Akşam saat 22.30 dolayları ve Kuruçeşme’deki bir çıkmaz sokağın sonunda arabadan iniyorum.
Karşımdaki üç katlı konağın ikinci katına çıkıyorum.
Gece vakti evine geldiğim kişi sıradan biri değil, Deniz Seki.
Gece gelmemin nedeni, onun "gececi" olması...
Hayır, Deniz geceleri dışarı çıkıp mekanlarda fink atmıyor. Aksine, ya evinde ya da stüdyoda oluyor.
Geceyi sonuna kadar yaşayıp sabah altı-yedi gibi yatıyor. Öğleden sonra kalkıyor.
Gece enerjisi olanlardan yani. Benim gibi.
O yüzden 22.30’da buluşmak fikrine "hay hay" diyorum, hiç itiraz etmiyorum.
GECE KULÜBÜ GİBİ BİR EV
Deniz’in evi gece yaşamasına uygun dekore edilmiş zaten. Tam bir gece kulübü havasında!
Kırmızı perdeleri -tıpkı Teoman’ın bir dönem Nişantaşı’ndaki evi gibi- sıkı sıkıya kapalı.
Pop-art çizgisindeki renkli dolabı, tavandan sarkıtılmış yuvarlak, modern şeffaf koltuğu ve tabii tüm salona hakim olan loş/seksi gece kulübü aydınlatması nefis.
Böyle bir evde sabaha kadar oturur tabii insan.
Zaten Deniz’in temmuz başında çıkacak yeni albümünün şarkılarını dinlemeye başlayınca kalakalıyorum, buradan başka yere gitmeyi canım istemiyor.
Çünkü Deniz aşık (hálá gözleri ışıldıyor).
Ve şarkılarına bu da yansımış haliyle.
"Kendime kaç kere söyledim ben / Deniz aşık olunca şaşırır" diyor mesela "Ayıp Olur" şarkısında.
"Dışarıdan aslında çok mantıklı, kontrollü gibi duruyorsun" diyorum (şaşkın aşık) Deniz’e.
"Yook" diyor, "Hiç öyle değilim".
HÜSNÜ’LÜ DÜET ÇALMAYA BAŞLAYINCA...
Merak edenler için: O anda ortalıkta aşık olunan adam, yani Hüsnü yok.
Ama Deniz’in gözlerine bakınca Hüsnü’yü görüyorsunuz, tuhaf. Bunlar "bir olmuş" hakikaten.
Keza, sıra Hüsnü Şenlendirici’yle beraber söylediği düet şarkıyı dinlemeye gelince Deniz bir anda tuvalete kaçıyor, "Ben bu şarkı çalınca dayanamıyorum" diye.
"Niye kaçtın?" diye bağırıyorum arkasından, hemen toparlıyor "Yok yok makyajımı tazeleyip geleceğim".
Dememiş miydim kontrollü duruyor diye daha en başta.
En azından bir yanı diyelim.
Hüsnü’lü düet cidden çoook hüzünlü. Zaten stüdyoda birbirlerine bakarak okumuşlar şarkıyı. Adeta kendilerinden geçmişler.
Ve işte o şarkıdan bir kuple: Hayalin kırılınca / İmkansızı umunca / Korkulan gerçek olunca / Gözyaşım kurumuyor.
"BÜYÜK OLUR BÜYÜK DAĞLARIN DUMANI"
Hazır damar havasına girmişken albümün favori şarkılarından birinin daha sözlerini yazmam lazım, o da çok iyi anlatıyor ikilinin aşkını: "İmkansızsa, gücün yoksa / En baştan denemeyelim / Biraz zoru görünce / Hemen pes mi edelim / Görmezden gelme kalpte yananı / Kaç gün bilir misin ömrün geri kalanı / Emek olmazsa biz de olmayız / Büyük olur büyük dağların dumanı".
Bu arada Deniz tam bir detaycı ve iyi gözlemci. Mesela bana votka toniğimi Betty Boop’lu (meşhur çizgi karakter) bir bardakta getiriyor. Sonra diyor ki, "Sen sevmedin bu bardağı, ver değiştireyim". Meğer bardağa bir ara kem gözle bakmışım, farkında değilim!
"Gerek yok" diyorum, "Önemli olan içindeki!"
"HÜSNÜ’NÜN SAF YANI HİÇ KİRLENMEYECEK"
Tıpkı bu albümdeki "sahicilik" meselesi gibi yani. Gerçi sahici olan tam olarak nedir, bize görünen her şey sahici midir, bunlar bir başka yazının kuantum fiziği karmaşaları tabii. Ama albüme adını veren "Sahici" şarkısında durum bu kadar karmaşık değil:
"Sahici her şeyin asıl rengi / Kalbime kaç kere sorduysam / Hep bana ismini heceledi / Ben de inanıp ona uyduysam / Eğer bir gün fark etmeden seni kırdıysam / Özrün efendisi en yakınım olur / Diler yoluma devam ederim".
Bu şarkıyı (elbette) bir geceyarısı yazmış Deniz. Hüsnü’yü uyandırıp ona mırıldanmış. Hüsnü de hemen piyanoya geçip şarkıyı çalmış. Sonra da apar topar stüdyoya gitmişler ve şarkının düzenlemesini Hüsnü yapmış.
(Sonraki gece tekrar görüştüğümüzde bir ara Hüsnü hakkında şöyle diyor Deniz:
"Çok zekidir, ama aynı zamanda öyle saf bir yanı var ki, ne olursa olsun o saf yanı hiç kirlenmeyecek.")
"HİÇBİR ŞEYDEN PİŞMAN OLMADIM"
Albümdeki yedi-sekiz şarkı Hüsnü’lü dönemde çıkmış, ama hepsi de o dönemi anlatmıyor tabii. Yoksa bu, 15 şarkılık bir albüme haksızlık olur. Mesela ilk bestelerinden birini koymuş ("Yine Hüzün") albüme, sonra bir de Sezen Aksu cover’ını ("Yeter").
Albüm dinlememiz bitince esas derdini telaşlı ve heyecanlı anlatıyor Deniz: "Dinleyicilerin beğenmesinin yanı sıra müzisyenlerin de çok iyi besteler ve düzenlemeler var diyeceği bir albüm olsun istedim."
Benim ilk dinleyişte hissettiğim kadarıyla derdine ulaşmış Deniz.
Gece 01.30 gibi evden çıktığımda Deniz yeniden stüdyoya yollanmıştı. Giderayak bana, "nasıl olmuş" diye okumam üzere albümün arka kapağına yazdığı yazıyı verdi.
"BU BENİM SEÇİMİM"
İşte o yazıdan bir bölüm: "Bugüne kadar yaşadığım hiçbir şeyden hiçbir zaman PİŞMAN OLMADIM! Biliyorum ZİRVE benim için saçma sapan bir OYUN!
Ben de bu oyunda bir APTAL gibi seyirci oldum, kendimi uzaktan izleyip, üzülüp durdum!
Benim bir yanım hep hüzün, yine hüzün, YİNE HÜZÜN...! Lakin GURUR benim göbek adım. Soyadım sadece sıfatım!
Yolumu bulmam İMKANSIZSA, her tarif bir son, her adres bir çıkmaz sokak...
Fakat ben zaten size hiç adres sormadım. Dedim ya, gurur benim göbek adım!
BU BENİM SEÇİMİM, bu kader senin!
Hayat bu işte... Bu yaşımda öğrendim ki asıl karar maalesef ADALETSİZ SEÇİMİN!
Bu bir şaka, hayat zaten bir şaka... Acı tatlı anılarla kaldırıp koyamadığım köşemdeki rafa bir tek şunu yerleştiremedim: Neyi mi? Bana layık gördüğünüz bu rolü. Senaryoyu saygımdan okusam da, ben bu rolü oynamayı hiç kabul etmedim.
Kusura bakmayın, oynamıyorum! Ben sadece aşkı yazıp, aşkı söylüyorum..."