Paylaş
Dudağımın ucunda bir mikrofon. Tüm bunlardan daha önemli olan şey ise 900 feet yükseklikteki mini bir uçakta olmam ve dört bir tarafımın penceresiz, yani açık oluşu.
Bu nedenle havayı, rüzgârı dibine kadar hissediyorum, tüyler diken!
Hatta şımarıklık yapıp iki elimi yana açarak havayı kucaklıyorum.
Bu nasıl bir uçak mı? Uzun ismiyle, MTOnautic Gyroplane.
Daha çok bilinen ismiyle “Beach Plane”.
Bu modelden dünya üzerinde 20 tane varmış.
O modellerden biri de şu anda Marmaris’te.
23 yıllık yolcu uçağı pilotu Sam Sinan Yılmaz’ın Türkiye’ye getirdiği Gyroplane’lerin benzerlerini daha önce görmüştüm. Ama bu şekilde denizden kalkıp denize inen ve bu kadar yüksekliğe çıkanına rastlamamıştım.
İKİ BUÇUK SAAT HAVADA KALABİLİYOR
Gyroplane’e binmeden önce pilot Sinan Yılmaz kısa bir bilgilendirme yapıyor bana.
Bu uçak, şamandıralı döner uçak kategorisinde türünün ilk örneğiymiş.
Saatte 100 kilometre seyir hızına ulaşabiliyor ve 2.5 saat boyunca havada kalabiliyormuş. Çıkabildiği en yüksek irtifa ise 9 bin.
“CEP TELEFONUN UÇAR, YANINA ALMA”
Kısa bilgilendirmeden sonra pilot Sinan ön koltuğa, ben arka koltuğa yerleşiyorum.
Ayaklarım çıplak. Altımda şort mayo. Sanırsın 900 feet’te güneşlenmeye gidiyorum!
“Cep telefonunu alma” diyor pilot Sinan, “Manzara çekeceğim derken telefonu düşürebilirsin”.
Bana uyuyor, zaten o esnada telefonum da bozulmuş, sizlere ömür.
Pilot Sinan 360 derece kamerayla yolculuğun videosunu çekeceğini söylüyor (ki o görüntüleri yazıyı internette okuyanlar görebilecekler).
BİR AN TIRSIYORUM!
Ve havalanıyoruz! Pilot Sinan sürekli, “İyi misin?” diyor.
Üstüme bir sakinlik çöküyor ki, inanılmaz. Heyecan yok, sanki kırk yıldır uçuyor gibiyim, deli miyim neyim? Hisarönü’nü tepeden gördükçe “Vay be!” oluyor, arada “Oha!” çekiyorum.
Nefis güzellikte kıyıları seyre dalıp gitmişken pilot Sinan diyor ki, “Şimdi şu tepeden döneceğiz, rüzgâr olabilir biraz. Hazır ol”.
Ah, işte o ana kadar sakin olan ben, bir an tırsıyorum!
“Ya bu emniyet kemeri bir anda açılırsa?” diye endişe bulutları kaplıyor içimi.
O anda zınk diye dönüyoruz. Neyse ki fazla sarsılmıyoruz. “Aman yahu, bir şey yokmuş” oluyorum hemen, seyre devam edip Orhaniye’ye varıyoruz. Hemen altımız Kızkumu plajı.
Pilot Sinan diyor ki “Şimdi motoru kapatacağım, pervanelerle nasıl aşağı doğru süzüldüğümüzü göreceksin. Bu uçağın motoru dursa bile denizin üzerine inersin çünkü”.
“Hadi bakalım görelim” diyorum. Motor duruyor ve yavaş yavaş süzülerek aşağı doğru inmeye başlıyoruz. Çok garip bir his! Bir kuşun kanadında olmak gibi.
Tam denize değecekken motoru yeniden çalıştırıyor pilot Sinan ve hop yeniden yukardayız.
Melbourne’den Marmaris’e
Aslında bu anlattıklarım 20 dakika sürdü ama bana 2 saat gibi geldi.
Hani insan çok yoğun yaşayınca zaman uzamış gibi gelir ya, sanırım o hesap.
Bu arada pilot Sinan aslında Melbourne’de yaşıyormuş.
Pilotluk kariyerine de orada başlamış. 23 yıl boyunca Emirates ve THY’de kaptan pilot olarak çalıştıktan sonra geçtiğimiz yıl babası vefat edince hayatında radikal bir değişiklik yapma ihtiyacı hissetmiş.
Daha önce yazları gidip geldiği Marmaris’e tamamen yerleşip bu işi kurmaya karar vermiş. Şu anda insanlarla bire bir iletişim kurarak bu deneyimi yaşatmaktan dolayı mutlu.
SON BİR İTİRAF
Peki Gyroplane’i nerede ve kaça deneyimleyebilirsiniz?
Marmaris’te iki lokasyonda var Gyroplane. İlki, İçmeler’deki Icon Beach’te. Diğeri ise benim deneyimlediğim Hisarönü’ndeki D Maris Bay’de.
20 dakikalık deneyimin bedeli ise 300 Euro.
Ve bir itiraf:
İndikten sonra karaya ayak bakmak sıkıcı geldi.
Uçma bağımlısı olanları, paraşüt sevdalılarını şimdi daha iyi anlıyorum.
Paylaş