Hakkında çokça yazılıp çizilen meşhur “Bodies” (Vücutlar) sergisinin Dublin’de olduğunu görünce, hazır bu şehirde fink atarken sergiyi gidip görmemek olmazdı.
Nitekim gittim gördüm. Dedikleri kadar varmış! Tüylerin ürperiyor, şaşırıyorsun, bazen aklın almıyor, “Nasıl yapmışlar” diyorsun ve en sonunda da “Peki bu sergilenen bedenler kime aitti acaba?” oluyorsun. Evet, “Bodies” sergisinde ölmüş insanların bedenleri, yani kadavralar sergileniyor. Ama nasıl sergileniyor? ıçleri açılmış; organ organ, damar damar, kas kas, her şeyi görüyorsun. Otopsi yapılmış, öylece bırakılmış gibi. Estetik bir otopsi ama. Üzerinde çalışmış, uğraşılmış ve her bedene özellikle şekil verilmiş. Mesela bir beden koşma pozisyonunda dondurulmuş, bir başkası voleybol oynarken... Ötekisi orkestra yönetirken! Bu pozisyonlarda dondurulmuş olmalarının da bir nedeni var. Kimisi bedendeki kasların şahane organizasyonunu açıklamak için kimisi de iç organların bağlantılarını göstermek için. Yani her şey insanları eğitmek, bilgilendirmek için! Bir açıdan doğru. Sergideki kanserli akciğeri gördüğün zaman sigarayı hemen bırakmak istiyorsun. Çünkü görüntü fena! Ki öyle yapanlar olmuş. Kanserli akciğerin yanına şeffaf bir kutu koymuşlar. Herkes oraya sigara kutularını atmış. Sergi “sağlıklı hayat”ın ne demek olduğunu dibine kadar göstererek cidden eğitiyor. Lakin bu görüşe çıkıp yapılan işin gösterişli bir vahşet olduğunu düşünenler de var. BU VÜCUTLAR NEREDEN Gelelim merak edilen hususa... Sergiyi yapanlar tüm vücutları Çin’den getirtmiş. Çin’deki Dalian Üniversitesi’ne bağışlanan bedenlermiş bunlar. Burada hazırlanan bedenler bir çok ülkeye tıp eğitimi amacıyla hali hazırda gönderiliyormuş. Ama böyle bir sergi için bedenler ilk kez kullanılmış. Tartışma bu noktada doğuyor zaten. Tıp dersi için tamam da, milyonlarca insanın gezdiği bir sergide kadavraları şekilden şekile sokarak teşhir etmek doğru mu değil mi? Peki tüm bu tartışmalar bir yana, sizce böyle bir sergi Türkiye’ye gelebilir mi? Dublin’de aynı sergiyi gören bir arkadaşım dedi ki, “Hayatta gelmezdi, dinci kesimin büyük tepkisini çekerdi”. ışte asıl bu soru benim kafama takıldı. NOT: Sergide fotoğraf çekmek yasaktı. Birkaç fotoğrafı gizlice çektim. Yani bu fotoğraf sergiden...
Serginin en etkileyici kısmı
Sergide beni en çok etkileyen, bir haftalıktan altı haftalığa kadar embriyo gelişiminin gösterildiği bölüm oldu. Zaten bu bölüme girerken, “ısterseniz girmeyin, hatta hamileler direkt bu bölümü es geçsin” uyarısı yapılıyor. Tabii kimse uyarı filan dinlemiyor. Merak her şeyden üstün geliyor. Ama söyleyeyim: Bir tuhaf oluyorsun. O bit kadar embriyoları görünce. Sonra bir de onların gerçek olduğunu, dünyaya gelemeden öldüklerini düşününce... Ardından “ben de böyleydim” diye iç geçiriyorsun. Neyse işte, bu kadar yeter...
Kısa kısa Dublin notları
? Burası şeklen biraz Amsterdam biraz Londra gibi. En güzel bölgeleri Temple Bar ve Trinity Üniversitesi’nin etrafındaki sokaklar. O civarlarda çok güzel kafe ve pub’lar mevcut. ? Ara sokaklardan birinde bir DVD’ci buldum. Piyasa filmlerinin dışında, hani festivallerde izlediğimiz türden filmlerin dvd’leri vardı, sıra sıra dizilmiş. Andy Warhol’un meşhur üçlemesi mesela: Flesh, Trash, Heat... Niye bizde böyle butik DVD’ciler yok? ? Barların çoğu kat kat. En popüler barlarından Cafe En Sein dev gibi. En az bin kişilik. ıçeride muhteşem ayrıntılar var. ızzet Çapa’nın kesin burayı görmesi gerek. Peki bu kadar büyük yerler doluyor mu? Bizim anladığımız manada, yani tıklım tıkış değil belki, ama doluyor. Talep var. Pazartesi bile dışarıdaydı insanlar, anlayın durumu. ? Buradaki genç kızların favori gece giysisi: Ya siyah tayt altına renkli topuklu ya da süper bir mini etek ve altına yine renkli topuklu. Böyle tiril tiril dolaşıyorlar etrafta.