Paylaş
Kimisi hak veriyor Farah’a, kimisi de “Öyle şey mi olur!” diyor.
Oyuncu falan değilim ama dışarıdan gözüken bir gerçek var ki maalesef Farah haklı.
∆ Kadın oyuncular, erkek başrole göre seçiliyor.
∆ Erkeğin boyuna posuna uygun bir tip aranıyor.
∆ Erkek oyuncunun arasının kötü olmadığı oyuncular araştırılıyor.
∆ Başroldeki erkek, seçilen kadın oyuncuyla anlaşabilecek mi, yoksa arıza mı çıkar didikleniyor.
Yani erkek oyunculara “Sen vazgeçilmezsin merak etme, yanına ne de olsa birini uydururuz” muamelesi yapılıyor.
Doğru değil bunlar.
Kadınları meslekten de erkeklerden de soğutacak hamleler bunlar.
İlla kadının üzerine de kurun demiyorum sistemi ama eşitlik diyorum, eşitlik diliyorum!
Biz erkekler yıkmakta ustayız
Şunu kabul edelim mi, biz erkekler güzel giden bir işi bozma konusunda master degree (yüksek lisans) sahibiyiz.
Ayça Ayşin Turan ile Alp Navruz mesela...
Nedenini, nasılını, iç yüzünü bilemeyiz ama ilişkisi bitmiş bu iki ismin.
Alp Navruz’un Ayça’yı aldattığı söyleniyormuş.
Yine ‘mış’lar, ‘miş’ler üzerine tonla dedikodu yapıldı.
Navruz da bir açıklama yapıp; “Kötü niyetli ağızlardan çıkan bu söylentiler çok çirkin. Bizim ayrılma sebebimiz genel konular. Her ilişki zamanla yıpranabilir” dedi.
Benim tecrübeme göre, böyle durumlarda kadın susuyorsa vardır bir bildiği.
Erkek yem oluyorsa sağa sola ve tek kelime çıkmıyorsa kadının ağzından, vardır bir hatası erkek tarafının. Yani isyan etmek, “Konuşulanlar çirkin, sizden hesap soracağım” açıklamaları yapmak nafile. Pek inandırıcı da gelmiyor bana.
Erkeğin de sessiz kalanı çok makbul bazen.
Çünkü konuştukça batmayı, battıkça biraz daha batmayı da iyi beceriyoruz.
Varsa bir hata kabullenip çekileceksin kabuğuna.
Sakın yanlış anlaşılmasın, hemcinslerimi acımasızca eleştirmek değil amacım.
Ama genelin fotoğrafını çekiyorum bu sözlerle ben.
Çünkü böyle oluyor çoğu ilişkide.
Hepimiz yaşadık, yaşıyoruz.
İçerideki yağları eriten bir tavır
New York’ta Balthazar adlı meşhur bir restoran var. Ünlü komedyen James Corden da o restoranın müdavimlerinden biri.
Restoranda yemeği beğenmeyip garsonları azarlamış Corden.
Üstelik bir değil, iki kez yapmış bunu.
Ne kadar müdavim olursan ol, edepli olacaksın.
Yaşanan olayların sonrasında restoran sahibi, “Bir daha restoranıma gelme” diyerek girişini yasaklamış Corden’ın.
Gittiğiniz yerde hareketlerinize, hele ki orada çalışanlara karşı tavırlarınıza dikkat etmek zorundasınız.
Bakın ‘zorundasınız’ diyorum. ‘Ama’sız, ‘fakat’sız.
Zamanında beni çok iyi tanıdığını sanan biri “Sen garsonlara kötü davranıyorsun” demişti bana. Oysa öyle haksızdı ki...
En dikkat ettiğim şeydir garsona davranış biçimi.
Hepsiyle samimi ilişkiler kurar, anlattıklarını da sabırla dinlerim. Ama bazen samimiyet de yanlış anlaşılabiliyor.
O yüzden çok zoruma gitmişti o cümle.
Neyse...
Corden’ın “Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz” tavrına boyun eğmeyen, çalışanlarını ezdirmeyen restoran sahibi şu anda Amerika’nın gündeminde.
Her ne kadar Corden özür dilemiş, konu kapanmış, restorana giriş yasağı kalkmış olsa da güzel adammış restoran sahibi.
Helal olsun.
Senin ‘rafine zevklerin’ beni ilgilendirmiyor
∆ Biri çıkar “ayı kanı” der...
∆ Öbürü ortaya atlar “900 liralık sakız” der...
∆ Bir başkası fırlar “Güzelliğimin sırrı soda” der...
Yani birleri öyle saçma konuşmaya başladı ki...
Bence sabrımızla oynuyorlar.
Bana ne mesela Ebru Polat denen kişinin 900 liralık sakızından.
Senin ‘rafine zevk’lerini hiç merak etmiyorum ki ben.
Yanıltmazlar, bu durumun konuşulmak için ortaya atıldığından hiç şüphe ettirmezler bana.
Bakın hemen sonrasında “Kölem olmak isteyen çok insan var” diye bir açıklama daha patlatmış Ebru hanım. Ama sana kötü bir haberim var.
O köle mevzusu öyle değil.
O şuursuz kitle gece gündüz herkese yazıyor sana yazdıklarını.
∆ Kölen olayım...
∆ Evinde çay götürüp getireyim...
∆ Elektik, su faturanı ödeyeyim...
∆ Market alışverişini yapayım tarzında mesajlar atıyorlar herkese...
Yani üzgünüm ama durumlar böyle.
Paylaş