Jetgillerin ülkesinde çok kartpostal bir gün

Ekşi’den (sözlükname) bir zat-ı muhterem demiş ki Monaco için; “Jetgillerin havadaki şehri kadar dünyadan bağımsız yer. Bir daha dünyaya gelsem vatandaşı olmak isteyeceğim yer”.

Haberin Devamı

Tarif doğru, Monaco aynen öyle bir yer. 

Ama buranın vatandaşı olmak mı? Bence bu çok sıkıcı bir tercih!

Nedenini söyleyeyim: Hafta sonu bir günlüğüne Monaco’daydım ve kendimi çok şahane bir turistik kartpostalın içinde hapsolmuşum gibi hissettim.

Evler/oteller şahane, arabalar lüks, her şey aşırı temiz/düzenli, yollar kaymak, doğa fena halde cömert, çevre düzenlemesi dört dörtlük ama bir şeyler eksik yahu. Ruhu yok buranın! (zamanında şair Sandal doğru söylemiş, “maalesef ruhu yok” diye).

Kartpostal gibi demem o yüzden: Uzaktan sev burayı, uzaktan gör, yeter.

Filmlerde mesela... Meşhur Monte Carlo’su film karelerinde daha albenili, daha cazip Monaco’nun. Kumarhanesi şusu busu... ıçine girince ı-ıh, fazla mükemmel, mükemmel olduğu için düz, dümdüz.

Monaco’yu, Monte Carlo’sunu, oradan Nice’i filan ekspres bir şekilde gezinip dururken insan şunu da düşünmeden duramıyor tabii:
“Burası Bodrum’un bol yeşillikli hali gibi gibi. Biz niye bu kadar iyi altyapı kuramamışız ki?”

Hakikaten öyle. Bütün tepeleri delmişler, upuzun bir otoyol yapmışlar.

Bizim viraj viraj ve de çukurlu yapacağımız/yaptığımız yollar, onlarda inanılmaz, dedim ya kaymak gibi.

Bir de bizim Bodrum’daki yollara bakın. Berbat yapılaşmayı, çevre düzenlemesini hiç saymıyorum bile.
şundan mı korkuyoruz acaba: Monaco’daki sahil şeridi gibi şahane olursa her şeyden çok mu sıkılırız?

Böyle dağınık ve bozuk kalması daha mı iyi o açıdan?

Saygı duyarım, eğer bilinçaltı dehlizlerinde yatan aslan buysa...

Haberin Devamı

Tavrına hayran olayım

Monaco’da bulunma sebeblerimden biri de Audi A5 Cabriolet’nin tadına bakmaktı. Tüm dünyadan buraya akan çeşit çeşit gazeteciyle beraber. Tadı diyorum ama, ben sadece kokusuna bakabildim Audi’nin.

Çünkü araba kullanmasını bilmem, öğrenmek de istemem. Zaten Audi’cilerin de amacı buymuş, arabayı en mükemmel dekorda koklatmak, arabanın “tavrına” herkesi hayran bıraktırmak.

Yoksa banane beygir gücünden, şuyundan buyundan...

Önemli olan, mesela üst kısmını açıp kapatırken arabanın, içindekine hissettirdiği o paha biçilmez “şımarık prens” hazzı.
Çoğu arabanın da artık satmaya çalıştığı şey bu değil mi?

“Benim arabayı alırsan şöyle bir adamsın/böyle bir kadınsın” hissiyatı, statüsü. Gerisi ıvır zıvır, kıvır.

Kısaca bu yeni cabrio modeli; çok oyuncaklı, bir tür tamamlayıcı unsur. Türkiye’ye bu yaz çok kısıtlı sayıda gelecekmiş satış için.

Meraklısı paraya kıyıp alacaksa eğer, Bodrum (ya da Antalya-Kemer) yollarını Monaco filan zannedip hızlı sürmese bari.
Yazık olur arabaya/arabayla edinilen havalı kimliğe, neme lazım...

Haberin Devamı


Aslında Funda Arar

Bundan dört ay önceydi. şu yerli pop alemine emek veren en akıllı adamlardan biri olan Emre Aksu bir gün dedi ki, “Sen bu şarkıları yapıp yapıp sandığına mı kaldırıyorsun?”.

Bilmeyen için hızla özet geçeyim: Yıllardır kendi halimde şarkılar yapmaktayım.

Yazı yazmak dışında en çok haz veren şeylerden biri şarkı yapmak.

Enstrüman mı çalıyorum? Hayır. Nota mı biliyorum? Hayır.

Nasıl derler, geliyorlar işte! Söz+müzik, pat diye.

Yolda yürürken ya da hiç ummadığım anlarda.

Açıklaması yok. Açıklama yapmak saçma zaten, kimsenin tam olarak anladığı da yok.

Neyse işte, Emre böyle aniden sorunca şaşırdım.

Çünkü bir şarkıyı yapıyor, onun verdiği duyguyla rahatlayıp o şarkıyı bir süre sonra unutuyordum!

Melodisi neydi, sözü nasıldı hatırlamıyordum. Üzerine basıp geçiyordum.

Derken bir gece pat diye başka bir melodi, başka bir söz ve yeni bir şarkı doğuyordu aniden. Bir geceliğine yeni gözdem o şarkı oluyordu.

Sonra onu da unutuyordum.

Oysa şimdi bir şarkıyı hiç unutmayacağım.

Çünkü Emre Aksu o konuşmamızdan sonra ne yaptı etti, şarkılarımı Funda Arar ve Febyo Taşel’e dinletti.

İşte o şarkılardan biri, adı “Aslında”, Funda ve Febyo’nun çok hoşuna gitti.

Ve “Aslında” şarkısı Funda Arar’ın  piyasaya yeni çıkan son albümü “Zamanın Eli”ne girdi.

Dedim ya, bu sayede “Aslında”yı unutmam artık imkansız. Tabii şarkıya kattığı nefis yorumla Funda’yı ve yaptığı aranjeyle “Aslında”yı aslına ulaştıran, finaldeki gitar soloyla beni benden alan Febyo’yu da...

NOT: Albümde toplam 13 şarkı var. Bir tanesi eskilerden, Zerrin Özer’in 1984 tarihli arabesk çalışması “Mutluluklar Dilerim”de yer alan “Ateş Düştüğü Yeri Yakar”. Funda Arar’ın daha önce seslendirdiği cover’lar gibi bu da ilgi çekecek gibi (şarkının Zerrin versiyonu internette var, karşılaştırmalı dinlemek de güzel oluyor. Tavsiye).

Yazarın Tüm Yazıları