Herhalde işin biraz suyu çıktı. Yok dudakları, yok tükürükleri yakın plan görüntüleyerek, yetmedi bunun üzerine yorumlar yaparak (ki en çok bu konuda görüş veren estetisyenler şaşırtıyor insanı), yıllardır işine o kadar emek vermiş, özenli davranmış Ajda Pekkan’ı, bile isteye yaraladılar.
Değer miydi yani?
Bu arada ben gidemedim ama (Milano’da fink atıyordum), Ajda’nın Fiat Grande Punto’nun düzenlediği gecede Burhan Öçal’labirlikte yaptığı şov çok iyiymiş. Deniz Akkaya kızıl saçlarıyla ilgi odağı olmuş, Demet Şener ise hamileliğine rağmen nasıl bu kadar ince kalabildiğine dair spekülasyonlarla...
Lakin içeriye kameraların alınmaması, "Ajda yasak koydu" söylentilerine neden olmuş.
Oysa geceyi düzenleyenlerden biliyorum (sevgili Be Quintessentially ofisi), aylar öncesinden içeriye kamera alınmasın diye karar almışlardı. Şov prensibi olarak.
Mevzunun Ajda’nın dudaklarıylailgisi yok yani.
Fishmekan’dan okur şikayetine yanıt
Okurlardan mekanlar üzerine gelen şikayetleri aktardığım bölümde pazartesi günü Fishmekan vardı. Mekan ortaklarından Hadi Yöney’itanırım, çok da severim. Eleştiri mektubunu okuyunca üzülmüş Hadi Abi.
Hatta bir başka okur, "E hani Fishmekan’ı hep tavsiye ediyordunuz, ne oldu şimdi?" demiş. Olan bir şey yok. Ben hálá Fishmekan’ın yemeklerini seviyorum. Ama eleştiriyi de görmezden gelemem.
Tabii yanıt hakkını da. İşte Hadi Abi’ninsöz konusu okur eleştirisine yanıtı:
"Köşenizdeki ’Şikayet Kutusu’ çok güzel bir yaklaşım. Ancak harcanan emekleri hiçe sayıp sadece ’money talk’ felsefesiyle 63 aile reisinin geçimlerini temin ettiği, mazisi tertemiz kuruluşlarımızın geleceğini kasten baltalamayı amaçla kaleme alınmış yazıyı yayınlamanız ortaklarımı ve beni müşkül durumda bırakmıştır. Sadece bilginiz olması açısından, Fishmekan’larda tüm satışlar resmi ve isme açılan evrak üzerinden yapılır. Yazınızda adı geçen şikayetçinin ve iptal edilen balığı içeren adisyonun olmadığı da tespit edilmiştir."
Berlin in Berlin (kısım iki)
Berlin gece hayatından notlara kaldığımız yerden devam.
* Alexanderplatz’daki Week-end adlı kulübün meşhur olduğunu duyup bir gece uğrayalım dedik, ama hem kuyruğu hem de kuyruktaki 18’likleri görünce koşar adım kaçtık!
* Ama yağmurdan kaçarkan doluya tutulmak diye buna derler herhalde. Am&Pm diye bir mekana kapağı attık. Bir de ne görelim, feci demode bir yer. "La Bamba" filan çaldığında artık dayanılacak gibi değildi Am&Pm.
* 90 Grad ve Goya, tıpkı 40 Seconds gibi Berlin’in popüler gece kulüplerinden. 90 Grad’a mesela Berlin Film Festivali sırasında ünlüler akın etmiş. George Clooney, Matt Damon filan. Goya ise vals yapılan balo salonlarını andıran devasa bir mekan. Doğrusu ben en çok buraya bayıldım. İçerdeki tüm kalabalık kıpır kıpırdı, herkes kasılmadan dans ediyordu. Üst katlarda takılanlar ise dans edenleri dikizliyordu. Mekanın gökkubbesinden sarkan avizeleri de şahaneydi hani. Goya’ya giriş 8 Euro’yapatlıyor, bence gayet ucuz... Goya’nın bir başka özelliği de mekanın hisselerinin borsada halka açılması! Berlin’deki tüm gazeteler bu olaydan bahsediyor. İlginç değil mi, şöyle laflar edilebilir mesela Goya’ya giderken, "Hanım kalk, şu bizim hissenin olduğu mekana gidip bir dans edelim."
* Bir de "Blue Man" çılgınlığı var Berlin’de. Koyu maviye boyanmış üç adam sahneye çıkıyor ve ilginç müzikler, fantastik dekorlar eşliğinde "sözsüz" bir gösteri yapıyorlar. Amerika’da çoktan kült statüsüne erişen gösteri, Berlinliler’in vazgeçemedikleri arasında. Neyse ki bu şov pek yakında İstanbul’a da geliyor.