün sevimsizliği, açık ve kapalı sosyal baskılar, dürüst olmayan davranışlar, ayak oyunları, yalanlar, pozisyon kaygıları, gelecek endişeleri, ‘statü’ tereddütlerinin de her biri azılı birer stres üreticisi. Bu nedenle stresin azalmasını beklemek bence hoş bir hayalden başka bir şey değil. Onu azaltmayı bir kenara bırakıp yönetmeyi öğrenmeliyiz...

BİR UYARI

Kilonuz fazlaysa diziniz düzelmez

ARTRİT, biz hekimlerin ‘ağrı ve hareket kısıtlılığının ön planda olduğu’ eklem hastalıkları için kullandığı ortak bir tanımdır. Hemen her eklemde oluşabilirse de soruna en sık kalça ve diz eklemlerinde rastlarız. Günümüzde kalça eklemi artritinden yakınanların da çoğaldığı kesin ama özellikle diz eklemi artritinde ciddi bir artış var. Sadece orta ve ileri yaşlarda değil gençlerde de diz eklemi artritine sık rastlanıyor. Birinci neden olarak da kilo sorununun yaygınlaşması gösteriliyor. Kilo arttıkça diz ekleminin üzerine binen ağırlık arttığı için eklem yapıları özellikle eklemin iç yüzeyini döşeyen, ekleme elastikiyet, hareket kabiliyeti ve güç veren kıkırdak dokusu isyan etmeye başlıyor.

YA KİLO VERİN YA KİLO VERİN

Bu nedenle eğer diz –veya kalça- ekleminizde herhangi bir sorun varsa kilonuzu kontrol altında tutmanız çok önemli bir nokta. Biraz önce de belirttiğim gibi fazla kilo, artritli ekleme –yani hasar gören ve yaşadığı sorunlar nedeniyle size ağrı mesajları gönderen ekleme- aşırı baskı anlamına geliyor ve iyileşmek için öncelikle kilo vererek eklemlerinizdeki baskıyı azaltmanız tavsiye ediliyor. Bunu yapmadığınızda sorunun çözümünü de unutmanız gerekiyor. Problemin ana nedeni kilo sorununu çözmek yerine ağrı kesici ilaçlara, romatizma haplarına ya da glikozamin, MSM, kondroitin, kolajen hidrozilatları gibi doğal desteklere sığınmaya kalkarsanız sorunu çözmeniz hoş bir hayal haline geliyor. Unutmayın kilonuz fazlaysa kilo vermeden diziniz de kalçanız da beliniz de düzelmez!

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda obeziteyi azaltmanın 20 yolu

2 Haziran 2013
Okullar kapanıyor, yaz tatili başlıyor. Fazla kilolu çocukları fiziksel aktivitelere ve doğru beslenmeye yönlendirmek için en uygun zaman.

Etrafınıza dikkatle baktığınızda obezitenin çocuk ve gençler için de önemli sağlık sorunlarından biri, belki de en önemlisi ve en tehlikelisi haline geldiğini siz de göreceksiniz. Fazla kilolu ve şişman çocukların sayısı arttıkça sağlığı bozulan çocuklarımızın da sayısı artıyor. Sorun büyükler kadar onların da kalbini, damarlarını, dizlerini, bağışıklık sistemlerini, psikolojilerini etkiliyor. Kilosu artan çocuklarımızın fiziksel aktiviteleri azalıyor, arkadaş ilişkileri zayıflıyor, okul başarısı düşebiliyor. Daha da önemlisi güven kaybı ve benzeri ruhsal sorunlar başlıyor.
Çözüm için iyi bir zaman diliminde olduğumuzu düşünüyorum. Okullar kısa bir süre sonra kapanıyor, upuzun bir yaz tatili başlıyor. Çocuklarımız zamanlarının büyük bir kısmını yeniden evlerinde bizimle, aileleriyle geçirme fırsatı kazanacaktır. Yaz aylarının ve tatilin bize verdiği bu güzel fırsatı fazla kilolu çocuğu olan aileler iyi değerlendirmeli. Onlarla daha fazla zaman geçirmek, sağlıklı ve doğru beslenme konusunda onlara daha fazla yardımcı olabilmek, fiziksel aktiviteye daha çok yönlendirebilmek bakımından bu üç aylık tatil dönemi son derece önemli bir fırsat olabilir. Unutmayalım ki bugünün fazla kilolu çocuk ve gençlerinin en az %80’i yarının sağlık sorunlu şişman yetişkinleridir.

NELER YAPMALISINIZ?

Fazla kilolu veya şişman bir çocuğunuz varsa ona karşı ne fazla eleştirel ya da gereğinden çok kabul edici ve destekleyici bir tutum içinde olmayınız. Prensip olarak öncelikle sorunlarının çözümü için onlara destek olduğunuzu hissettiriniz ve onları her halleriyle seveceğinize ikna edin. İşe, uygun bir ortam ve zamanda onunla kilo sorunu hakkında konuşmakla başlayınız. Sert, hiddetli, eleştirel, azarlama tonunda çıkışlardan, onlara lakap takma gibi olumsuz tutumlardan kaçınınız. Her şeyden önce siz ve eşiniz onlar için iyi bir rol model olmaya çalışınız. Sorunun önemini ve niçin çözülmesi gerektiğini, çözümün nasıl daha eğlenceli ve keyifli bir hale getirileceğini anlatınız. Eğer problem biraz büyükse uzman bir hekim tarafından tıbbi bir denetimden geçirilmesinin, kilo sorununun varsa medikal nedenlerinin belirlenmesi gerektiğini unutmayınız. Şarlatan çözümlere, mucize reçetelere, palavra diyetlere itibar etmeyiniz.

Hazır yemek siparişini durdurun, yediklerini takip edin

1-Kesinlikle diyete sokmayınız. Daha sağlıklı yedirmeye, sağlıksız besinlerden uzak tutmaya çalışınız.
2-Ne içtiğini de dikkatle izleyiniz. Çoğu çocuk gereksiz yere ve fazla miktarlarda gazoz, kolalı içecek ve meyve suyu konsantreleri içtiği için yağlanıyor. Su ve ayran içmeye teşvik edin. Meyve suyu isterse, günde bir bardağı geçmemek üzere taze sıkılmış meyve suları ile gideriniz.

Yazının Devamını Oku