Geçtiğimiz hafta sonu iki gece üst üste Bodrum Gölköy’deki Bianca’da konser verdi Kenan Doğulu.
Uzun süredir sahne almıyordu. Meraklısı çoktu haliyle.
Ama konserden çok ne konuşuldu? Tabii ki muhteşem bilet fiyatları.
Ayakta 200 lira, locada izlemek istiyorsan 600 liraymış Kenan’ın konser bedeli. Giden arkadaşlarım oldu. Konseri değil, hálá parayı konuşup duruyorlar. Meğer sadece kapıda bilet kesilmekle de kalınmamış, içerde hesaplar çok abartılı gelmiş.
"Bianca işletmesi Kenan Doğulu’nun sahne fiyatını müşterisinden çıkarmaya çalıştı" diye şikayet ediyorlar.
E orası belli zaten. Bunu bile bile niye gidiliyor ki?
Değil 200’e, 600 liraya yerli şarkıcı konseri mi olur? Ne oluyoruz yahu?
Tamam bunun içinde içkisi de var. Ama nedir yani, Madonna mı izliyoruz?
(Madonna’nın son turnesinin Avrupa ayağındaki VIP biletleri 350 euro, yani yaklaşık 700 lira civarı. Bir Kenan locasına eşdeğer yani!).
Valla Kenan Doğulu ister tabii sahneye çıkmak için 60 bin dolar.
Eğer veren varsa neden istemesin?
Burada suçlu olan oraya gidip bir de üstüne şikayet eden...
ÖSS Star
Osmantan Erkır’a öneri: Bir adet ÖSS Star yapsın. Bu senenin birincisi olan çocukları da bu yarışmanın jürisi...
Yarışmaya memleketin dört bir yanından ÖSS’ye girecek adaylar katılsın.
Canlı yayında test çözsünler. Sosyal, Türkçe, Matematik, Fizik, Kimya, filan...
Sonra jürideki çocuklar desin ki, "Olmadı arkadaşım çok heyecanlandın, sen böyle soru çözersen ÖSS’de vay haline.". Ya da, "Senden süper ÖSS Star olur arkadaşım, çat çat çözdün on saniyede. Profesyonelsin ve hangi dersanedensin sorması ayıp."
Programa meşhur dersanelerden biri sponsor da olur.
Üstelik jürideki ÖSS birincileri dersanelerin kendilerine vaat ettiği ev, araba, bilgisayar, bilmem ne bursu gibi hediyelerden daha çok kazanırlar.
Her yıl tekrar tekrar ÖSS’ye girerler yarışmadakilerle birlikte.
Hayatlarını bir ÖSS Star olarak sürdürürler. Hiç fena değil bence.
Tesadüfler defteri
Bundan üç yıl önce esmişti birden. Başıma gelen tesadüfleri yazmaya başlamıştım. Ama bir iki derken bıraktım.
Malum, hiçbir şey tesadüf değildi. Klişe deyimle, her şeyin bir nedeni/mesajı vardı. Şimdi tekrar yazmaya başlasam mı acaba diyorum.
Sebebi de şu: İstanbul’dan Antalya’ya giderken yanımızda oturan otuzlarının sonundaki bakımlı güzel kadın, bir süre sonra hayat hikayesinden kesitler anlatmaya başladı. Pek dinlemem böyle şeyleri, ama sıkıntıdan kulak kabarttım. Anne ve babasını altı ay arayla kaybetmiş kadın. Zor bir durum...
Babası akciğer kanserinden gitmiş. Şimdi bu bilgiyi atın cebe.
Dönüş uçağındayız, Antalya-İstanbul yani. Yanımızda yine bakımlı ve güzel, bu kez yirmilerinin sonunda bir kadın.
O da hayatını anlatıyor! En çok da kaybettiği halasını...
Ve tesadüf: Akciğer kanserinden gitmiş halası.
O anda hoppala oluyorum, nedir bu?
Tesadüfler defteri yeniden açıldı yani. Ne tuhaf...
Mayoyla Anjelique’e girmek
Nihat Odabaşı’nın arkadaşı bermuda tarzı pantolon giydi diye (şort değil o, şort başka bir şeydir) Anjelique’ten içeri alınmamış.
Ama aynı gece Harun Tan (Ebru Şallı’nın kocası) bermuda şortlu haliyle alınmış. Hatta bir başka gece İsmail Boyner yine benzer bir kıyafetle tekneden Anjelique’e giriş yapmış ve tabii ki sorun yaşamamış.
Şaşılacak bir durum yok. Bizdeki kapı kriterleri bermuda pantolonla filan alakalı değil. Ne kadar tanıdık olduğunla ya da ne kadar para bıraktığınla doğru orantılı. E o zaman? Harun Tan pekala mayoyla da girebilir...