Paylaş
Kelebekler Vadisi’ndeki bungalovlarda yıllar önce kalmışlığım var. Hatta o küçük bungalovun ismini bile hatırlıyorum: Geronimo.
Benim kaldığım dönem az kişi vardı, neredeyse herkes öğrenci ya da gezgindi.
Akşamları hep beraber aynı yerde yemek yemek ve gece olduğu vakit kumsalda oturup dalga sesleri eşliğinde hayallere dalıp demlenmek pek güzel bir şeydi. Kumsaldaki tek hareket ise ateş dansı yapan iki kızdı. Birileri için yapmıyorlardı, hevesleri/hobileri buydu. Büyük olasılık, ertesi gün de başka bir koya filan gideceklerdi. Sürekli orada değillerdi yani.
Kısacası ortam Leonardo Di Caprio’lu meşhur The Beach filminin yerli versiyonu gibiydi: Dünyanın tüm sorumluluklarından kaçıp vadiye sığınmış, başka bir gezegendeymiş ya da yazlık bir ütopyanın kahramanlarıymış gibi hisseden yerli-yabancı gençler.
Anlaşılan o ki vadi, yıllardır süren bu sessiz sedasız bekâretini mayıs sonunda bir festivale insan zoruyla kurban etmiş olacak.
Çünkü Çadır Festivali adlı bu organizasyonda yapılacaklar bizzat kendi sitelerinde (cadirfestivali.com) şöyle müjdelenmiş:
“Plajın tam karşısına yani denizin ortasında kurulmuş olan sahnede her gün çıkacak bir sanatçının performansı, alternatif sahnelerde ve vadinin bir çok köşesinde hazırlanmış karaoke/rock/dj performansları, ayrıca paintball, sualtı dalgıçlık, muz, tekne turları, aqua park eğlenceleri, havuz voleybolu, jet-ski gibi birçok aktivite”.
Festivali yapanların vadinin ruhunu hiç kavrayamadığı ortada. Yoksa ‘aktivite’ diye tatil köyü eğlencesi jet-ski’yi, muzu, paintball’u filan koymazlardı değil mi?
Tüm bunların vadiyle ne alakası var ki?
Festivalin vadide yaratacağı gümbür gürültüden bahsetmeye gerek var mı?
Güya 55 desibelin aşılmayacağı söyleniyor, ama onca insan ve müzik gürültüsüyle bunda ne kadar başarılı olunur, orası tartışmalı!
Allah’tan deniz ortasına kurulacak sahne saçmalığından vazgeçilmiş.
İşin organizatörü, “Yok, zaten o yalan” demiş.
Kendi sitesinde yazılan şeyi yalanlamış yani, o da ayrıca tuhaf.
Gelen çevreci tepkiler üzerine Hayko Cepkin ve Feridun Düzağaç’ın festivalden geri çekilmesi ise vadiye bir son dakika duruşu oldu, ikisine de alkış.
Festival programında halen gözüken Göksel ve Bedük’ten de aynı duruşu göstermelerini bekliyorum. (Ki Göksel, Atiye ve Pamela’nın da katılmayacağı konuşuluyor.)
Sadece çevre duyarlılığı açısından da değil, bazı yerlerin ruhunu aynen korumanın dayanılmaz yükümlülüğü açısından.
Seks filmi salonlarına baskın nereden çıktı
Üç film birden ya da seks filmi gösteren salonlar... Bunlar hep yok muydu? Vardı. Hatta 70’li yıllarda bu salonlara takılmış bir eski müdavimle konuştum geçenlerde. “O zaman normal film oynatırlardı. Sadece on beş-yirmi dakikada makinist araya porno kareleri serpiştirirdi” diyordu. Seks filmi oynatan bu salonların eşcinsel kültüründe buluşma/tanışma/anlık seks olarak algılanışı yeni bir şey değil. Bu bir şehir alt kültürü. Sev ya da sevme. Malum, sinema yazarı olduğu halde bu kültürün farkında olmayanlar çıkabiliyor. Şimdi durup dururken, Şişli ve Beyoğlu’ndaki sinemaların geçen hafta basılması, 60 kişinin gözaltına alınıp içerdeki iki turistin de sınırdışı edilmesi şu soruyu getiriyor akla: “Yoksa zamanındaki Eskişehir sürgünü ve Hortum Süleyman dönemi gibi yeni bir av mı başladı?”
Paylaş