Paylaş
O açık artırmayı kazanan, Clooney ile önce bir kokteyl içecek, ardından da baş başa yemek masasına oturabilecek.
Güzel fikir aslında.
10 bin dolarla başlayan açık artırmada şu anda 31 bin dolar teklif verilmiş. Daha da devam ediyor açık artırma.
Muhtemelen artacak teklifler.
Yemeğe gelecek kişi yanında bir kişiyi daha getirebilecekmiş ama sanmam bu fırsatı paylaşacağını.
O kişi, baş başa olmak isteyecektir Clooney ile.
E tabii şimdi insan merak ediyor...
O yemeğin hesabını kim ödeyecek?
Clooney’e ödetmezler diye düşünüyorum.
Peki açık artırmadan elde edilen gelirin ne olacak...
Ünlü aktöre kalmayacak tabii ki...
Bir yardım kuruluşuna bağışlanacakmış.
E şimdi gel de sevme böyle bir açık artırmayı.
Severiz böyle sözleri
Şükrü Özyıldız verdiği röportajda “Aşk muhteşem bir duygu, seni yakabilir de ama sevmek bambaşka bir sanat ve aksiyon. Ben güzel sevdiğimi düşünüyorum. Çok sevmek değil, güzel sevmek önemli” demiş.
Ne diyorduk böyle sözler sonrası, imza, kaşe, mühür.
Sevmeyi herkes becerir, güzel sevmeyi beceremez.
Ha sözleri söylemek kolaydır, yapması her zaman daha zordur.
Eğer bu sözleri söyleyip hakkını veren, böyle yaşayan ve seven varsa, kıymetini bilmek lazım.
Şu günümüz kaosunda insan arıyor yanında güvenip, seveceği birilerini.
Vallahi Şükrü Özyıldız da samimiyse açıklamalarında, ne mutlu partnerine...
Adam salladı arkadaşlar
Yusuf Güney katıldığı bir programda “Büyük bir pandemi geliyor, hazırlıklı olun” demiş.
Şimdi haberlerde “Maymun çiçeği virüsü salgınını Yusuf Güney önceden bildi” diye konuşuluyor.
Kendimize mi gelsek acaba?
Zaten bir süredir konuşacak lafı olmayan herkes “Pandemi geliyor, kriz kapıda, depremin eli kulağında” gibi sözleri söylüyor yahu.
Kaldı ki Güney bunu katıldığı her programda tekrarlıyordu.
“Uzaya gidiyorum”, “Uzaylılarla arkadaşım”, “Sık sık astral seyahate çıkıyorum”, “Bana yaşanacakları önceden söylüyorlar” gibi sözleri biliniyor zaten artık.
Tüm tuşlara basarsan o tuşlardan biri tutar mutlaka.
O yüzden “bilge”, “kâhin” gibi sıfatlar yüklemeyelim Güney’e, vallahi çok başımızı ağrıtır benden söylemesi.
“Bakın ben virüsü bildim” diye program program koşturur...
İçimiz sızladı
Nefis filmdi The Notebook.
Filmin yıldızlarından Gena Rowlands 94 yaşında hayatını kaybetmiş.
Filmde Alzheimer olan karakteri canlandırıyordu. Bir bakımevinde yaşıyor, eşini dahi hatırlamıyordu.
Ama eşi, aynı bakımevine yerleşip, her gün kendi hikâyelerini anlatarak biraz olsun aklını yerine getirmek istiyordu.
Bir gün usanmadan, of, puf demeden uğraşıyordu adam.
Kadere bakın ki gerçek hayatta da Alzheimer’mış Rowlands...
Film beni çok etkilemişti,
Rowlands’ın ölümü de etkiledi.
Halen seyretmeyen varsa, “The Notebook” nefis bir akşam geçirmek, hafif duygulanmak için ideal bir film.
Açın izleyin lütfen.
Zerre umurumda değil
Koğuşta hanımağa olmuş, öğrencilere burs bağlamış, saçını bulaşık sabunuyla yıkamış...
Zerre umurumda değil!
Güzellik salonu sahibi olan Neslim Güngen geçtiğimiz aylarda tutuklanıp cezaevine gönderilmişti.
Şimdi içeride onların hayatları konuşuluyor.
Bir gün Dilan, öbür gün Neslim...
Merak edenler vardır elbette ama inanın bu konuşmalar, haberler hepsi bu tiplerin çok hoşuna gidiyor.
Çıktıkları zaman bu haberlerle gurur duyacak yapıda insanlar bunlar.
Ben bir suçlunun saçını bulaşık sabunuyla yıkamasına üzülmem.
Çünkü dışarıda o bulaşık sabununu bulamayacak hale getirdiler belki bazı insanları.
O yüzden herkes hak ettiği hayatı yaşıyor...
Onların yaşadıkları, çektikleri sıkıntılar sizi de üzmesin.
Hepsi planlı. Hepsi mağdur edebiyatı yapmaya çalışıyor.
Düşmeyelim bu tuzağa.
Paylaş