Paylaş
Modern insan nasıl ilişki yorgunuysa artık, bağlanmaktan korkuyor.
Eski köye yeni adetler geliyor.
Amerika’dan ithal edilen yatak arkadaşı kavramı etrafımızı sarmış durumda.
Yatak arkadaşlığı kuralları ve çerçeveleri ilginç.
Sadece seks için bir araya gelinir, herkes özgür, herkes hürdür.
Ertesi gün telefon edilmesi zorunlu bile değildir, sahiplenmek ve kıskanmak kayıtsız şartsız yasaktır.
Herkes kendi hayatından sorumludur ve diğerininkiyle ilgilenmez bile.
Bu durumlar size ters belki, bana da ters.
Son zamanlarda vizyona giren filmler yatak arkadaşlığı gerçeğini gözümüze sokuyor zaten.
Önce Anne Hathaway ve Jake Gyllenhaal’un rol aldığı “Aşk Sarhoşu” (Love and Other Drugs), sonra Natalie Portman ve Ashton Kutcher’ın oynadığı “Bağlanmak Yok” (No Strings Attached), şimdi de Mila Kunis ve Justin Timberlake’li “Arkadaştan Öte” (Friends with Benefits) filmi.
Her üç film de yatak arkadaşlığı üzerine kurulu.
Düzenli ilişkilerinde başarılı olamayan kadın ve erkek, bir daha yara almamak adına tedbirli davranıyor.
Birlikte oluyorlar ama bir ilişki yaşamıyorlar.
Eskiden evlilik aşkı öldürür denirdi, şimdi bağlanmak ilişkiyi öldürür deniyor.
Filmler, gerçeğin beyazperdedeki yansımaları kuşkusuz.
Bir yıl içinde aynı konuyu işleyen üç film birden vizyona girdiyse, bu yeni ilişki şekli iyice yayılıyor demektir.
Justin Timberlake’in poposu
“Arkadaştan Öte” (Friends with Benefits) filminde, hem konu gereği, hem de ilgiyi ayakta tutmak adına bolca sevişme sahnesi izliyoruz.
Amerikan filmlerinde erkeğin poposunun görünmesi iddialı bir durumdur.
Film boyunca birkaç kez Justin Timberlake’in çıplak poposuna maruz kalacağınızı söylemeden geçmeyeyim.
Arkadaştan Öte yaş sınırıyla vizyona giriyor.
Bunun nedeni sevişme sahneleri ya da çıplaklık değil, ki onlar da zaten çok fazla bir erotizm içermiyor.
Yaş sınırının nedeni müstehcenlik sınırını aşan diyaloglar.
Sonu başından belli, fazla sürprizi olmayan bir film Arkadaştan Öte.
Yatak arkadaşlığından yola çıkan bir romantik komedi ilginizi çekerse izlersiniz.
Baba bizi çalıştırma!
Eylül diyoruz, okullar açıldı diyoruz, bu vesileyle eğitimin öneminden bahsediyoruz.
Diğer yanda da okuduğumuz eğitimle ilintili haberler karşısında şok oluyoruz.
9 nüfuslu ailenin, ilkokul çağındaki 6 ve 8 yaşlarındaki çocukları bir filmin başrol oyuncuları olarak seçilmişler.
Baba, “Biz onları zaten iş olmadığı zaman okula gönderiyoruz” gibi bir açıklama yapmış.
Filmde oynarken isterlerse okula bile gitmeyebilirler demeye getiriyor.
Fazla çocuk yapma mantığının arkasında yatan neden, tarlada, dükkanda, orada, burada çalışacak artı bir iş gücü zaten.
Bazı aileler, çocukları için çalışır, varlarını yoklarını onların eğitimi için harcarken, bazılarında ise tam tersi, çocuk aile için çalışıyor.
Onlar çocuk değil, işçi doğuruyorlar!
HAÇİKO diyor ki...
Şimdi yazacağım paragrafı Ekşi Sözlük’te gezinirken okudum. Sorceress, bir barınaktan bahsediyordu. Birbirlerinden çok farkı olmayan onlarca barınaktan birinden. O anı yaşamış, o resmi görmüş gibi oldum. İnsanları neden barınaklara yönlendirmemiz gerektiğini anlamak adına okuyun lütfen...
“Gittiğim, gördüğüm günden itibaren uykularımı kabusların parça parça etmesine neden olan ölüm kampı. Aslında istanbul’da bulunan diğer hayvan barınaklarından çok da farklı değil bu mekan. Diğerlerine göre en eksik kalan yanı, gönüllü ziyaretçi gibi geldi bana. Öylesine uzak ki bu yer, Tuzla ilçe merkezi dışında, katı atık merkezi bitişiğine kuruluvermiş. Saymadım, sayamadım ama sanırım 80 kadar kafes bulunuyor burada. Çalışan insan yok mu diyeceksiniz. Var elbet. Hem de 19 işçi çalışıyor burada. Günde yalnızca bir kez temizlik yapan ve bunu yaparken de hayvanlara sopalarla, hortumlarla saldıran, günün geri kalan kısmını çay kahve içmekle geçiriyorlar. Orada bulunan 300’ün üzerinde köpekle tek tek göz göze geldim. Hele biri vardı ki gözlerime bakmaya çekiniyordu. Onun görüntüsü, hiç silinmeyecek bir nakış gibi işlendi beynime. 6 tane bebeği ile birlikte günde bir kez aynı kaptan yemek yiyen annecik...”
Paylaş