Hiç abartmıyorum, iki-üç haftadır filan yakın arkadaşlarımdan habire facebook daveti geliyor, e-mail’le. "Pöf" diyorum, şimdi kim uğraşacak facebook’la. Çünkü bütün o sosyalleşme sitelerinden ölesiye sıkılıyorum. Profillerden, uzun uzun kayıt olmalardan.
Zaten gerçek hayatta yeterince sosyalim. Bir de sanal sosyalleşmeye gerek var mı?
Ayrıca: Nedir bu sosyalleşme mücadelesi yani, anlamıyorum.
Ama arkadaş/mahalle/cemaat baskısı işte. Mail davetlerinden sonra bu kez de telefon gelmeye başladı. Aynen şöyle:
"Facebook’ta gördüm seni?"
"Yok yahu, ben facebook’ta filan değilim"
"Mm, tamam, fake o zaman. E, girsene?".
Ne diyeyim şimdi? Söyle okurcan ne diyeyim? Derken birkaç telefon daha. Bu yazıyı yazmadan az evvel: "Aa, hálá Facebook’ta değil misin? Hemen gir, çok eğlenceli, çabukkk!"
Ve pes ettim, artık dayanamadım, hakkında çıkan onca habere rağmen o kadar zaman merak bile etmediğim siteye en sonunda dahil oldum.
Neyse ki dahil olmak kolaymış, zırt diye giriyormuşsun, ıvır zıvır bürokrasisi azmış.
Peki şimdi ne olacak facebookcanlar? Nedir buranın olayı? Anladık, burası "myspace"in bir tık, hatta çok tık ötesi. Ama nedir yani? Kendime bir cemaat mi seçeceğim?
"90’ların başında çocuk olmak" cemaati bana uymaz, "Bir Burhan Altıntop Kolay Yetişmiyiii" başlıklı olanı hele hiç... Sitenin nimetlerini anlatırken bir arkadaşım, "Site sayesinde ilkokul arkadaşlarım bile beni buldu" dedi. Sonsuz bir iletişim yani, geçmişten/gelecekten.
Bir başkası ise, "Burası da kırolar sayesinde yakında randevuevine döner, ama trend icabı buradayız".
Olay bu galiba: Yonja, 80630, 2yüz ve şimdi de Facebook. Trend o yönde, uymak lazım, yoksa mahalle beni "delete" eder neme lazım...
AYRINTI NOTU: Bir arkadaşınız, "beni arkadaşın olarak ekle" diye mesaj atıyor ya.
Tam eklerken facebook’un sistemi şöyle abuk bir soru soruyor: "Onu nereden tanıyorsun?" Seçenekleri de eklemişler: "Beraber çalışmıştık, takım arkadaşıydık, ilişkimiz vardı, vesaire". Tamam, istersen bu soruyu es geçiyorsun, yanıtlamak zorunda değilsin. Ama yine de ilk başta sinir oldum, "sanane lan facebook" dedim yüksek sesle. Böyle bir şey işte Facebook, adamın dengesini de bozuyor.
Meğer Mustafa Ceceli çok iyi şarkıcıymış
Mustafa Ceceli ismini müziğin arka planını merak edenler ya da Sezen Aksu konserlerine gidenler zaten çok iyi biliyorlar.
Ama yine de hatırlatmak gerekirse: Ceceli, "Çakkıdı" ve "İkili Delilik" gibi son dönem sıkça dinlenmiş iki şarkının (ve buraya sığmayacak daha pek çok şarkının) düzenlemesini yapmış genç bir aranjör. Ceceli’yi herkes gibi ben de sadece aranjör yönüyle tanıyordum.
Ta ki sesini duyana kadar... Meğer Ceceli müthiş bir şarkıcıymış da haberimiz yokmuş.
Günlerdir Ceceli’nin sesinden Sezen Aksu’nun son bestelerinden biri olan "Ciğerim Yanar"ı dinliyorum ve işte şuraya yazıyorum: Ceceli önümüzdeki yılların en iyi erkek vokallerinden biri olacak. Eğer bir 10 gün daha sabredip Enbe Orkestrası’nın DMC’den çıkacak albümünü edinirseniz, orada Ceceli’nin sesinden "Ciğerim Yanar"ı dinlediğinizde bana hak vereceksiniz. Ceceli, Ferhat Göçer ve Meyra gibi birçok ünlü isimle beraber Enbe Orkestrası’yla düet yapıyor albümde.
Ve muhteşem söylüyor. Biraz sabır yani... "Şarkıcı" Ceceli, damardan geliyor!
Gitti güzelim şarkı
Hafta başı sözlerini aktardığım "Biraz Nezaket" şarkısını son dakikada albümden çıkardı Tarkan.
Riga’ya konsere giderken açıklamış. Şarkı sözlerinin Kelebek’te yayınlanması, üstüne "orta yaş" mevzusunun konuşulması, bir de şarkı sözlerindeki "hamdolsun" krizinin Tarkan’ın hoşuna gitmediği ortada. Oysa güzel şarkıydı. Benim dinlediğim şarkının hızlı versiyonuydu. Tarkan’ın ekibi şarkıyı çok güzel bir balad yapmıştı. Yazık oldu "Biraz Nezaket"e...