Türk gençliğinde Serenay sendromu

Al işte, Medcezir’in alımlı/çalımlı güzel Mira’sı, bir bakanın tekrar bakmak isteyeceği türden bir cazibe halesine sahip oyuncusu Serenay Sarıkaya kendinden yola çıkarak Türk gençliğinin gizli sendromunu ifşa edivermiş: “Yaşım 22, ama ruhum 40!”

Haberin Devamı

Yani gencim, tenim pırıl pırıl parlamakta ama gereğinden fazla olgun, fazla durgun, fazla yaşlı hissediyorum demek istemiş Serenay verdiği röportajda.
Nedenini de şöyle dallanıp budaklandırmış: “Yedi yıldır bu sektördeyim, hayatım mücadele ile geçti.”
Aslında Serenay’ın yaşlı hissetmesine neden olan mücadele filan değil. Tam aksine mücadele insanı gençleştirir.
70-80 yaşına gelenler neden hâlâ bir şeylerle meşgul oluyor sanıyorsunuz?
Meşgul olmayı bıraktıkları anda hayatla bağları tamamen kopacağı için...
O yüzden Serenay mücadelenin/hayat gailesinin arkasına sığınma.
Aslında senin ve tüm Türk gençliğinin yaşlı hissetmesine sebep olan, gençlik denen şahane şelale sürecin zıpır yaşanmasına engel olan şey, kim ne der adlı korku/doğulu motif.
Annem ne der, babam ne der, halam ne der, peki karşı komşu ne der, ya arkadaşlarım, onlar ne der?
Bu hüzünlü korku ve yitik cesaret öyle güzel kodlanmıştır ki beyinlere; hayatta ne yapmak istediğini, dahası yapmak istediğin şeyi nasıl yapacağını asla bulamaz, savrulur (ve de yorulur) gidersin 20’lerin boyunca.
O savrulma esnasında elbette hayat/dünya/kainat (toptan) ağır gelmeye başlar ve tabii yaşlı hissedersin.

Türk gençliğinde Serenay sendromu

Haberin Devamı

30’A GELİNCE RAHAT 40’DA ZIP ZIP
30’larına gelince rahatlarsın ama. Çünkü ne yapmak istediğini geç de olsa bulmuşsundur.
40’ına doğru gelince de yitik cesaret tamamen yerine gelir ve işte o zaman Benjamin Button misali kaybolmuş gençlik enerjisiyle zıp zıp zıplarsın.
40’larını, hatta 50’lerini sürenlerin hali hazırda 20’lik gençlerden daha enerjik ve atılgan görünmesi/hissetmesi bundandır.
Barajın kapağı ancak açılabilmiştir!
Ortalığı sular sellerin götürmesi için fazla beklenmiştir.
O yüzden, sen sen ol Serenay geç olmadan aç barajın kapaklarını!
Boşver, rahatla, kasma, enerjini taşır, “Ama mücadele ediyorum ben” cümlesine sığınma, çık o delikten, karış gitsin.
İstediğini yap. Özgürleş.
Seninle beraber tüm (ey) TR gençliği de tabii.
Ben de niye pazar pazar böyle coşup motivasyon konferasındaymış gibi satırladıysam, inanın bilemiyorum.
Baraj kapağımı tekrar kapatın derim, sızıntı yapıyorum galiba, ondandır...

Haberin Devamı

Modern dünya ve zor işler

NASIL AMA NASIL?
* H&M markası arada bir ünlü tasarımcılarla anlaşıyor ve alt bir koleksiyon yaratıyor. Sonra da bunu gayet uygun fiyatla satıyor.
Bu hadiseyi de önce ünlüler ve birtakım cemiyet insanlarının katıldığı alışveriş partisiyle tanıtıyor, orada koleksiyonu ilk kez satışa çıkarıyor.
Hafta içi yine böyle olmuş. Herkes akın etmiş ve bir alışveriş çılgınlığı yaşanmış. Klasik, “Onu ben seçmiştim şıllık” dirsekleri atılarak kasaya koşulmuş, filan...
Anlamadığım, davet öncesi objektiflere gayet cool/cici pozlar vererek gülümseyenlerin bir anda nasıl böyle çıldırıp canavarlaştığı...

TIK YOK MU DEDİNİZ?
* Whatsapp’ın yeni mavi tık uygulamasıyla karşı tarafın mesajını okuyup okumadığını artık anında çakabiliyorsun.
Sinir bir durum.
Artık şu yalan demode: “Ya canım, valla görmemişim mesajını...”
Karşı tarafın elinde babalar gibi bir mavi tık kanıtı varsa, yandın.
Okuduğun ve bile bile yanıt vermediğin ortaya çıkacak işte.
İyi de, insan bazen okuyor ve o an hakikaten canı cümle kurmak istemeyebiliyor.
Sonra yazarım diye düşünüp tamamen unutabiliyor da...
İnsanlık hali, modern zaman ahvali.
Aman, kim takar mavi tık’ı?

Antalya silahşörleri: Türel, Say ve Aykal

Haberin Devamı

Durum şu:
Fazıl Say kurucusu olduğu ve 14 yıl genel sanat yönetmenliğini üstlendiği Antalya Piyano Festivali’nde bu yıl yer almıyor.
Facebook hesabında bu konuyu daha önce yazmış, veryansın etmişti.
Hatta Gürer Aykal’ın onun yerine sanat yönetmenliğine şaşırdığını söylemişti:
“Menderes Türel ile Gürer Aykal, Antalya’da çok güzel şeyler yapacaklarmış. Festivali büyüteceklermiş. Orkestra kuracaklarmış. Öyle bakakaldım bir an. Orkestra elemanlarında Atatürk rozeti olmadığı için zılgıt çeken Aykal ve Antalya’da AKP ile ‘çok güzel şeyler’ yapmak, mesela Fazıl’ın kovulduğu kendi festivalini büyütmesi... Sağolsun, Aykal Hoca. Büyüksün.”
Gürer Aykal nihayet bu konuda sessizliğini bozdu ve Hürriyet’e yaptığı açıklamada, Antalya’dan gelen bu teklif ve Belediye Başkanı Menderes Türel’le arasında geçen konuşmaları Fazıl Say’a mail aracılığıyla ilettiğini belirtti.
Üstelik Menderes Türel’le kendisini tanıştıran kişinin Fazıl Say olduğunun altını çizerek... Ah bir de, “Daha da Fazıl Say eseri yönetmem” diyerek.
Doğrusu, bu karmaşık ilişkiler ağından anladığım tek bir şey var:
O da alınganlık.
Üç taraf da (Aykal-Türel-Say) fazla alıngan davranıyor.
Topu birbirine atıyor gibi görünüyor.
Tamam, ortada ideolojik anlaşmazlıklar, keskin uçurumlar var.
Özellikle Fazıl Say son yaşadıklarından ötürü haklı olarak çok öfkeli.
Ama bir de Piyano Festivali denen bir şey var yahu.
Bu yıl 15’inci kez yapılıyormuş, bugünlere kadar gelmiş, az buz şey mi? Ve ona, konserleri dinlemeye geleceklere yazık değil mi?
Sırf festival hatırına çekişmeleri bir kenara koysalar diyorum...

Yazarın Tüm Yazıları