Paylaş
PKK'yı da “silahları susturmaya” davet ediyordu.
Sonra ne olduysa oldu, tutumlarını değiştirdiler. Hendekleri bir “direniş biçimi” olarak selamladılar.
Silahların patladığı ve çatışmanın tırmandığı, siyasi gerilimin had safhaya ulaştığı bir ortamda; çok önceden hazırlandığı belli olan (tıpkı önceki özyönetim bildirileri gibi) bir "özerklik" bildirisiyle ortaya çıktılar.
Çözümün adresi devlet
HDP'nin siyasi zigzaglarını eleştirdik. Barışın ve çözümün bu şekilde zarar göreceğine dair kaygılarımızı dile getirdik.
"İşlerin bu hale gelmesinin tek sorumlusu PKK/HDP çizgisi midir?" sorularıyla da karşılaşıyoruz. "Devletin hiç mi günahı yok?" diyenler var.
Şu bir gerçek: Eğer bir ülkede çözümsüzlük varsa, bir sorun barış içinde ele alınamıyorsa, yaşananların asıl muhatabı elbette ki devlettir.
Siyaset çözüm üretme yeridir
Siyasetin, sorunun bu kadar kangren hale gelmesindeki sorumluluğu da, ortada. Ancak, "artık operasyondan başka çıkış yok" anlayışını da kabul etmek zorunda değiliz. Barışçı yollar aramaktan vazgeçilmemeli.
Maalesef “geleneksel güvenlikçi devlet refleksi”nin giderek güçlendiğini görüyoruz. Tabii, meselenin, bazı ilçelerde "Burada benim borum öter, devleti buraya sokmam"a gelebildiği bir düzlemde; “silahsız formüller” üzerinden tartışma yürütmek, “özgürlükler vurgusu”nu öne çıkartmak, zorlaşıyor.
Güvenlikçi çözüm
HDP’nin “eşbaşkanları”nın "dokunulmazlıklar"ı konusunda, yeni bir hava oluştuğunu gözlemliyoruz. “Dokunulmazlıkları kaldırma” yöntemiyle, "terörle mücadele" noktasında başarılar kazanılabileceği fikri, devlet katlarında yaygınlaşıyor.
HDP'yi “siyaseten etkisizleştirecek” adımların, çözümü de aynı oranda zorlaştırması, şaşırtıcı olmaz. Çünkü, bir kez böyle bir yola girildi mi, gelişmelerin nerede duracağını kestirmek mümkün olamıyor. Yaygın tutuklamalar; geçmiş tecrübelerden de bilindiği üzere, “siyasette şiddet eğilimi”nin güçlenmesine katkı yapabiliyor. Barış isteyen kitlelerin desteğini almış kişilerin seslerinin kısılmasından, olumlu bir sonuç doğmuyor.
O nedenle, yol yakınken, fikrimizi yeniden ifade etmek istiyoruz: HDP'nin siyaset sahnesinde kalması, “sorunun barışçı çözümü için bir imkanın ayakta tutulması” demektir…
Meclisteki üçüncü parti
Arkasında 5.5 milyon seçmenin desteği bulunan partiden, Meclis'te en büyük üçüncü gruba sahip partiden söz ediyoruz…
Bu köşede, HDP yönetimine, "siyasete dönün" çağrılarında bulundum. Son aylarda, bu parti, elindeki gücü ve imkanları, barışa dönmek için kullanmadı, kullanamadı. Bu, işin bir boyutu. İşin diğer boyutu ise şu: Bu parti, hala çözüm için önemli bir potansiyeli ifade ediyor. Toplumda bir karşılığı var. Onlara oy veren seçmenlerin büyük bir çoğunluğu, bu desteği çözüm ve barış için verdi.
Şunu söylemek mümkün: HDP, “PKK'nın bölgesel hesapları”yla, “kendi seçmeninin çözüm isteği” arasında gidip geliyor.
Eğer, devlet aklı, bu partiyi siyaseten etkisizleştirecek adımlar atar, yani bir anlamda “KCK tutuklamaları” dönemindeki gibi bir yola girilirse; büyük bir boşluk oluşur. Bu boşluk, bence (sanıldığı gibi) başka alternatiflerle doldurulamaz. Uzun vadede, işler iyice içinden çıkılmaz hale gelebilir.
HDP'lileri tutuklayarak, dokunulmazlıklarını kaldırarak girilecek yolun; şiddeti daha da tırmandırmasından, çözüm imkanlarını daha da zorlaştırmasından; ciddi olarak endişe etmek gerekiyor.
Barış, zorlukları ve iniş-çıkışları olan bir yolculuk. Daha fazla iletişim kurar, birbirimizi daha fazla anlamaya çalışarsak, daha olumlu bir sürece girebileceğimize inancım var.
Paylaş