Paylaş
Tabii ki içeri girmenin çok zor olması!
Eğer içeri girmekte zorlanıyorsanız, o kulübün gözünüzdeki değeri büyüdükçe büyür.
Bu iş her zaman böyledir: Herkesin kolayca girdiği bir mekan asla çekici değildir!
New York’taki The Box, bu bildik kurala bir de sıra dışı sahne şovları ekleyip kısa zamanda ünü dilden
dile dolaşan bir efsaneye dönüştü.
Efsane olmasında ünlülerin de payı var tabii.
Mesela Kate Moss. The Box’taki şovları ağzı açık bir şekilde izlediğini söylediğinde kulübe gitmek isteyenlerin içindeki merak dürtüsü iyiden iyiye ateşlenmişti.
Ama işte zalim internet dünyası: Artık merakınızı gidermek için illa The Box’a gitmiş birileriyle karşılaşmanız gerekmiyor.
Çılgın şovların detaylarını internette bulmanız mümkün.
Peki The Box gerçekten bu efsane konumu hak ediyor mu?
Cuma gecesi gittim gördüm.
İşte The Box deneyimimden geriye kalanlar:
- Kapıdaki görevlilere kaldığımız otel (The Standard) aracılığıyla yaptığımız rezervasyonu çıtlattık. Çok geçmeden içeri alındık.
Bu bağlantı olmasaydı öylece içeri alınır mıydık, orası meçhul...
- İçeri girince aşılması gereken bir görevli daha vardı.
Bu kez karşımızdaki iri bir bodyguard değil, şık giyinmiş bir kadındı. Kişi başı 100 dolar istedi bizden. Bir tür giriş parası yani.
İçkiler elbette bu paraya dahil değildi.
Peki loca isteseydik ne kadar vermek zorundaydık?
Onun da fiyatının 800-1500 dolar civarında olduğunu söylediler...
- Paraları bayılıp içeri girince ilk hoşuma giden şey The Box’ın teatral havası oldu. Kendinizi 1900’lerin başında, burlesque şovların filan yapıldığı küçük bir kabarede gibi hissediyorsunuz.
Çünkü üst kat localarından sahne önündeki koltuklara kadar her şey eski, her şey naftalin kokulu.
- Bu havayı günümüzleştiren şey ise şovlar...
Açıkçası şovların hiçbirini o kadar sıra dışı bulmadım, hepsi sıkıcıydı: Cinsel organa bir şey sıkıştırmalar, akrobatik dansçıların erotizm soslu tepetaklak halleri, locada oturan bol paralı erkek müşteriyi sahneye çıkartıp şampanya banyosu yaptırmalar...
Elbette tüm şovlar seksin sınırlarını zorlamaya odaklı.
Şimdiye dek hiç böyle şeyler izlememiş biri için ilk başta şaşırtıcı olabilir The Box’ın şovları.
Ama o acemiyi bile bir süre sonra sıkacaktır eminim.
Sonuçta insanoğlu/kızı doyumsuz. Hep daha fazlasını istiyor.
Sıra dışı olanın bile daha da sıra dışı olanını!
- The Box’ın şovlarından öte içerideki müşteriler daha ilgi çekici. Benim gittiğim gece mesela, David Bowie’nin glam rock dönemleriyle Lady Gaga’nın klip kıyafetleri arasında bir yerde sıkışıp kalmış bir grup vardı.
Şova ara verildiği an sahneye fırlayıp dans ediyorlardı.
Nitekim, onların “Ben bir şeyim, bana bakın” hallerini izlemek daha gerçek, daha eğlenceliydi.
- Sonuç olarak: The Box, özellikle turistler nezdinde, New York’a gelmişken mutlaka fethedilmesi gereken bir kale gibi görülüyor. Olmazsa olmazlar arasında.
Gel gör ki bu “mutlaka”nın içini dolduracak denli efsane değil içeride olup bitenler...
Eurovision bir kayıp mı
TRT ister ekonomik nedenle, ister gönderecek şarkıcı bulamadığı için isterse de oylama sisteminde başka ülkelere tanınan ayrıcalıkları bahane ederek
Eurovision’a katılmaktan vazgeçmiş olsun.
Çok önemli değil.
Eurovision’a bir yıl katılmamak hiç de büyük kayıp değil.
Bu konuda “Kesinlikle kayıp” diyen Naim Dilmener gibi düşünmüyorum.
Eurovision’un katkısı/anlamı tartışılır. Etkinliği de...
Aslında olan, Eurovision kafasını seven ve o gece ciddi ciddi heyecanlananlara olacak. Mesela Bülend Özveren.
Bu karara en çok onun üzüldüğünü düşünüyorum.
NOT: Bu konuda anlamadığım tek şey, TRT’nin yakın zamanda bir danışman kurulu filan toplayıp neden “Kimi göndersek?” diye herkesten uzun uzun görüşler aldığı...
Madem böyle bir karar alınacaktı, neden yoruldular bu kadar?
TURYİD gecesiyle ilgili
Frankie’de düzenlenen TURYİD gecesiyle ilgili cuma günkü yazıda bir el sıkışma krizinden bahsetmiştim.
Meğer el sıkışmama hadisesini büyüten kişi TURYİD üyesi değilmiş, sadece o gecenin davetlisiymiş.
Bu tür protokol ortamlarını pek sevmediği için söyleniyormuş.
Bu küçük ayrıntıyı böylece düzelterek, kurumlar arası doğabilecek olası büyük gerginlikleri de önlemiş olayım.
Paylaş