Gülşen’in yeni albümü için çektirdiği fotoğrafları cumartesi günkü Kelebek’te görmüşsünüzdür.
Bir dönemin ünlü Fransız şarkıcısı Mireille Mathieu’yu tıpatıp andıran fotoğraflarında Gülşen siyah peruk, renkli lens kullanmış ve tıpkı Mathieu gibi dudaklarını ön plana çıkartmış.
Cumartesi göremeyenler kahrolmasın, buraya o fotoğraflardan alıyorum iki tane.
Ama diyeceksiniz ki, dört adet fotoğraf var burada, "hayrola, ne iş?" (burada eko yapılsa iyi olabilir: Hayrola, hayrola ve hayroletta).
Sadede gelelim...
Diğer fotoğraflar, Gülşen’in yeni imaj fotoğraflarının nereden klonlandığına dair şahane birer kanıt.
Çünkü bunlar, dünyaca ünlü moda fotoğrafçıları Mert Alaş ve Marcus Piggott’unİngiliz model Jessica Stam’le gerçekleştirdikleri "Travel" başlıklı moda çekiminden...
Malum, bu ikili geçen yıl Pirelli takviminin fotoğraflarını çektiler, ondan önce Jennifer Lopez’li Louis Vuitton kampanya çekimlerine imza attılar.
Kate Moss ve daha birçok ünlü modelle de çalışmışlıkları var.
Söylemeden olmaz; 1971 İstanbul doğumlu Mert Alaş’ın (Londra’da yaşıyor) Piggott’la beraber bu işlere imza atması bu topraklar için ayrıca gurur vesilesi...
Gel gör ki, Gülşen’in son fotoğraflarında bire bir Alaş ve Piggott’un işlerinin kopyalanması enteresan bir durum olmuş.
Tamam, Gülşen çok hoş çıkmış fotoğraflarda.
Ama insan yapılanın orijinal olmadığını öğrenince hayalkırıklığına uğruyor işte.
(Haberi İngiltere’den uçuran Işıl’a teşekkürler!)
Günün şaşkınlığı
Alinur Velidedeoğlu’na şaşırdım.
Çünkü önceki gün bir gazeteye, "Kayınvalidemle görüşmüyorum, çünkü o MHP’den aday, oysa ben CHP’nin seçim kampanyasını yürütüyorum. Dolayısıyla bu süreçte pek görüşmüyoruz" minvalinde açıklamalar yapmış.
Bunu söylemesinin nedeni CHP’nin işini yaptığını herkese duyurmaksa, biraz hata etmiş Velidedeoğlu.
Çünkü son çıkan "Yalanını da Al Git" başlıklı olanı hariç, diğer gazete ilanları CHP’nin, hiç de çarpıcı değildi.
Dahası, CHP’yle MHP arasında neredeyse fark kalmadı gibi, hatta koalisyon yapacakları konuşuluyor. Yani kayınvalidesiyle görüşmemesi de gerçekçi değil Alinur Bey’in.
Şaşırdım yani, sorry.
Şehnaz Longa güzelmiş
Önce Emre Akım’ın albüm tanıtımı vesilesiyle sonra da Metin Özülkü’nün doğumgünü partisi nedeniyle gittim Kuruçeşme’deki Şehnaz Longa’ya.
Eski New Yorker’a (şimdiki Nikki’s) çok yakın, Pafuli’nin yanında.
Bir açıkhava meyhanesiymiş burası. Çok sıcak bir yer.
Hep aynı yerlerde demlenmekten sıkılanlara iyi gelebilir.
Kıbrıs’la ilgili 5 tuhaf şey
Ajda Pekkan’lı Kıbrıs’tan aklımda kalan bazı şeyler var. Paylaşmadan olmaz:
1. Hep söylerlerdi ama gidince daha net hissettim.
Evet, Kıbrıslılar Türkiye’den gelenleri pek sevmiyorlar.
Türkiye’den göç edenlere halk arasında "karasakal" deniyor.
Çünkü adaya sonradan göç edenler genelde Adana, Hatay, Mersin civarından gelen, tabiri caizse "esmer Türkler"...
2. Türkiye’den gelenlerin sevilmemesinin bir nedeni de, adada huzuru bozduklarına inanılması.
Nitekim adada daha önce pek görülmeyen hırsızlık, tecavüz gibi vakaların artmasını bu göçlere bağlayanlar çoğunlukta Kıbrıslılar arasında.
3. Konuştuğum bir taksi şoförünün ailesi 1970’de Konya’dan göç etmiş zamanında Kıbrıs’a.
Yani öz be öz Kıbrıslı değil ada halkı için.
Bu yüzden çalıştığı taksi durağında çoktan dışlanmış bile, yakında oradan ayrılıyormuş, istemeyerek de olsa...
4. Kısacası durum bir tuhafmış burada: Bir yanda refah içinde yaşayan Rum kesimi, öbür yanda kendi içinde parçalanmış çok sorunlu Türk kesimi.
5. Kıbrıslılara şu açıdan hak vermemek de elde değil.
Çünkü Türkiye’den göç edenler ada kültürüne uyum sağlamak yerine buraya kendi kültürleriyle tutunmaya çalışıyor.
Yine aynı taksi şoförünün söylediği şu sözler sanırım aradaki uçurumu çok iyi anlatacaktır:
"Bir Kıbrıslı kızla çıkıyordum. Tanıştığımızın dördüncü günü beni evine davet etti.
Babası da evdeydi. Bize şarap açtı. Sonra da yalnız bırakıp gitti. Şaşırdım. Bunlarda adet farklı, çok rahatlar".