* MEHMET ALİ VE TUĞBA ERBİL Tuğba Erbil’in “Giden gençliğim nolcak, penceresiz (ve kredi kartsız) kaldım anne” edebiyatı yapmasından, “Aşk her şeyi aşar sandım” şeklindeki ucuz roman söylemlerinden, Mehmet Ali Erbil hakkında “Bu adam her zaman böyleydi şekerim, Tuğba yeni mi uyandı duruma” şeklindeki basittt yorumları okumaktan ve ayrıca Mehmet Ali’nin, nam-ı diğer Mali’nin ne kadar üzgün, ne kadar yorgun olduğunun dile getirilmesinden gına geldi. Çünkü ikisi de bana samimi gelmiyor. Sağsalim boşanıp malları paylaşsalar ve kurtulsak...
* ÖDÜL TÖRENİNDEKİ RÜKÜŞLER Yer, Lütfi Kırdar. Yeşilçam Ödülleri gecesi (sinema yazarı Kerem Akça’nın esprili tabiriyle “Engin Yiğitgil Ödülleri gecesi”) nedeniyle oradayız. Ama sanırsınız içerde düğün var. Ünlü modacılardan giyinmiş birkaç ünlü kadın oyuncunun haricinde, kadınların çoğu yine hediye paketi gibi, rüküşlüğün sınırlarında dolaşmaktalar. Aynı şey erkekler için de geçerli. Davetiyede istediği kadar “koyu renk” mecburiyeti filan olsun. Pek az kimse uyum göstermiş. Kısacası, ödül törenine günlük kıyafetiyle giden kadar düğüne gidermiş gibi abartılı giyinen de bıktırdı. Fantastik misal: Demet Evgar’ı punk sarı saçları, panda makyajı ve paket kıyafetiyle görünce “Alice Harikalar Diyarında” filminde gibi hissettim kendimi...
* SU ALMAYA BAŞLAYAN SANDAL Üç-dört gün önce gazetelerde bir haber: “Mustafa Sandal Rusya’yı salladı” Bir turizm fuarındaki Türk gecesinde sahne almış Sandal ve o klişe deyişle, “ortalığı sallamış”. Oysa sessiz sedasız yayına giren ve yine sessiz sedasız yayından kalkan yarışma programındaki sunuculuğuyla Sandal’ın kariyeriydi esas sallanan. Sadece bu değil, son albümü de çok ilgi görmedi Sandal’ın. şarkıları eskisi gibi dile düşmedi. Hit olmadı. Mustafa Sandal’ın tek hiti son dönemde, karısı Emina oldu. Emina dergi kapaklarında, markaların billboard’larında ve son olarak da Eurovision haberleriyle sıkça gündemde. Sandal’dan çok Emina konuşuluyor, Emina takip ediliyor. Mustafa Sandal’ı ise son yıllarda hep reklam filmlerinden takip ediyoruz, o kadar. Acilen -eğer istiyorsa tabii- sağlam bir albüme ihtiyacı var bu doksanlar starının. Yoksa unutulup gidecek yakında...
Çabuk sıkılanlar için
Her şeyden çabuk sıkılan biri olarak, tüm sıkılanlara bir kitap önerisi: “Öpüşme, Gıdıklanma ve Sıkılma Üzerine”. Psikiyatrist Adam Phillips’in yazdığı kitap yeni değil aslında. Ayrıntı Yayınları’ndan 1996’da basılmış ilk kez. Yani piyasada var mıdır, hâlâ satılmakta mıdır bilmiyorum, keza şu anda araştıracak halim de yok. Dedim ya, sıkılıyorum. Hem de çok çabuk. Ama buna bir çare aradığım da yok. Siz de aramayın. Çünkü sıkılmak iyi, sıkılmamak ise aksine fena bir şeymiş. Sıkılmayan insandan korkmalıymışız yani. Nedeni de şu: Sıkıntı, kişinin kendine zaman tanıma sürecinin bir parçasıymış. Bu süreç sonrası insan daha yaratıcı olabilirmiş. Ayrıca, sıkıntı sürecinde insan hep bir şey beklermiş. Bir şey olmasını... Tabii o “şey”in ne olduğunu bilmeden. Bu yüzden sıkılırmış ya canı. Kitabın “sıkılmak” bölümünde kısaca böyle diyor Phillips. Phillips tezinde haklıysa eğer, büyük/küçük/orta dereceli her tip sıkıntı sonrası düzlüğe çıkılması yakındır. Bu nedenle sıkıntıyı engellemeyin derim, bırakın canınız liberal liberal sıkılsın...
Cumartesi-pazar yapmak lazım
* Nişantaşı’nda açılan Delicatessen’in şarküteri tabağını ortaya söyleyip iyi şaraplar eşliğinde mini bir lezzet festivali yapmak lazım... * Konya’da “Büşra” filmini seyretmek lazım... (Malum Anadolu turnem tam gaz devam ettiği için hazır gitmişken filmi orada izleyeyim diyorum da). * “Ziyaretçiler”in yeni versiyonunu izlememek lazım. Çünkü ilk versiyonu kadar bile iyi değil, yavan. Ama Lost ve Flashforward’ın son bölümleri arka arkaya izlenip kafa karıştırılabilir. * Pamela’nın “Stil Zengini” adlı yeni ve enerjik albümünü dinlemek lazım... * Ghetto’da cumartesi gecesi Gülden Karaböcek çıkacakmış. ılginç olabilir. “Sürünüyorum” adlı meşhur hitini söylerken Karaböcek, yerlerde sürünülebilir. Size kalmış, ille de “lazım” demiyorum yani. * 3 Nisan’da başlayacak Uluslararası ıstanbul Film Festivali’nde gidilecek filmleri belirlemek lazım. Bu yıl Emek Sineması’nda film izlenemeyecek, ona da ayrıca üzülmek lazım...