‘Unutursam Fısılda’ya neden ağlıyoruz

Salondan çıkan tüm kadınların gözleri nemli.

Haberin Devamı

Neredeyse hepsi ağlamaklı.
Onlardan biri yanımdan geçerken şöyle diyor:
“Ne yazacaksınız bilmiyorum ama, bizim gibi 50 yaşında olanları çok etkiledi film.”
Herkes çıktıktan sonra yeni seyirciler giriyor salona.
Ben de onlarla birlikte...
Ve az sonra film başlıyor. Çağan Irmak’ın “Unutursam Fısılda”sı...
Doğrusu bu ya, şu ‘ağlatma’ yanının fazla ön plana çıkmasından dolayı bu filme film gibi bakamıyorum bir türlü.
Sanki bir ağlama seansına giriyormuşum gibi hissediyorum.
Bir yandan da “Neden bu kadar ağlanıyor?” diye düşünüyorum.
Gerçekten filmde olanlar mı etkiliyor yoksa izleyenlerin kendi hayatı film şeridi gibi gözlerinin önüne mi geliyor?
Film bittikten sonra bu sorunun yanıtını buluyorum: Her ikisi de!
“Peki film nasıldı? Gerçekten Cem Başeskioğlu’nun ‘Sen Ne Dilersen’ filmine benziyor muydu?” diye soracak olursanız, işte madde madde yanıtlarım:

FARAH ZEYNEP MÜTHİŞ
? Bir kere Farah Zeynep Abdullah harikaydı. Başka türlü parlamış filmde. Hatta keşke diğer paralel hesaplaşma hikayesi hiç olmasaydı, tamamen onun canlandırdığı karakterin (Hatice/Ayperi) 70’lerdeki hikayesinde kalsaydık diyorsun. Çünkü çok hızlı anlatılıyor o yükseliş hikayesi ve sanki yetmiyor, yarım kalıyor, bile isteye ıskalanıyor...

‘ABLAN AŞKTAN ÖLDÜ YAVRUM’
? Işıl Yücesoy da filmin diğer hikayesinin parlayanı. Ekşi suratlı abla rolünde müthiş, tam anlamıyla döktürüyor.
“Ablan aşktan öldü yavrum” dediği sahnede Sezen Aksu’nun “Ablam Aşktan Öldü” şarkısına gönderme yapıldığını hatırlatalım (şarkının sözleri Yıldırım Türker’e ait).

İKİ AYRI FİLM
? Ama işte iki ayrı film var gibi. Ve tam birine odaklanmışken diğer hikayeye yeniden geçiş yapılınca bazen kopuyorsun.

YERİNDE BİR KLİŞE
? Evet, o eski Yeşilçam filmlerinin klişeleri de var filmde. Sanki özellikle kullanılmış gibi. Mesela: Fakir aile kızı Hatice’nin kaymakamın havalı/zengin karısı tarafından “Bir daha gelme bu eve” diyerek kovulduğu o şahane sahne gibi...

INSTAGRAM OLAYI HOŞTU
? Instagram fenomeni kızın “Ama bunlar hep medya şeysi” demesi hoştu. Onun vasıtasıyla herkesin Ayperi’nin durumundan haberdar olması fikri de...

FAZLA KARİKATÜRİZE KALMIŞLAR
? Mehmet Günsür ve Kerem Bürsin’in karakterleri fazla karikatürize ve es geçilmiş duruyor. Derinlikleri yok. Çoğu zaman kıyafetlerine bakıyorsun, o kadar.

AĞLANIYOR MU?
? Ağladım mı? Hayır. Valla taş kalpli olduğumdan filan değil.
Bence ağlatacak sahneleri dozunda bırakmış Çağan Irmak.
Ne finali ne de Işıl Yücesoy’la Hümeyra’nın hesaplaştığı o esaslı sahneyi çok uzatmış. İstese yapabilirmiş.
Ama seyirci gördüğüm kadarıyla hikayenin toplamına duygulanıyor:
İki kız kardeşe, 70’leri hatırlatan tüm o detaylara ve güçlü ama hazin finale...

O FİLME BENZİYOR MU?
? Peki film 2005 yılında çekilmiş, Cem Başeskioğlu’nun “Sen Ne Dilersen” filmine benziyor mu? Evet, benziyor.
İki filmi arka arkaya izleyince daha iyi anlıyorsun (ki ben öyle yaptım).
Başeskioğlu’nun iddiaları boşuna değilmiş diyorsun.
İki kız kardeşin birbirlerinden habersiz aynı adama aşık oluşu, birinin evden kaçması diğerinin ondan hep nefret etmesi ve yıllar sonra yine bir hastalık nedeniyle yollarının kesişmesi...
Tüm bunlar iki filmde de var.
Çağan Irmak’ın filmi şu noktada ayrılıyor:
Kasabada kalan kız kardeşin nefreti sadece aşık olduğu adamın elinden alınmasıyla ilişkili değil. Çok değerli başka bir şeyinin daha çalınmasına içerliyor, ki bu da filmin esas kilit noktalarından biri.
Irmak tüm bunların üstüne bir de şöhret olma hikayesi eklediği için Başeskioğlu’nun filminden tamamen uzaklaşıyor.
Ama yine de insanın aklında şu soru kalıyor tabii:
Farkında olmadan ya da bizzat olarak Başeskioğlu’nun filminden esinlenmiş/etkilenmiş midir Çağan Irmak?
Eğer bu sorunun yanıtı “evet”se tıpkı filmdeki gibi bir durum söz konusu aslında: Diğer taraf bir özrü hak ediyor.

Yazarın Tüm Yazıları