Paylaş
Yani: Denizde kulaç atma, akşam barda yanık tenle flört rüzgarına kapılma, gece ne kadar dağıtmış olursan ol sabahları bol oksijenden zıpkın gibi uyanabilme sezonu...
Açılışı Çeşme’de yaptım. Bakınız orada neler oluyor:
TAŞ OTEL KIRIKLIKLARI
- Alaçatı demek malum, aynı zamanda butik taş otel demek.
Güzelim havuzuyla, sade döşenmiş odalarıyla Manastır da onlardan biri. Daha önce de kalmıştım.
Ama bu kez bir parça hayal kırıklığı yaşattı.
Klimanı açıyorsun mesela, sıcak üflüyor. Meğer kış modunda bırakmışlar, “Pardon, unutmuşuz” diyorlar.
Ya da servis aksıyor, sipariş verdiğin içecek bir saat sonra geliyor. “Önemli olan unutmamak” diye tatlı tatlı ukalalık da edebiliyor garson.
Sözün özü, taş otelde kalmak insana kendini iyi hissettiriyor tamam, ama buraları işletenlerin hizmeti de tastamam vermeleri gerekiyor.
İZMİRLİ, İZMİRLİ’DEN ÇEKİNİYOR!
- Mi Casa, Alaçatı gecelerinin geçen yıl olduğu gibi bu yaz da en cool ve hareketli barlarından. İstanbul’dan gelenler genelde buraya takılıyor.
Zaten böyle ilginç bir ayrım var.
İstanbul’dan gelenler İzmirliler’in takıldığı mekanlara gitmeyi pek istemiyor.
İzmirliler’in ise bu tarz bir ayrımı yok gördüğüm kadarıyla.
Ama onlar da İzmirli hemşehrilerinin yanında rahat edemiyor!
Sole Mare’nin gediklisi üniversiteli bir genç durumu şöyle itiraf etti: “Abi ben sarhoş olmayı, dans etmeyi filan çok seviyorum ama kendimi tutuyorum. Yoksa İzmir’de herkes anında dedikodumu yapar, dile düşerim. Sen bilmezsin İzmir’i.”
Şaşırıyorum tabii. Ne var ki insan sarhoş olursa, azıcık dağıtırsa?
İzmirli’nin İzmirli’ye dair sosyal korkusu var, onu anladım...
Deşmek lazım bunun nedenlerini...
NE ÇALIYOR?
- Peki Çeşme’de ne çalıyor? Lykke Li’nin “I Follow Rivers”ı hâlâ gözde. Onun dışında tabii remikse bulayıp çıkartılmış Türkçe pop hitleri: Başta Ajda Pekkan, Murat Dalkılıç, Ziynet Sali ve Kenan Doğulu’nunkiler olmak üzere...
- Bu kadarla bitmiyor Çeşme notları, devam edeceğiz elbet...
Cihangir’in Aliye’si
Cihangir yeni bir meyhaneye daha kavuştu, adı Aliye.
Cihangir Caddesi üzerindeki Aliye, son zamanlarda hızla çoğalan o modern usül meyhanelerden. Sazlı sözlü bir yer değil.
Oturup sohbetini edebiliyorsun rahat rahat.
Dekorasyonu filan da gayet genç, günümüz.
Ama mezeler, balık köfteler, rakılarla filan ortam meyhaneleşiyor işte. Galiba bu da özlenen bir tat/karışım.
Nitekim çok yeni açılmasına rağmen Aliye’ye gittiğimde tüm masalar neredeyse doluydu.
Masa demişken, çoğunluğu dışarıdaki geniş kaldırımda.
Cihangir Caddesi üzerindeki mekanların hepsi kaldırıma masa çıkartabiliyor.
Tamam kaldırım geniş, apartmana giriş çıkış ve insan trafiğine de engel teşkil etmiyor.
Ama bu caddenin iki adım ötesindeki diğer Cihangir mekanları hâlâ kaldırıma masa koyamıyor.
Yazık ve de ayıp ediliyor onlara...
Emel’in daveti ve kiloları
Emel Müftüoğlu şarkıcılığı şimdilik rafa kaldırdı.
Uzun süredir de yeni kurduğu yapım şirketi ML Production’la meşgul.
Günseli Deniz’in “Kalp Ağrısı” albümü mesela, Emel’in ilk işi.
Geçtiğimiz günlerde Emel, Acarkent’teki ofisinde bir davet verdi.
Ve davette hakkında çıkan “O ne hal Emel!” başlıklı “Çok kilo aldı” haberleri konuşuldu.
Emel haberleri bol bol ti’ye aldı, “Haberin başlığına bakınca bir an birine kötü bir şey yapmışım zannettim” diyerek davettekileri güldürdü.
Kilolarıyla gayet barışık olduğunu ise Ali Usta’nın davete özel yaptığı inanılmaz leziz çiğ köfteleri hüpleterek herkese bir daha gösterdi.
Yadırgadım
Cengiz Semercioğlu ve Sema Eren “Böyle Bir Şey Var mı?” programında çok hızlı refleks gösterip konserin ertesi sabahı Madonna’nın Türk dansçısı Yaman Okur’u ekrana çıkarttılar.
Çok güzel işti, iyi gazetecilikti.
Ama sordukları bazı soruları yadırgadım, bu zamanda pek anlam veremedim:
- Dansçıların bir kısmının koreografi gereği topuklu ayakkabı giymesinden yola çıkıp Yaman’a, “Sen neden giymedin?” denilmesi...
Ki Yaman da soruya şaşırdı ve “Bacaklarım çarpık o yüzden” dedi esprili bir şekilde.
- Ve akabinde Yaman’a, “Dansçıların bazıları gay mi?” diye sorulması... Oysa dansçıların sahne performansı daha önemliydi yatak odalarından. Haksız mıyım?
Paylaş