Paylaş
Önceki gece Habertürk TV'de Ece Üner'in "Enine Boyuna" programında birlikteydik.
Ankara Merasim sokaktaki katliamın failinin taziyesine giden HDP milletvekili Tuğba Hezer'le ilgili ilginç bir değerlendirmede bulundu Vahdettin İnce: "Tuba Hezer, Van'ın Erciş kazasından. Köylerimiz birbirine yakın. Onun ailesinin büyük bölümü Zilan Deresi katliamında(1930) yaşamını yitirdi. Bir milletvekili olarak, bir insan olarak katliamcının taziyesine gitmesi yanlış, ancak onun hangi duygular içinde olabileceğini anlamanız da kolay değil."
Vahdettin İnce, dindar gelenekten geliyor. 1 Kasım seçimlerinde AK Parti'den Van'da üçüncü sıradan adaydı. Sonuç olarak bir Kürt aydını. Olaylara bakış açısını bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.
Kürtlerin yaşadıklarını biliyor muyuz? Hendek savaşları, onları perişan etti. Binlerce çocuk dağlarda yok olup gitti. Devlet tarafından yakılıp yıkılan köylerini terk eden milyonlarca Kürdün, şehirlerin sokaklarında, işsiz güçsüz, evsiz barksız kaldığını, unutmuş değiliz.
Bunlar yakın tarih... Peki Cumhuriyet tarihi boyunca neler yaşandığını biliyor muyuz? Bir çok katliamı, baskıyı yeni öğrenmiyor muyuz?
PKK'ya giden yollar
Yıllarca sustular veya susturuldular. Sonra haklarını aramaya başladılar. Devlet yeniden şiddetle karşılık verdi. Bu zeminde PKK yeşerdi.
Devletle çatışmaya giren PKK, mağduriyetler üzerinden, şiddeti bir mücadele yöntemine dönüştürdü. Başlangıçta daha çok yoksul Kürt çocuklarını örgütlediler. Bölge halkı üzerinde de bir baskı aygıtı oluşturdular.
Kürt kimliği
Hangi siyasi görüşten olursa olsun, tüm Kürtlerin bir kimlik talebi bulunuyor. Devlet bu talepleri reddettikçe, değişik görüşlerden Kürtler ortaklaşabiliyorlar.
Şimdi kritik bir süreçten geçiyoruz. Kürtlerin önemli bir kesimi, PKK'nın son ayaklanma hesaplarının arkasından gitmiyor. Kitleleri hedef alan terör eylemlerini, endişe ve tepkiyle izliyorlar.
Barışmak
Devletle Kürtlerin barışması ve yeni bir dönemin açılması için, geçmişten farklı bir noktadayız. Çözüm süreci döneminde, asıl muhatabın PKK/HDP siyasi çizgisi olması, Kürtlerin bu siyasi akıma geçmişten daha fazla ilgi göstermelerini sağladı.
Şimdi ters yönde bir durum yaşanıyor. PKK/HDP çizgisi, devletin hedefinde. PKK, kanlı eylemleriyle, yeni bir strateji uyguluyor.
Kürtlerin bir kesimi hala bu çizginin takipçisi. Bazen eleştiren bir tavır göstermekle birlikte, kaderlerini o safta görüyorlar. Bir kesim Kürt ise; geçmişte HDP'ye destek olmuş, PKK'ya da sempati duymuş olmakla birlikte, bugün mesafeli davranıyor. Bunların yanısıra, PKK'ya karşı net tutum içinde olan bir Kürt kitlesi de var.
Özellikle büyük şehirlerde yaşayan, son dönemde bir ölçüde politikleşen orta sınıf Kürtleri de önemsemek gerek. Bu insanlar, son yıllarda, büyük oranda HDP'ye destek verdiler. Şimdi, çekingen bir tutum içindeler.
Toplam bir “Kürt fotoğrafı” çıkarabilmek elbette zor. Benimki bir kategorileştirme çabası. Bölgelere göre de birçok fark var. İzmir’deki Kürtler ile İstanbul’daki Kürtler arasında bile, farklılıklar söz konusu. Alevi olanların, Sünni olanların, gençlerin, yaşlıların, farklı duyarlılıklarından söz etmek mümkün.
Ancak...
Onların hepsi Kürt. Özel bir duyarlıkları bulunuyor. Hepsinin bölgede yaşanan felaketlerle, örgütlenmelerle uzak ya da yakın ilişkileri var.
Bu yüzden, "yeni önlemler" gündemdeyken, dikkatli olmalıyız. “Kimlik” üzerinde incitici olabilecek durumlardan kaçınmalıyız. HDP'ye yönelik yaptırımların onlar üzerinde nasıl etkiler yapabileceğini iyi hesaplamalı, iyi tartmalıyız.
Kürtlerin kimliklerinin derinliklerinde varolan güvensizliği artırmayı değil, güveni çoğaltmayı hedef alan bir yaklaşımı öne çıkarabilmeliyiz.
Bir şey yazıp söylerken, yöreye yönelik bir kanun çıkarırken, duyarlılıkları, tepkileri, daha fazla dikkate almamız gerekiyor.
Kendimizi biraz olsun Kürtlerin yerine koyabilmeliyiz. Yani çokça dile getirilen "empati" kavramını biraz olsun gerçeğe dönüştürebilmeliyiz.
Kolay olmadığını biliyorum.
Paylaş