Paylaş
“Nihayet bitti, bu teenage seriden kurtulduk” diyen sıkıcı eleştirmenin tarafından değilim.
Alacakaranlık serisi hem eğlenceli hem de dünya gençliğine (adına ister subliminal deyin, ister alt metin, ister gizli kod) mesajlar veriyor.
“Mesela” diyor ve filmi izlemeyen bundan sonrasını okumayabilir diye uyarmadan edemiyorum.
Çünkü filme dair derya deniz ipucu olacak...
ESNEK VE SINIRSIZ: YENİ AİLE
- Hatırlayın; bizim kurt oğlan Jacob bir türlü halvete giremediği Bella’nın yarı insan yarı vampirella kızı Renesmee’ye mühürlenmişti.
Mühürlenme olayı bizim beşik kertmesi gibi bir şey.
Olayın über dışındaki okur, oradan çakabilir vaziyeti...
Neyse, bu son filmde olanlar oluyor. Renesmee hatun son sürat büyüyor. Ve bizim kurt oğlan Jacob da onu hem koruyor hem de yavaş yavaş sevdalanıyor.
Filmin sonunda ise Jacob sofistike vampir Edward’a dönüp, “Sana baba diyebilir miyim?” diye espri yapıyor.
Nedir buradaki mesaj? Kısaca şu: Dünya eski dünya değil.
İlişki kurma biçimlerindeki eski kalıplar kalktı.
Her an her şey olabilir. Yeni aile böyle bir şey: Esnek ve sınırsız.
Nitekim bir sonraki maddede bunu daha da açacağız...
EDWARD VE BELLA OBAMA’CI MI?
- Filmin en can alıcı sahnesi, köklü ve eski vampir kuruluyla dünyanın dört bir tarafından gelip Edward’la Bella’ya destek olan bağımsız vampirler arasındaki meydan savaşı.
Köklü ve eski vampirler giyinişlerinden tavırlarına kadar Ortaçağ’dan kalma. Yeni ve farklı olana tahammülleri yok.
Hepsi birbirinin aynısı, özgün değil. Ayrıca aşırı tutucular.
Burada direkt Vatikan’a, koyu Katolikler’e de bir gönderme var.
Edward’la Bella’nın mini vampir ordusu ise Obama’ya son seçimde destek veren yelpazenin tıpatıp aynısı:
Hispanikler, siyahlar, göçmenler -eğer Pet Shop Boys gibi duran Rus vampirlerin de gay olduğunu var sayarsak- eşcinseller...
Eski vampirlerin aksine yenilerin hiçbiri birbirine bağımlı değil.
Onları birbirine kenetleyen tek şey, özgürlükleri ve kendilerini oldukları gibi yaşama isteği...
YÜZDE YÜZ GÜZELLİK: ESTETİĞE KOŞ!
- Ve son mesaj Bella üzerinden veriliyor.
Malum, insan kız Bella bu son filmde tamamen vampirella oluyor.
Olur olmaz da ağzından ilk şu cümleleri duyuyoruz:
“Kendimi hiç bu kadar canlı hissetmemiştim.”
Keza o sümsük ve ezik kız gidiyor, yerine inanılmaz atletik ve ışıltılı biri geliyor.
Vampirella Bella nezdinde sonsuza kadar sürecek güzelliğe, diriliğe ve gençliğe vurgu yapılıyor.
O kadar ki, filmden çıkar çıkmaz birisi tarafından ısırılıp ölümsüz olası geliyor insanın.
Bu gerçek olamayacağına göre geriye tek bir çare kalıyor.
O da estetik ameliyat, bol kozmetik ürün ve spor!
Film genç izleyiciyi gayet ustaca bu dünyaya yönlendirip diyor ki:
“Hey çocuklar, eski Bella tedavülden kalktı. Yeni Bella daha parlak, daha diri. Sen de onun gibi ol. Bedeninle ve yüzünle bundan sonra yüzde yüz ilgilen, yoksa aradığın o romantik aşkı asla bulamazsın.”
Son günlerde...
- ESKİYE DÖNDÜM... İstanbul’da bir dönem arka arkaya Uzakdoğu mutfağı restoranları açılıyordu. Neredeyse her yerden bir suşici fışkırmak üzereydi. O trend, yerini İtalyan mutfağı restoranlarına bıraktı. Gün geçmiyor ki başka bir semtte yeni bir İtalyan açılmasın...
Tüm bunlar olup biterken ibreyi klasiklere çevirdim ve şehrin en eski Uzakdoğu restoranları Udonya’ya yolum düştü.
Talimhane’de yer alan Udonya, merkezde olmasına rağmen trend gözlerden uzak, yıllardır kendi suşisi, noodle’ıyla kavruluyor. Ve gerçekten bu işin hakkını veriyor.
- BANYAN’CILARIN YENİSİNE BAKTIM...Ortaköy’deki Banyan, Kuruçeş-me’ye de el attı. Hayır, yeni bir Banyan açmadılar. Aksine üç yeni mekan açtılar. Bir mekan kompleksi yani... Aslında böyle üst üste/kat kat mekanları itici buluyorum. Kafa karıştırıcı ve kalabalık olabiliyor. O yüzden burada tek bir yere takıldım, orayı da sevdim, adı La Mancha. Balkona konuşlanmış barı ve manzarası şahane.
Paylaş