Social Club’ın kurucusu Mehmet Çavdaroğlu şu sıralar harıl harıl 19-21 Mayıs tarihleri arasında Marmaris Magic Life’da yapacağı Türkiye’nin ilk single turu için uğraşıyor.
Turun mantığı basit: Eşit sayıdaki kadın ve erkek bekar katılımcı, üç gün boyunca yapılacak çeşitli aktivitelerle (parti, brunch, meditasyon, tekne gezisi, vesaire) kaynaşacak, kısmetse üç günün sonunda "çift" olarak Marmaris’ten ayrılacak.
Yurtdışında sıkça yapılan bu turlara tabii Türk turizm diyarları yeni adapte olmakta.
Bu yüzden Çavdaroğlu mevzuyu anlatmakta insanlara zorluk çekiyordur, hatta kadınlar tura çok az başvuruyordur, erkekler "hurraa" saldırmıştır diye (haince) düşünüyordum içimden.
Geçenlerde konuştuk, meğer tam tersiymiş!
Katılanların yüzde 60’ı kadınmış. Erkekler azınlıktaymış.
Bu da herhalde, bir ara kadın dergilerinin ve yazarların sıkça geyiğini yaptığı "memlekette doğru düzgün adam kalmadı" tezini destekliyor gibi.
Buna istinaden diyor ki Çavdaroğlu,"Tura katılacak düzgün adam arıyorum!"
Durum budur. Eğer ilgileniyorsanız, www.singlesclub.gen.tr adresine girip diğer katılımcılarla (ön) kaynaşmanız ve sonra da başvuru formunu doldurmanız yeterliymiş.
Benden (hararetle) belirtmesi.
Madonna’yı Cem Hakko mu getiriyor?
14 Eylül’de gerçekleşmesi muhtemel Madonna’nın İstanbul konseri konusunda fikri takip: Malum, şu ana kadar Madonna’nın 4 Eylül’e kadar uğrayacağı şehirler açıklandı.
Sonrasında turneye yeni şehirlerin eklenip eklenmeyeceği hálá muamma.
Bu yüzden çoğu Madonnasever, Avrupakonserlerinden birine akma çabasında yaz ortasında.
Ama son bir söylenti var İstanbul konseriyle ilgili, yazmadan duramadım: Cem Hakko’nun İstanbul konseri için önayak olduğu (yani sponsor) ve yakında resmi olarak bu mevzunun açıklanacağı konuşuluyor. Bekleyelim ve görelim derim.
Timuçin Esen yine gidebilir!
Timuçin Esen’le ilgili başından beri en çok ilgimi çeken şey şu: Plan program yapmadan, yarın ne olur diye endişe kuyularında kaybolmadan alıp başını başka bir ülkeye gidebilmesi. Gitme cesareti.
Geçmişte sıkça yapmış bunu. Mesela üniversiteyi bitirdikten hemen sonra kalkıp İtalya’nın küçük bir kasabasına gitmiş. Tek kelime İtalyanca bilmeden.
Ardından Amerika’ya düşmüş yolu. Orada da şehirden şehire dolaşıp durmuş.
Ve şimdi bunca popülerliği, hatta belki parası pulu varken hálá "gitmeyi" düşünebiliyor Esen. Ne olursa olsun.
Elele’nin son sayısında Nalan Miri Sözer’e verdiği röportajda aynen böyle demiş işte:
"Olabilir, yapabilirim... Mesela Amerika’ya tekrar dönmek istiyorum. Bazen de hiç bilmediğim bir yere gitmek istiyorum. Bilmediğim bir dili öğrenmek istiyorum".
Gitme cesareti hálá var yani Esen’in. Ki bu halde daha bir zordur kalkıp gitmek. Ruhunuz "garantici" yosunlarla kaplanmıştır çünkü.
Ama işte bazıları yosunlara direnebiliyor galiba.
Ya da tam tersi: Gitmenin tadını aldıktan sonra yapacak başka bir şey kalmıyor.
Neyse, bu konu uzar da uzar (otomobil uçar kaçar).
"Siz de gidin ve uçun" diye ben dahil birçok yazarın "bin atlı o gün çocuklar gibi şendik" kıvamında yazdığı De la Guarda gösterisi üzerine bazı okurlardan şöyle bir itiraz var.
Fahriye Arıcı onlardan biri. Şöyle diyor mailinde: "Genç Turkcell bir süre önce abonelerine De la Guarda’yla ilgili mesaj göndermiş ve bu mesaja doğru yanıt verenlere davetiye göndermiş. Dolayısıyla yalnızca davetiye sahibi olanlar gidebiliyor. Daha fazla yazıp özendirmeyin lütfen".
Eminim bu itiraza Genç Turkcell’ciler bir çare bulacaktır.
Deyip Genç Turkcell’e bir öneri buradan: En az De la Guarda kadar acayip bir başka gösteri var. Blue Man diye. Halen Berlin’de gösterileri süren Blue Man grubu, ABD’den sonra şöhreti Avrupa’ya taşmış bir ses, ışık ve müzik çılgınlığı. Anlatılmaz yaşanır derler, o türden bir şey.
İkinci yaşını filan beklemeden Blue Man’i de getirebilir Genç Turkcell. Bu gazla.