Paylaş
Ekranda yerli dizilerden bir tanesi sezon finali yapmakta.
Bu hafta dizilerde sezon finali haftasıymış, kaçış yok.
En kıytırığı, en dön baba yeni sezona bi daha dönelim olanı da sezon finali yapıyor. Gerçekten kaçış yok.
Ama merakla beklenen iki final herhalde şu iki diziye ait:
Aşk-ı Memnu ve Ezel.
Gerçi Aşk-ı Memnu tamamen bitiyor, ama olsun.
Belli olmaz, her an dönebilir önümüzdeki sezon bir gece ansızın...
Ezel’in sezon finalini ise izledim. Açıkçası epeydir izlemeyi bırakmıştım bu diziyi.
Zamanım yoktu, bir de reklam arası sabrım...
Ayrıca dizideki oyunlardan artık gına gelmişti.
Ama yalan yok; son bölüm iyiydi gerçekten.
İyi toparlandı yine birbirinin içine geçmiş oyunlar.
Ezel’in son saniyedeki artist bakışı da iyiydi.
Bir Türk dizisi için beklenmedik bir finaldi.
Cansu Dere’nin şaşırtıcı derecede iyi olabilen oyunculuğu da sürprizdi...
Derken, dizi mizi olaylarına böyle bir geceliğine de olsa kafayı takmışken...
Kendimce yerli dizi sektöründeki eksikleri saptadım, buyrunuz:
? İyi bir gençlik dizisi... (Yok, var olanların hiçbiri gençlik dizisi filan değil. Belki “Küçük Sırlar” adlı dizi bu boşluğu doldurur.)
? İyi bir polisiye... (Evet bir tane çakma polisiye dizisi var, ama hayır. Karikatürize değil, basbayağı CSI gibi yapılmış bir diziden bahsediyorum.
Onca üçüncü sayfa haberi var bu ülkede, şahane olmaz mıydı onların işlendiği bir tane sıkı polisiye?)
? İyi bir gizem dizisi... (Evet X-Files gibi, Fringe gibi bir şey... Ama bizde gizem denince işin içine hemen cinler katılıyor ve hiç iyi yapılamıyor öylesi, aman dikkat!)
? İyi bir mini dizi... (İlla her dizi sezon sezon sürecek diye bir şey yok... Bir dizi beş bölümlüğüne ekrana gelsin ve özel bir dönemi, özel bir olayı anlatsın ve bitsin. Prestij için, sponsor destekli filan... Böyle işlerin de arada ekrana gelmesi lazım.)
? İyi bir dönem dizisi... (Çemberimde Gül Oya ve Bu Kalp Seni Unutur mu? iyi örneklerdi, devamı gelmeli...)
‘Karşı kıyıda ucuz, bizde hep kazık’ meselesi!
Pazartesi günkü Kos yazısı üzerine benzer deneyimleri yaşayanlardan örnekler yağdı. “Karşı kıyı ucuz, burası neden bu kadar kazık” örnekleri...
Gerçi bu hep biliniyordu. Ama bilinmesi fayda etmiyor işte.
Daha çok konuşmak-tartışmak gerekiyor.
O mail’lerden bir tanesini aktarmak istiyorum.
Buyrun, Santorini deneyimini anlatan İzmirli çiftin anlattıklarına...
“Tam bir yıl önce evlendik ve balayı için Santorini’yi seçtik...
Yılda sadece Santorini’ye 1 milyon civarı turist geliyormuş. Yoğun sezonda ise günde 5-6 tane cruise yanaşıyormuş.
90 kilometrekare bir ada. Yeşillik yok. Sadece doğa güzelliği olarak dünyada belki de tek olan bir yer...
Bu kadar turistik bir yere balayı için gidince, sorunla karşılaşmayalım diye bütçemizi biraz geniş tutmuştuk...
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Bu sefer olumlu yönde!
Santorini gibi dünya turizminin gözbebeği bir yerde iki kişi sadece deniz mahsulü yiyip bir şişe şarap da içerek 40 euro ödemiştik...
Ve işin ilginci sanki tüm adada bir fiyat birliği varmış gibi farklı yerlerde de benzer hesap gelmişti.
Sonrasında Sakız Adası’na da geçtik.
Çok daha az turistik olan bu yerde yemek fiyatları daha da düştü ve sizin geçen günkü Kos yazınızda belirttiğiniz gibi 30 euro civarına deniz mahsulü ile dolu bir masaya oturabildik.
Dün ise Çeşme’de açılacak olan Marina’yı gezelim dedik (bence açıldıktan sonra mutlak surette gelmelisiniz, Monk by Babylon daha şimdiden çok tutmuş)...
Akşamüstü olması sebebiyle iki tane mojito içelim dedik ve toplam 50 lira ödedik.
İşin kötü yanı, biz bizi kazıklarken, Yunanistan’a gelen turist Türkiye’ye gelene göre tam iki katı para harcamakta...
Daha da kötüsü, Santorini’de hangi Yunan ile konuşsak, ‘Sizin kıyılarınız bizde olacaktı, turizm nasıl yapılırmış hem İtalyanlar’a hem de İspanyollar’a gösterirdik’ dediler. Son derece açık bir şekilde...” (Erinç A.)
Paylaş