Paylaş
“Ekşi Sözlük yazarından intihar teşebbüsü...”
Adı soyadı yok mu bu insanın diye düşündüm, neden böyle bir etiket kullanılmış ki? Zaten sözlükte -sitenin doğası gereği- nickname kullanılıyor, adın soyadınla yoksun.
Ama gerçek hayatta başına bir şey geliyor ve çıkan haberlerde yine adın soyadın yok...
Diye düşünüyordum ki, habere konu olan kişinin Boğaziçi Köprüsü korkuluklarına çıkmadan evvel Ekşi Sözlük’e bir “entry” açmış olduğunu öğrendim:
“Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden yazar.”
Kimi dalga geçmiş başlıkla, kimi ciddiye almış.
Sonra olayın gerçek olduğu anlaşılmış vesaire...
Tuhaf olan, bazı Ekşi yazarlarının Ortaköy’e filan gidip üç saat süren intihara teşebbüs olayını an be an, canlı yayın gibi aktarmalarındaki iştahları.
Neyse ki yine kendi içlerinden birçok yazar, bu “canlı yayınlara doyamama” halini gayet okkalı bir şekilde eleştirmişler.
İçlerinden en beğendiğim şu oldu: “Ben ki çıplak gözle gerçek hayatta birçok vahşi ölüm görmüş, görecek biri olarak hâlâ alışamadım böyle görüntülere.
Oysa insanlar bakmalara doyamıyor.
Nasıl bir ruh halidir, nasıl bir duygusuzluktur?
Ne diye oraya izlemeye gider insanlar? Atlasa bakabilecek miydin?
İyi tamam, entry yetiştiriyorsun ama sen yazarken atlasaydı ne yapacaktın? Saniye saniye düşüşü mü anlatacaktın?
Denize kafa üstü mü, çivileme mi yoksa sırtının üstüne nasıl düştüğünü mü yazacaktın? Görevlilere haber verildi, gerekeni yapıyorlar, tamam.
Felaket tellallığına, ayrıntılara ne gerek var?”
Ev almak mı yoksa hep kiracı kalmak mı
Vatan yazarı Mutlu Tönbekici’nin “ev almaya çalışma/ve en sonunda başarma” yazılarını hayranlıkla ve de özenerek okuduktan hemen sonra Cihangir’deki White Mill’de Ebru Destan’la karşılaştım.
Bu karşılaşmanın konuyla alakası şu: Meğer Ebru beş yıldır gayrimenkul danışmanlığı yapıyormuş.
Oyunculuk/bir ara denediği şarkıcılık dışında esas işi buymuş.
Haliyle laf döndü dolaştı ve Ebru ayaküstü ev satın almayla ilgili öyle ikna edici bilgiler verdi ki, bir ara “acaba mı?” oldum?
Çünkü şehre fersah fersah uzak, bir yerlerden TEM’e bağlanan, ücra (ama illa havuzlu, SPA’lı filan) sitelerden, on-yirmi yılda öde babam öde bitmez taksitli banka kredileriyle ev almak, yüzyıllardır bana hayli manasız gelir.
Bir, oralarda oturulur mu diye düşündüğüm için.
İki, oturmayacağın ev için borca girmeyi delice bulduğum için.
Üç, parasını ödedin diye yıllarca aynı evde oturmayı sıkıcı bulduğum için.
Oysa işte kiracılık mesleği öyle mi?
Bir tür gezgin gibisin.
Bir o evde, bir bu evde.
Selin Toktay Özderici’den bir mekan eleştirisi
Eski manken Selin Toktay Özderici’den bir gece hayatı maili geldi.
Selin’in cuma gecesi yaşadıklarını anlattığı mailde hem övgü (Otto’ya dair) hem yergi (Bird’e dair) var.
Kısaltarak aktarıyorum, buyrunuz...
“Onur selamlar, cuma gecesi yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum...
Uzun bir aradan sonra ben, eşim Ali Rıza ve çok yakın bir arkadaşımızla Kanyon Mezzaluna’da yemek yedikten sonra metroya atlayıp Şişhane’ye gittik.
Bilir misin bilmem, ama çok şükür üç ve bir yaşlarında iki tane çocuğumuz var. Dolayısıyla geceleri çok fazla sosyalleşmeyi beceremiyoruz.
Daha doğrusu içimizden pek gelmiyor.
Belki de beş-altı sene önceki eğlencelerimize sayıyoruz.
Her neyse, güzel müzik ve ortam yaşayabilme hayaliyle ve biraz da o bildik suretlerden uzaklaşmak isteğiyle Şişhane’nin bohem havasına takılmak istedik.
Ama maalesef o çok popüler mekanın (Bird) çok popüler simaları sokağın ortasına kendini kusmuş bir haldeydi.
İçerde duyamadığımız müziğin bizi pek tatmin etmeyeceğini düşünerek dışarı çıktık.
Ve iki-üç cipin altında kalma tehlikesi atlattık!
Çünkü barın kapısı oto galeri gibiydi. Ciplerin önünden kedi misali kaçışarak kendimizi güç bela Asmalımescit’teki Otto’ya attık.
Burası, az önceki cip furyasının tam aksiydi.
İçeride kulağımızın pasını alan ve müthiş zevk veren bir müzik çalıyordu.
Küçük kabindeki DJ, New York/Chicago sound’unu aldı, “Billie Jean”in harika bir remiksine bağladı ve araya 90’ların bağrından kopan ‘pop pop pop music, let’s talk about pop music’i yerleştirdi...
Derim ki, bence Şişhane’yi rahat bırakalım. Gerçek sokakların içinde cip kültürüyle gereksiz bir yorgunluk yaratılmasın...
Her semtin bir kişiliği var bu şehirde. Ve böyle kalsa daha iyi olur...”
Paylaş