‘Ejder Kapanı’na gidilir, çünkü...

Uğur Yücel müthiş oynamış! Her sahnesi, her repliği, her bakışı, filmdeki karakter için değiştirdiği ses tonu; kısacası Yücel’in oyunculuğundaki her ayrıntı olağanüstü. “ışte budur” diyorsun her seferinde.

Haberin Devamı

Ayrıca Yücel’in film boyunca giydiği cepkenler ve gömlekler de hayli şık. Gerçi zaman zaman fazla ıtalyan şıklığı, ama olsun... 

Tam da Hrant Dink’in oğlu Arat Dink’in “Bu ülkedeki adalete güvenmiyorum” açıklaması ve Ağca’nın hapisten erken çıkarılması tartışmalarının üzerine “Ejder Kapanı”nı izlemek, ülkedeki adalet sistemi üzerine herkesi daha çok düşünmeye sevkedecek gibi.

Hatta beş-on kat daha fazla etki yapabilir.

Çünkü filmdeki suç hayli hassas: Çocuklara tecavüz, yani pedofili...

“Ejder Kapanı” Türk usulü CSI aynı zamanda. Adli Tıp’ta ceset incelemeler, parçaları birleştirip katili bulmaya çalışmalar...

Ama dediğim gibi Türk usulü. Yani çekimler CSI dizileri kıvamında Amerikanvari, ama karakterler ve konuşmaları Türk doğallığında...

En doğal olan da Asayiş şube Müdürü’nü oynayan Sırrı Süreyya Önder. “Bu cinayetler iktidar düşürür” diyor mesela. Ya da ıçişleri Bakanı arayıp hesap sorunca korkuyor, telaşlanıyor.  

Evet filmin sonu sürprizli bitiyor. Ama o sürprizden de öte, en sondaki cami sahnesi daha çok dikkat çekecek, konuşulacak.

Hatta bazılarının aklına “Bir yaranma durumu mu var?” sorusu bile gelebilir. Bana kalırsa -tüm önyargılardan bağımsız baktığımda- masumiyet ve arınma arzusu var o sahnede.

Ama şöyle bir alternatifi olabilirdi o sahnenin: Çerkez Abbas (yani Uğur Yücel) pavyon şarkıcısı sevgilisiyle küçük bir kasabaya yerleşir ve her şeyden uzaklaşır...

Belki böyle finallense film, daha iyi olurdu. Çünkü Ceyda Düvenci’nin oynadığı pavyon şarkıcısı rolü havada kalıyor. Bir yere bağlanmıyor.

Ve Kenan İmirzalıoğlu! Hep aynı sert adamı oynuyormuş gibi görünüyor.

Ama yok, her filmde başka bir karakter aslında. Filmin içine girince anlıyorsun. Kat kat açıyor karakterini Kenan, hamur gibi.  

Arabalı aksiyon sahnelerine gelince... Hani olmasa da olurmuş. Ya da madem oldu, daha uzun sürmeliymiş. Çünkü filmin yeterince adrenalini mevcut.

O sahneler de biraz Ceyda Düvenci’nin rolü gibi havada kalmış.

Haberin Devamı

Murat ve Soner’le ‘İki Medeni İnsan’ konuşması!

Haberin Devamı

Türk popunda erkek erkeğe yapılan düetlere pek alışkın değiliz.

Bu maskülen düetlerin son örneği Rafet El Roman ve Yusuf Güney’in söylediği “Aşk-ı Virane” şarkısıydı.
şimdi yeni bir düetle karşı karşıyayız.

Murat Boz ve Soner Sarıkabadayı düeti “İki Medeni İnsan”.

İkiliyle Cihangir’deki White Mill’de buluştuk. Yanımızda iki şarkıcının menajeri, Murat’ın aynı zamanda sevgilisi olan Eliz de (Sakuçoğlu) vardı.

Medeni ınsan”ı düet yapacaklarını söylediğinde, Murat’ın yapımcısı bile “Nasıl yani, iki erkek karşılıklı bu sözleri mi söyleyecek?” diyerek şaşırmış.

Bu noktada hemen şarkının nakarat kısmını aktarayım:

“Beni sevemedin ya/ şu belimi bir saramadın ya/ O zaman en hayırlısı olsun hakkımızda/ Git hadi burada durma/ Ama lütfen kapıyı vurma/ ıki medeni insan biz/
Bu kadar olsun farkımız da...”

Ah bir de şarkının başında, “Buram buram kokun hâlâ yatağımın üzerinde” dizesi var. Onu da atlamayalım.

Murat ve Soner sözlerden ve şarkıyı beraber seslendirmekten rahatsız değil. Aksine çok rahatlar. “Biz çok iyi iki dostuz. Canımız beraber söylemek istedi ve söyledik” diyorlar.

Ama şimdiden onlara şu malum soruyu yönelten paparazziler olmuş tabii: “Pardon, gay misiniz?”

Murat Boz bu soruya kariyerinin başından beri alışkın olduğunun altını çizip gülüyor. Artık gına gelmiş belli ki... Ayrıca bu soruyu “hakaret eder gibi” soran muhabirleri de anlayamadığını söylüyor.

“HASTASIYIZ EŞCİNSELLİĞİN!”

Peki ya Soner? O böyle şeylere hazır mı? Ne düşünüyor?

“Biz milletçe hastasıyız eşcinselliğin” diyor Soner. “Hastasıyız, çünkü o konuda çok konuşur, kimin olup olmadığını ya da nasıl olduğunu merak eder dururuz.”
Haksız değil, evet böyleyiz.

“Peki şimdi böyle manidar bir düet yaparak, insanların ‘acaba mı?’ merakını kullanmak, kışkırtmak mı istiyorsunuz? Derdiniz nedir? ışte açık açık soruyorum arkadaşlar” diyorum.

“Hayır” diyor her ikisi de, “Hiçbir şeyi kullanmak gibi bir derdimiz yok. Ama böyle düşüneni de engelleyemeyiz”.

Aslında vakti zamanında Türk popunda bu merakı en iyi şekilde kullanan Emel’di.

İlknur Bozkurt’la sandal üzerinde romantizm sergilediği “Korkuyorum” şarkısının klibini hatırlatıyorum Murat ve Soner’e...

O klip hâlâ “lezbiyen” etiketle algılanır mesela. Gayet akıllıca bir konuşturma yöntemiydi. Bakınız, yıllar geçse de konuşturuyor hâlâ.

“KLİPTE MANKEN KIZ KULLANMADIK”

Murat ve Soner’e “Peki sizin klip nasıl olacak?” diye soruyorum.

Sadece ikisi yer alıyormuş klipte. Sandal, yatak, şu bu filan yokmuş.

“Manken kız da kullanmadık” diyor Murat. Buna dikkat çekiyor.

Ben ise -fesat yazar olarak- “Bence kullansaydınız, hatta kız, sen ve Soner aynı yataktan çıkarken çekilseydiniz” diye öneride bulunuyorum.

Eliz de dahil olmak üzere hepsi gülmeye başlıyor. Oysa gülecek ne var yahu?

Bu arada Eliz’e dikkat çekmek isterim. İki küçük yaramaz erkek çocuğuyla uğraşan olgun ve akıllı bir abla gibi. Çok kibar ve düşünceli.

Ayrıca halinden mutlu ve Murat’a cidden aşık.

“Bak Murat’ın en çok bu halini severim” deyip Murat’ın ehliyet fotoğrafını gösterdiğinde anladım bunu. Çok aşık baktı o an çünkü...

Yazarın Tüm Yazıları